Bir Gün Herkes Anlayacak
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU 01 Ocak 1970
Çin Seddi bir topluma, idarecileri tarafından yürütülen algı operasyonuyla neler yaptırılabileceğini gösteren, dünya üzerindeki en ibretlik örneklerden biridir.
8 bin 851 kilometre uzunluğunda ve inşası bin yıldan fazla sürmüş bir algı operasyonu.
Franz Kafka “Çin Seddi’nin İnşası” öyküsünde bunu çok güzel anlatır.
Toplumdaki herkes bu inşaatta çalışmıştır. En alt seviyedeki insandan entelektüellere kadar herkes kendine uygun bir işi üstlenmiştir.
İşçiler ağır işlerde çalışırken, eğitimliler onları denetler ve yönlendirir.
Bir topluma Çin Seddi gibi asırlar sürecek bir yapıyı inşa ettirmek kolay değildir.
Hiyerarşik bir düzen oluşturulmuş, stratejik amaçlar doğrultusunda en tepeden en alta doğru yönetilen ve yönlendirilen bir proje uygulanmıştır.
Kafka hikayesiyle; Çin Seddi’nin yalnızca Çinlileri ilgilendirmediğini herkesin bunu kendi gerçekliğine uyarlayabilmesi gerektiğini anlatır aslında.
İbret de işte burada.
Çin Seddi bölüm bölüm inşa edilmiştir. Her bir bölüm tamamlandığında işçiler bunları birleştirerek bir sonraki bölüme ulaşmayı hedeflemiş ve böylece sürekli hedefe ulaşma amacıyla zinde tutulmuşlardır.
Onlara çalışmak bir yük gibi gelmez; aksine duvarın inşasında çalışmak hepsinin yerine getirmekle kendilerini borçlu hissettikleri kutsal bir görevdir.
Yapmaya çalıştıkları; teknik bir olaydan çok daha öte bir fedakarlık meselesidir.
Buna inandırılmışlardır.
Çin Seddi’nin inşa felsefesi “yöneticilerin buyruklarını bütün gücünle anlamaya çalış. Ama bir çizgiye kadar.. Bu çizgiye vardığında düşünmeyi bırak” kodlamasıdır.
Düşünmeyi bıraktığın çizgiden itibaren başındakiler sana her şeyi yaptırabilir.
Çin Seddi gibi yapımı asırlar sürecek bir duvar, ancak toplumda bir düşman algısı oluşturularak inşa edilebilirdi.
Bu kadar uzun süre bir düşman algısı da ancak topluma düşünmeyi bıraktırarak sağlatılabilirdi.
Ve öyle yapıldı.
Dışarıda ve içerde oluşturulan düşman algısı üzerinden bütün toplum bir amaca yönlendirildi.
Halk bir noktadan sonra düşünmeyi bırakıp, var olmayan düşman algısına teslim oldu.
İşte Kafka’nın Çin Seddi’nin İnşaası öyküsünde; bir imparatorluktaki yönetim anlayışından, halkın yöneticilere bağlılığından ve alt kesimlerdeki insanların var olmayan bir şeye kendilerini nasıl kaptırıp, kendi kendilerini tatmin edişlerinden bahsediliyor.
Çin Seddi bittiğinde ise halk bakıyor ki; ortada ne bir tehdit, ne de bir tehlike var.
Üstelik böyle bir tehdit ve tehlike de hiç olmamış.
Seddin içinde kalanların kutsandığı, dışındakilerin düşman ilan edildiği bir süreçte düşünmeden ve sorgulamadan bir algının peşinden savrulduklarını anlıyorlar.
Fakat set bitmiş, iş işten geçmiş oluyor.
Karşılarında, asırlar boyunca milyonlarca insanın sorgulamadan ördüğü bir duvarla kendilerini içeri hapsettikleri gerçeği duruyor.
Bugün Türkiye’de yürütülen düşman algısı operasyonu, tıpkı Çin Seddi’nin inşası için halkın üzerinde kurulan algının bir benzeri.
“Biz yoksak siz de yoksunuz” , “siz ancak bizimle varsınız” gibi söylemler olsa olsa komünist sistemlerde insanların kendisine mahkum ve mecbur olduğunu düşünen yönetici söylemleri olabilir.
Bugün maalesef ülkemizde Çin Seddini halkına inşa ettirmek isteyen bir anlayış, toplumu düşman algısıyla yönetmeye çalışıyor.
Halkın yüzde 50’sinin desteğini alıp diğer yüzde 50’sini düşman olarak gören ve kendisini destekleyenlere de düşman olarak gösteren bir anlayış var önümüzde.
Ve bu anlayış kendisini destekleyen yüzde 50’ye Çin Seddi ördürmeye çalışıyor.
İktidarı boyunca toplumda kullanmadığı kesim bırakmamış bir yönetim, şimdi kendini sıkıştığı yerden kurtarmak için, halkı oluşturduğu bir düşman algısının peşinden sürüklüyor.
Bu algının peşinden gidenler ortada bir düşman ve tehdit olmadığını bir gün mutlaka anlayacaklar.
Enerjilerini kendi toplumlarının, şehirlerinin, mahallelerinin, komşularının ve hatta ailelerinin arasına boşu boşuna bir Çin Seddi örmek için harcadıklarını görecekler.
Kandırıldıklarını fark edecekler.