« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Kas

2014

De facto bir Türkiye-Kürdistanı Bölgesi mi?

Gökhan Bacık 01 Ocak 1970

Önce tabloya bir bakalım.

Kürt siyasal sistematiği PKK, KCK veya benzer birimler üzerinden yol kesiyor, trafik cezası yazıyor, hatta bir savcıya kimlik kontrolü yapıyor, isterse bir şehirde bütün günlük hayatı durduruyor.

Yine aynı “sistematik” normal şartlarda Türkiye Cumhuriyeti hukukunun salahiyet alanında olan vatandaşları tutuklayabiliyor, kendi kurduğu mahkemelere çıkarıyor.

Siyaset biliminde bu durumda şunu demek lazım gelir: Ortada fiili yani de facto bir idare var.

Uluslararası temaslar

Dahası artık Türkiye sınırını aşan bu “fiili Kürt idaresi” bir tür uluslararası ilişkiler yapmaya başladı.

Kobani olaylarında koalisyon güçleri YPG temsilcileri ile temasa geçti.

Türkiye’de iktidar yanlıları “Kobani’den sivil güç kalmadı” dediklerine göre Türkiye üzerinden geçen Peşmergeler IŞİD karşısında savaşan YPG (yani PKK) unsurlarına yardım edecek.

Bütün bunlar uzun vadede hukuksal sonuçlar ve durumlar oluşturacak.

Fiilen Türkiye, “YPG’liler (yani PKK’lılar) ile birlikte IŞİD’e karşı savaşan Peşmergeler’e” topraklarından bir TBMM tezkeresine dayanarak geçiş izni vermektedir.

Bütün bunları alt alta toplayınca parça parça uluslararası hukuki tanınma kazanan bir tür fiili bölgesel Kürt (ama PKK etkisinde olan şekliyle) de facto devleti ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Peki sıkıntı nedir?

Sıkıntı şudur: Artık “bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları üzerinde” oluşmuş bölgesel bir “de facto PKK/Kürt devletçiği” söz konusudur.

Dolayısıyla mesele en nazik noktasına gelmiştir: Yani artık mesele egemenliğin paylaşılmasıdır.
Burada Türkiye devleti ya egemenliğini paylaşacaktır ya da film kopacaktır.

Vaziyete göre kimse muhtemelen çok kanlı olacağı için “filmi koparmak” istemiyor ancak öbür taraftan gelinen noktanın Ankara için sindirilemez bir hale geldiği de açık.

Gelinen noktadan geriye doğru PKK’yı püskürtmek ne kadar mümkün olur? Bunu göze alacaksiyasetçi (veya general) var mı?

Çözüm sürecinin açmazı

Çözüm süreci iyi niyetle başladı ancak bir çözüm sürecinin hakkını vermek için atılması gerekenana adımlar atılmadı. Çözüm süreci bir erteleme oyununa döndü.

Bugüne kadar “şehit gelmiyor” söylemi son dönemde askerlerin öldürülmesi ile “çözüm süreci olmasa daha çok insan ölürdü” şeklinde yenilenmişe benziyor ancak ortada büyük bir açmaz var: Çözüm süreci erteleme oyununa dönünce zamanı PKK daha iyi kullanmış.

Düşünün son iki yıl içinde PKK hem Türkiye’de büyük bir alanda hem Suriye gibi başka bir ülkede etkisini çok artırdı.

Sözün kısası: Çözüm sürecinde görünen PKK “iyi sayılabilecek” bir B planı yapmış ve takip etmiş. Bu B planına göre çözüm süreci bir gün biterse bile PKK alan hakimiyetini artırmış olacaktı. PKK’nın bu B planını bugün itibari ile başarısız sayılmaz.

Ankara’nın B planı tam olarak bilinmiyor. Daha ziyade Ankara “sorunları aman halk bilmesin, duymasın” diye “basın yasağı” türü tedbirlerle geçiştirmeye çalışıyor.

Ne olacak?

Zaman geçtikçe büyük olasılıkla “de facto Kürt devletçiği” güçlenecek.

Ankara’nın yapması gereken acilen “çözüm sürecinde Kürtler’e önereceği paketi netleştirmek” ve bunu gerçekleştirmek için adım atmak.

Yoksa tek alternatif günü kurtarmaya devam ancak unutmamalı günü kurtaran dönemi kaybediyor olabilir.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 48608

ulkucudunya@ulkucudunya.com