Kurucu babaları aşabilmek
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Nuray Mert, önemli internet gazetesi Diken için yazdığı makalede Türkiye’de dini hareketlerin Necip Fazıl Kısakürek gibi kurucu babalarını aşmaları gerektiğini yazdı.
Nuray Mert, “fevkalade önemli bir soruna” parmak basmış oldu.
Her düşüncenin olduğu gibi Türkiye muhafazakârlığınınNecip Fazıl, Mehmet Akif, Osman Yüksel gibi kurucu babaları var.
Çeşitli yorumlarla günümüze gelen muhafazakârlığınkökeninde bu tip kurucu babaların düşünceleri yatıyor.
Temel bir sıkıntı.
Türkiye muhafazakârlığının (hatta dindarlığının) temel bir sorunu sürekli olarak kurucu babalarını “daha kutsal” hale getirmektir.
Batı’da (ve kaliteli eğitim veren pek çok Doğulu üniversitede) örneğin doktora öğrencileri sürekligeçmişi eleştirerek eğitim alırlar. Örneğin Harvard’da siyaset bilimi doktorası yapan bir öğrenci geçmişteki önemli isimlerden hem öğrenir hem de onları ayrıca eleştirir.
Hâlbuki bizde durum tam tersine dönmüş!
Bizde ise -özellikle İslami ilimlerde- “öğrenci” sürekli olarak geçmiş büyükleri kutsar, onları neredeyse eleştirilmez olarak görmeye başlar.
Türkiye’de o nedenle “muhafazakâr öğrenme süreci” adeta geçmiş büyüklerin ne kadar yanılmazolduğunu anlama işine dönmüştür.
Dindarlar neden ağaç kesmek ister?
Falan eleştirilemez, filan eleştirilemez hale gelir. Dahası “bazı hassas konular” tanımlanır veeleştirel akıl bunun yanından geçirilmez!
Kurucu babaların birçok eksiği var.
Hâlbuki Necip Fazıl, Mehmet Akif gibi önemli kurucu babaların çok ciddi sorunları vardı.
Mesela bu isimlerin çoğunda adeta Batı’ya karşı bir “aşağılık kompleksi” vardı! Nitekim Akif için Batı, “tek dişi kalmış bir canavardır.”
Necip Fazıl’ın tarihle ilgili eserlerinde ise gerçek hayal ile çoğu kere karışır.
İşte o nedenle muhafazakârlar tam Nuray Mert’in dediği gibi “kurucu babaları” eleştirmeye başlamalıdır.
Bazı sorunlar, yanılgılar.
Mesela neden dindarlar adeta gördükleri ağacı kesmek ister hale geldiler? Nedenmuhafazakârlık ile betonlaşma neredeyse ilintili kelimeler haline geldi?
Çünkü Türk İslami hareketin kurucu babalarının metinlerinin neredeyse hiçbirinde çevre konusu önemli bir yere sahip değildir!
Elbette bu metinleri okusanız bir yerlerde çevre bahsi vardır. Ancak Türk muhafazakârlığının kurucu babaları daha ziyade “yüksek siyaset” konularına ilgi duymuştur. Hiçbirinde çevre konusu temel bir mesele değildir!
Nesilden nesile geçen yanlış okuma
Çevre, Türkiye dindarlığı için daima marjinal bir konu olarak kaldı.
Bu eleştiriye getirilecek yegâne cevap bazı hadisleri hatırlatmak ve çeşitli eserlerde kıyıda köşede geçen çevre ile ilgili tartışmaları öne sürmek olacaktır.
Ancak, Türk muhafazakârlığı Türk düşüncesini yapısal biçimde etkileyecek hiçbir çevre risalesiyazamamıştır!
Başka bir yanlış miras: “Batı çöküyor”
Akif de Necip Fazıl da samimi olarak Batı’nın ahlaksız olduğunu düşünüyordu. Ancak bu okuma,İslami bir okumaydı. Ortada bir sorun vardı halbuki: Batı Müslüman değildi!
Bu yanlış okuma nesilden nesile geçen “Batı çöküyor” sloganını ve beklentisini zihinlere kazıdı.
Halbuki, rüşvet almamak, siyasi tevazu, demokrasi, devletin hesap vermesi, adalet gibi konularda Batı –en azından pek çok Müslüman ülkeye göre- ahlaklıydı.
Kurucu babaların muğlak bir ahlak tanımı üzerinden dünyayı okuması bugünkü muhafazakâr nesilde ciddi sorunlar meydana getirdi.
Bunlar sıkıntılar. Ancak önümüzdeki soru belli: Peki, yeni nesil kurucu babaları ile hesaplaşacakmı?