Genç Kürtler-Yorgun Türkler
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Kürt sorunu farkında olalım olmayalım artık başka birevrede.
Karşımızda neredeyse “erken gelişim dönemini tanımlamış” güçlü bir Kürt milliyetçiliği var.
Erken dönemini tamamlayan milliyetçilikler tarihte genelde sonra yurt edinirler ve bir devlet aygıtı kurmak isterler.
Bir süredir “devlet doğuda saha hakimiyetini PKK’ya karşı kaybetti”
tartışmasının aslında özü budur. Meseleye geniş olarak bakarsak karşımızdaki tablonun özü şudur:
“Ülkemizde bir tarafta erken milliyetçiliğin bütün heyecanını ve enerjisini taşıyan Kürtler öbür tarafta yorgun Türkler var.”
Genç Kürtler
“Emzirilecek yaşta çocuklarını arkada bırakıp Kobani’ye YPG ile savaşmaya gidip orada öldürülen” kadın Kürtler’le ilgili haberler aslında tam olarak Genç Kürtler ile ilgili duruma işaret ediyor.
Bütün dinamik milliyetçilik safhasında olduğu gibi bu aşamada Kürtler, her türlü fedakarlığı yapmaya hazır, “24 saat eyleme hazır” bir durumda bekliyorlar.
Partilerinin veya örgütlerinin en küçük bir işareti ile bütün sokakları ele geçiriyorlar, canları pahasına her şeyi yapmaya hazır görünüyorlar.
Yorgun Türkler
Öbür tarafta orta sınıflaşmış yorgun Türkler var. Bunlar için ise “sorun kapılarına gelmeden” hareket etmek büyük bir sıkıntı demek. Kimse yerinden kıpırdamak istemiyor.
Ortalama bir “yorgun Türk”, istikrardan bahseder. On yıl önce “şehitler geliyor” diyerek sokaklara koşan Türkler artık “kopacaksa kopsun Kürtler” noktasına gelmiş.
Yorgun Türkler’in, Kürt sorununa verebileceği en büyük tepki –büyük bir değişiklik olmazsa- “aman kopacaksa kopsun Kürtler” demekten ibaret.
Yorgun Türkler tabiri caizse “rahatlarının bozulmasını istemiyor.”
Gerçeği kabullenmek
Sanırım Türkiye’de bir tür gerçeği kabullenmek sürecinden geçiliyor.
Peki, gerçek nedir? Gerçek, Kürt hareketinin arktık geri dönülmez biçimde idari ve alan hakimiyeti konusunda güç kazandığıdır.
Hakkâri’den Elazığ’ın doğusuna kadar bir bölgenin her noktasında istediği gibi at oynatan bir “yapının” artık “büyük ödünler” almadan geri adım atmasını beklemek hayal olur.
Artık “yorgun Türkler” içinden “bu duruma bir son verelim” şeklinde ve kaçınılmaz olarak ekonomik sorunlar ve büyük can kayıpları doğuracak şeklinde bir tepki organize etmek imkanı var mı kestirmek zor.
Dolayısıyla iki tane tercih söz konusudur. Birincisi, gerçeği kabullenmek ve süreci Kürtler’in istediği gibi yönetmek. İkincisi, büyük bir kaos dalgasının ortaya çıkmasıdır. Her ikisi de yüksek ihtimal.
Açıkça yazmak gerekirse Türk Devleti, Kürt meselesinde süreci kendi lehine çevirmek için her halükarda büyük bedeller ödemek zorunda.
Kürtler neyi görmeli?
Bugün Batı Türkiye’de pek çok kişi “ülkenin bölündüğünü, vatanın elden gittiğini” düşünüyor. Bu insanlar milliyetçi veya politik bir ajandanın parçası olmadan samimi olarak olup bitenlereüzülüyor.
Pek çok Türk için Hakkâri, Diyarbakır gibi yerler “Türk vatanının bir parçası.” Kürt siyasetinin ilk görmesi gerektiği şey de Batı Türkiye’de yaşayan insanların masumane bu üzüntüsüdür.
Batı Türkiye’de Kürt sorunu konusunda ortaya çıkan bazı toplumsal tepkileri o nedenle aşırı tepki ile karşılamak gerçekçi görülemez.
Geri dönüşün maliyeti yüksek
Kürt sorununun temel hakikati budur: Türkiye gelinen noktadan geriye dönmek veya başka bir noktaya ulaşmak için “zaman, para ve insan canı” kaybını göze almak zorundadır.
Ancak bunu yapacak ne bir siyasi irade ne de böyle bir ajandaya omuz verecek sosyolojik taban kalmış görünüyor.
“Yorgun Türkler” ise toz kalkmasın istiyor.