Erdoğan ve cep telefonu
Ali Ünal 01 Ocak 1970
Erdoğan, en son cep telefonlarına yüklendi. Daha önce Muhteşem Yüzyıl dizisine, kürtaja, kızlı-erkekli kalınan evlere yüklenmişti; bu yüklenmelerinden müspet bir sonuç çıkmadığı gibi, cep telefonlarına yüklenmesinden de elbette müspet sonuç çıkmayacak.
Erdoğan, hakkında “Bir Başbakan, İki Erdoğan” videoları olan tek siyasetçi. 2010 Ağustos’unda “Terör örgütüyle görüştüğümüzü iddia eden, alçak müfteridir,” diyordu ama, sonra anlaşıldı ki, 4 yıldır görüşülüyormuş. Aynı yıl Bingöl’de “Öcalan, kitabında ‘Tanrı’yla savaştım, O’nu yendim ve kendimin tanrısı oldum!’ diyor; gelin bu oyunu bozalım!” diyordu ama, bu sözün 4 yıl öncesinden bu yana Öcalan’la “oyun” kuruyor. “Çözüm süreci” arifesinde bazı BDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasından, idam cezasının geri getirilmesinden bahsediyordu ama, bu sözlerinin hemen arkasından malûm süreci başlattı. Hz. Ali (r.a.), Peygamber Efendimiz’den (s.a.s.) nakleder: “Ümmetim için kâfirden korkmam, mü’minden de korkmam. Ancak dili âlim münafıktan korkarım ki, hoşunuza gideni söyler, fakat hoşunuza gitmeyeceği yapar.” Bir insan münafık olarak böyle yapmasa dahi, Kur’ân-ı Kerim, bu tür davranışı şiddetle takbih ediyor: “Ey iman edenler! Yapmadığınız, yapmayacağınız şeyleri neden söylersiniz? Yapmadığınız, yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında O’nun gazabına sebep ne de menfur bir şeydir.” (Saff Sûresi/61: 2–3) Erdoğan, bazen hem de ülke için hayatî meselelerde öylesine birbirine zıt şeyler söylüyor ki, bu defa insan, “Acaba Erdoğan ikaz ediliyor da, görüş ve karar mı değiştiriyor?” diye düşünmekten kendini alamıyor. Meselâ, 2102 Kasım’ında Türkiye’de konuşlandırılacak Füze Kalkanı konusunda “Böyle bir şey yok!” dedikten, ardından “Bunun komutası bizde olmalı!” açıklaması yaptıktan sonra “Bizim topraklarımız, NATO topraklarıdır. Bunların komuta sisteminin de NATO’da olması gerektiğini söyledik.” deyiverdi. Kaddafî’nin devrildiği süreçte “NATO, Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle saçmalık olur mu ya? Ne işi var NATO’nun Libya’da?” diye gürlemesinin üzerinden çok geçmeden “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil için Libya’ya girmelidir.” açıklamasında bulundu.
Erdoğan’ın cep telefonlarıyla ilgili söyledikleri de, benzeri sözleri gibi geride kalacak. Kenyalı profesör Ali Mazruî, Türkiye dâhil, İslâm dünyasının modernleşme sürecini ve niteliğini şu dört maddede özetleyiverir: (1) Sanayileşme olmadan kentleşme; (2) Üretime dönük insan gücü yetiştirememe ve ezberci eğitim; (3) İlim zihniyetinin gelişmemesi ve Din’in çöküşü; (4) Kapitalist disiplin olmadan kapitalist tamah ve tüketim. 12 yıllık AKP iktidarları dönemi, bu dört dişli çarkın özetlediği ve her biri büyük siyasî ve ekonomik krizlerle biten üç dönemin ardından, bu dört hastalığın bütün ülkeyi sardığı dönem oldu. Erdoğan AKP’si, kazandığı seçimleri de maalesef temelden menfî bu dinamiklerle kazandı. Türkiye, bir tüketim çılgınlığı yaşıyor; AKP, inşaatlarıyla, AVM’leriyle, “çılgın projeleri”yle, hattâ yolsuzluklarla bu çılgınlığı körüklüyor. Ve AKP’yi ayakta tutan bu tüketim çılgınlığı içinde cep telefonları önemli bir yere sahip. İlgili çevreler, “Bir yıl içinde 16 milyon cep telefonu ithal ediyorduk. Alınan tedbirlerle üretimi tırmandırdık ve cep telefonunda 2009’da 200 bin olan üretimi 2013’te 1,4 milyona yaklaştırdık.” diye övünüyor.
Psikologlar, tüketim çılgınlığını tatminsizliğe, tatmin arayan komplekslere ve içteki boşluklara bağlıyorlar. Evet, cep telefonu çılgınlığı, kendi çapında bir komplekse ve iç boşluğuna işaret ediyor. Fakat beşerli villalar, dehşet büyüklükte saraylar, sıfırlanamayan paralar, acaba hangi çapta komplekslere ve boşluklara işaret etmektedir? Bir de medya, maalesef Erdoğan’ın bu tür çıkışlarını günlerce tartışarak, onların gerisindeki tam tersi icraatların üzerine şal geçirmiş oluyor.