ÖRGÜT HA!
Ekrem Dumanlı 01 Ocak 1970
73 yaşında. Âlim, âbid, zâhid bir zat. Yılların tefsir hocası. İlahiyat camiasında tanımayan yoktur onu.
Tâ 1977'de tefsir alanında doçent olmuş. Erzurum İlahiyat'ta Tefsir Bölüm Başkanlığı, Paris Sarbonne'da akademik araştırmalar, Medine İslam Tebliğ Fakültesi'nde hocalık, Marmara Üniversitesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanlığı, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nde akademik çalışmalar. 13 kitabı var Kur'an üzerine; ve tabii ki yüzlerce makale... Geçen hafta yandaş-Aydınlık ittifakından öğrendik ki(!) tefsir hocamız “örgüt üyesi”ymiş. Aklî ve ruhî dengesi bozuk bir kısım zevat, savcılığa öyle dedi diye insan “örgütçü” olur mu hiç?
Diyelim ki ilahiyat camiası korkup pıstı. “Yahu bu güzel insana bu hezeyan dolu lafları söylemek bir zulümdür!” diyecek cesur bir adam kalmadı mı memlekette? Tayyip Erdoğan gayet iyi tanıyor onu, Davutoğlu da. Tanımayan, takdir etmeyen var mıydı ki?
Aslında “örgüt şeması” diye yutturulmaya çalışılan komik fişlemede adı geçen herkesi bizzat tanıyorlar. Hepsiyle arkadaştılar vaktiyle. Mesela Erdoğan şu vak'ayı nasıl unutabilir: 70 küsur yaşına rağmen o tefsir hocası gece yarısında Erdoğan'ı Davos dönüşünde karşılamaya gelmişti. Ateşli gençlerin arasında karışan ve sırf dua etmek için gelen Hoca'yı orada birisi fark edip VIP'ye götürmüştü. Görünmekten mahcup düşmüş Hoca'ya, Erdoğan fevkalade saygı göstermiş, duygulanmıştı.
Perinçek-AKP ittifakıyla sunulan haberlere göz ucuyla şöyle bir baktım. Örgüt suçlaması yapılan bazı kişileri tanıdım, bazılarını çıkaramadım. Fark ettim ki benim tanıdıklarımın bir kısmını bu iktidardakiler daha iyi tanıyordu. Mesela biri, Tayyip Erdoğan'ın komşusuydu, defalarca görüştü, konuştu, dertleşti. O zamanlar Erdoğan, Saray'da değil mütevazı bir apartmanda yaşıyordu. Damadının gazetesinde eski komşusunu “örgüt yöneticisi” şeklinde görünce “Evladım, n'apıyorsun bu insanlarla yıllarca görüştüm, yakından tanıyorum.” demedi mi acaba? Hadi onun aklına gelmedi diyelim, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ya da o makamın altında çalışan birileri, “Yahu bu bizim kadim dostumuz; adam örgüt yöneticisi ise bir aklı evvel çıkıp bizi de bu işe dâhil eder…” demedi mi?
Hürriyet'te çıkan röportajda, “Eğer Cemaat örgütse... Tayyip Erdoğan'ın da bu örgüte üye olmaktan yargılanması gerekir.” dedim. Neden? Çünkü bugün suçlanan herkesle bir teması vardı. En başta da Hocaefendi ile. Onun elinden ödül aldı, yüz binlerin önünde ülkeye davet etti, “Okyanus ötesine” selamlar gönderdi vesaire… Arınç'ın canlı yayındaki beyanına göre “Emirlerini bekliyorum.” bile demişti. Şimdi bir anda herkesi 'örgüt üyesi' ilan etmek akla da mantığa da hukuka da uygun düşmüyor.
Listeden tanıdığım bir başkasını bütün Türkiye tanıyor. Nasıl tanımaz ki? Bir üniversitenin rektörü, eski YÖK üyesi, eski Cumhurbaşkanı Gül'ün Kayseri'den 30 yıllık yakın dostu, yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önce defalarca meşveret ettiği insan. Bir megaloman “örgüt şeması” diye bir kâğıda bir şeyler çiziktirince ortaya bir suç şebekesi mi çıkar? Kafka bile bu kadar absürt bir iddiayı tahayyül edemezken Türkiye'nin savcıları bu tür iddiaları nasıl ciddiye alır?
Listede bir başka isim. Televizyon dünyasının yakından tanıdığı kıymetli bir arkadaş. Bir TV yayın grubunun başında görev yapıyor. Bir dönem televizyoncuları temsil eden bir derneğin de başkanlığını deruhte etti. Yani? Şimdi “örgüt manşeti” atacak kadar alçalan gazete ve TV'lerin yöneticilerini birkaç sene boyunca o temsil etti. 17 Aralık sonrası yapılan keyfî yaftalamalar gazetecilik tarihine kara bir leke olarak geçecek, hiç kuşkunuz olmasın; zira ortada ne örgüt var ne örgüt şeması. Örgütçülükle suçladığınız insanlar işini açıktan ve namusluca yapıyor. Keşke suç uyduran Pravdacılar da aynı şeffaflık içinde olabilselerdi...
Listeyi gözden geçirirken gördüğüm bir isim yüreğime bir sızı gibi düştü. Erdoğan'ın damadı Fatih Koleji mezunu ya; işte o kolejde o yıllarda öğretmenlik yapan birini de örgüte yamamışlar. Yani Damat Bey de “ağabeyler”in elinden geçmiş. Merak ettim sevgili Berat; kardeşinin çıkardığı o düşük profilli varakta kendi öğretmenlerini görünce utanmadın mı?
Ey ümmet-i Muhammed! Haberin olsun “paralel” suçlaması bir cinnete dönüşmüş, hayalî bir yafta olarak polis ve savcıların alnına yapıştırılmıştı. Şimdi o gerzek suçlama Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 40-50 yıllık arkadaşlarına yöneltiliyor. 50 yıl önce Hocaefendi ile aynı evde kalanlara, neredeyse 50 sene önce İzmir Kestanepazarı Kur'an kursunda Hocaefendi'ye talebe olanlara, yıllar boyunca Hocaefendi'den hadis, tefsir, Arapça okuyanlara…
Yalnız bu çürük ithamın bir dizi problemi var: Bahsi geçen kişilerin tamamı kamuoyuna (özellikle İslamî çevrelerde) bilinen, tanınan, sevilen insanlar ve asla kanun dışına çıkmamış fertler. Ayrıca AK Parti ile (özellikle Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendisi ile) yakın bağı olan kişilerden bahsediyor o meş'um örgüt şemanız. Masumiyeti bu kadar aşikâr insana çamur attığınızda o meş'um suçlama olsa olsa sizi lekeleyecektir; o maruf insanları değil...
Ayrıca Savcı Fuzuli Aydoğdu Bey'e hassaten hatırlatmak isterim: Bir kısım insanlar ortaya çıkıp “Ben oradan ayrıldım ve anladım ki bunca sene içinde beraber yürüdüğüm insanlar örgüt üyesiymiş. Aha bu da şeması…” deyince o sosyal gruplar “örgüt”e dönüşmez. Eğer hukuk mantığı böyle işletilirse ortaya “cadı avı” gibi bir hukuksuzluk çıkar ve hiçbir sosyal grup, siyasî oluşum vs. bu hayalî suçlamadan kendini kurtaramaz. Mesela AK Parti içinden birileri çıksa ve “Tayyip Erdoğan bir örgüt kurdu, işte yakınlarının hiyerarşik şeması…” dese ortaya bir örgüt çıkmış mı olur? İhtirasını iktidara feda eden çapsız adamların zırvası bir dava dosyası açmaya yeterli bir neden değildir; velev ki o muhteris, siyasetçi olsun, hâkim olsun, savcı olsun, polis olsun, MİT üyesi olsun…
SİZ ÖNCE KENDİ HESABINIZI VERİN
Gazeteci arkadaşım, “Cemaat'in oyu nerede?” diye soruyor. Ben de Cemaat'in ciddi bir oyunun olduğunu; ne var ki son seçimlerde Cemaat'in pek çok partiye oy verdiğini söylüyorum. Teorim şu: Cemaat'e sempati duyan insanlar MHP'ye, Saadet'e, BBP'ye; hatta Güneydoğu'da bazen BDP (HDP) adaylarına oy verdi; ancak o partilerden AK Parti'ye çok oy kayınca Cemaat oyları net görülmedi.
Bu söylediklerimden sadece BDP'ye ait olan kısmını alıp, diğer partilere dair söylediğim sözleri yok sayarak haber yapanlar yeri göğü inleterek “Cemaat BDP'ye oy vermiş. Bak itiraf etti.” diyorlar. Cümlenin başını keserek gizli bir yalana teşebbüs edenlere bir iki sorum var: 1-İnsanlar hür iradeleriyle kimi isterse ona oy verir ve veriyor. Zaten belediye seçimi partiden çok kişiye oy vermeyi gerektiriyor. Bu tarz neden sizi çok rahatsız ediyor? 2- Madem BDP sizin dediğiniz kadar kötü; niye AKP, BDP ile bu kadar sarmaş dolaş? 3-PKK'nın her dediğine “evet” deme mecburiyetinde kalan ve onca şantajı ve tehdidi yutkunarak savuşturan AKP, bu aşağılayıcı ilişkiye ayıp etmemiş oluyor da “herkesin vicdanına göre hareket etmesini” tavsiye eden Cemaat neden suçlu oluyor? 4- Doğu Perinçek ve ekibiyle birlik olup, Ergenekon zanlılarını arkasına alıp bütün cemaatlere karşı mücadele bayrağı açan AKP ayıp etmemiş oluyor; kendi iradesiyle BDP'li adaya oy veren adam neden büyük günah işlemiş oluyor?
Siz önce kimlerle ittifak kurduğunuza, müminlere karşı nasıl zalimce cephe açtığınıza bakın. Aynadaki haliniz sizin yüreğinize korku salıp iç dönüşümünüzden korkmuyorsanız gelin; özgür iradesi ile insanların sandıkta farklı parti ve adaylarına oy vermesinin esprisini size anlatalım. Ama önce siz bunca kaosa neden olan o vefasız ittifakınızın hesabını verin, temizlenin…
REZİL ETTİNİZ KENDİNİZİ
Hafta içinde yaşanan bir olay sosyal medyaya zengin bir malzeme sundu. Majestelerinin emirber neferi olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan bir TV kanalı gençleri stüdyoya çağırmış; çözüm süreci konuşuluyor.
Başörtülü bir hanımefendi gayet güzel izahatta bulunurken o TV'nin “Her yol paralele çıkar!” ilkesi devreye giriyor ve moderatör sineğin yağını çıkarırcasına konuşmaya müdahale ediyor. “Faktörlerden birkaç tanesini sayar mısın, iç faktörler. Fethullah Gülen bunlardan bir tanesi midir?” diye gaz veriyor gençlere.
Salonda gülüşmeler, kıkırdamalar. İşte Türkiye'deki manzara tastamam budur. Sabah akşam “paralel” diyenler kendilerini böyle rezil ediyor. Moderatörümüz gülüşmeleri idrak edememiş olsa gerek ki biraz önce akıcı bir üslupla Kürt sorununu anlatan hanımefendi, “Ben iç faktörlerden bir tanesinin Fethullah Gülen olduğunu düşünmüyorum. Her şeyin içerisinde Fethullah Gülen'in aranması da bana komik geliyor.” deyiverdi. Gülüşmeler yetiyordu ama lafın tamamı kime söylenirse o sebepten söylendi o cümleler. Aylardır her gün onlarca yalan uyduran yandaş medya, kokuşmuş teorilerini her fırsatta dile getirdikçe alay konusu oluyor. Farkındalar mı? Bilemiyorum; ama geldikleri nokta onları “köyün delisi” rolüne doğru itiyor. Her yeri tımarhane, herkesi kendisi gibi deli görenlerin bu durumdan rahatsız olmamaları normal; ama onları sağlıklı sanıp söylenenleri ciddi sanan bir zümre de var. Olan onlara oluyor…