CIA’in hedefindeki gıda uzmanı: “TARHANA OSMAN”
Soner Yalçın 01 Ocak 1970
Büyük yalanlara karşı mücadele vermiş bir isim… Okyanus Ötesi’nden pompalanan gıda üretimi ve beslenmeyle ilgili ezberleri bozan bir akademisyen… O yıllarda gıda yönünden kendi kendine yeten ender ülkelerden olan Türkiye’nin, yanlış tarım politikalarıyla ithal tarım pazarı haline getirileceğini ilk kaleme alan bir yazar… Kimyasal yiyeceklerin insan sağlığını nasıl perişan ettiğini yazdığında kara listelere alınan bir beslenme uzmanı… Ülkesinde dışlanan, aç bırakılan, suikaste uğrayan vatansever bir aydının portresi…
Parasını veriyorduk…
Ama “yardım” diyorlardı…
Süt tozundan bahsediyorum.
İlkokullarda dağıtılan un ve süt tozu gibi gıda torbalarının üzerinde görülen toka yapan eller figürüyle, çocuklara Amerika’yı ne kadar sevdiğimizi anlatan şarkılar söyletiliyordu.
Türkçe tangolar üstadı Celal İnce, “Amerika Amerika/Türkler, Dünya Durdukça/Beraberdir Seninle/Hürriyet Savaşında” diye şarkı söylüyordu.
Oyunu bir kişi bozdu…
Adı, Osman Nuri Koçtürk…
İlk isyanı, kendi ülkesinin sütü yerine, ABD’nin gönderdiği üretim artığı süt tozlarının dağıtımına karşı çıkması oldu. Çünkü; ülkesinin özkaynaklarının baltalanacağını, kendi ülke insanının bu şekilde başka bir ülkenin eline bakacağını ve karnını bu şekilde doyurmaya mecbur tutulacağını öngördü.
Üretim artığı, kendi pazarlarında tüketilemeyecek kadar kalitesiz olan etler, süt tozları ve tereyağlar, Türkiye’de tüketilmiş ve Amerika kendi ülkesinde para etmeyen maddelerini bizim sırtımızdan paraya çevirmişti.
İthal edilen ürünler kalite kontrolleri bile doğru düzgün yapılmadan halka satıldı.
Öyle ki…
Gerçekleri her yerde söyleyip-yazan Osman Nuri Koçtürk, süt tozu, içerisinde kanser yapabilenaflatoksin mantarını ortaya çıkardı ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı.
Suikaste uğradı
Soya fasulyesi olarak anılan soya, baklagiller familyasından bir toprak ürünü. M.Ö. 2838’de Çin İmparatoru Shen Nung, soya fasulyesinden 300 kadar ilaç ve şifa verici madde üretti. Asırlarca Doğu’nun beslenmesinde önemli rolü olan soya fasulyesi 19. yüzyılda Amerikalı araştırmacıların dikkatini çekti ve ABD’de üretilmeye başlandı.
Ve sonra Amerika ekonomisinin en önemli dayanağı haline geldi ve soya endüstrisi kuruldu.
1960 başında ABD soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi oldu ve soya ürünleri fazlalığına pazar açma çabası içine girdi. Ne yaptığını artık tahmin ediyorsunuz; Türkiye’nin soya ekimine karşı çıktıve Türkiye’ye soya yağı ihraç etti!
Tabii ki ithal soya yağı ayrıca margarin olarak evlere girdi!
Osman Nuri Koçtürk’ün ikinci isyanı, ABD’nin dayattığı soyaya oldu. Çünkü…
ABD, süt tozunda olduğu gibi yine “yardım” adı altında Türkiye’ye çok ucuza soya yağı satınca yerli tereyağı-zeytinyağı pazarı zarara uğradı. Ayrıca…
Tüketilen sert yağın miktarı, sıvı yağa göre yükseldikçe kalp ve damar hastalıklarına neden oluyordu. Hidrojenlenmiş yağların kullanılmasıyla ortaya çıkan bu sağlık sorunları sonucunda ABD’de, tüketimde büyük azalmalar olmuştu. Amerikalılar, İtalya, Fransa gibi likid yağ kullanmaya başladı.
Osman Nuri Koçtürk, soya yağına karşı özellikle radyo yayınlarıyla halkı uyandırdı. Bu arada sürekli halka tarhana yemeyi öğütlediği için adı, “Tarhana Osman”a çıktı!
Fakat… Margarinlere karşı zeytinyağını savunmasının ardından önce radyo yayınlarına son verildi. Ve Konya’ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı; öldürülmek istendi; saldırıdan şans eseri kurtuldu.
Soya yağı konusunda yaptığı araştırmalar sonucunda gösterdiği haklı tepkiler üzerine 1962’de Amerikan Soya Birliği davetlisi olarak katıldığı bir ABD gezisinde Osman Nuri Koçtürk’ün fikirleri değiştirilmeye çalışıldı. Kendisine yapılan baskılara kayıtsız kalınca da, ölüm tehditlerine kadar varan tepkilerle karşılaştı.
Hiç geri adım atmadı. Ölümüne zeytinyağını savunmaya devam etti…
“Yeşil Devrim” ihracı
Norman E. Borlaug “Yeşil Devrim”in babasıydı…
Nobel Ödülü sahibiydi.
Rockefeller Vakfı ile birlikte Buğday Geliştirme Programı’yla Meksikalılara tarım öğretti!
Osman Nuri Koçtürk’ün üçüncü isyanı, Meksika‘nın Sonora bölgesinde yetişen, hibrit tohumlu “Sonora buğdayı”nın Türkiye’ye getirilmesine oldu. (İlk getirenler Tarsuslu Eliyeşil Ailesi oldu. Devlet Planlama’da çalışan Turgut-Korkut Özal kardeşler Tarsus’a giderek ekimi yerinde gördüler.)
Türkiye tarım ülkesiydi ama henüz “modern teknolojilerle” pek tanışmamıştı; mekanizasyon, kimyasal gübreler, hibrit tohumlar vs. bilinmiyordu.
Kağıt üzerinde her şey iyi gözüküyordu; ABD, “Yeşil Devrim” projesi ile çeşitli hastalıklara karşı direnç kazandırılan dayanıklı tohumları gübreler ve ilaçlarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin buğday ihtiyacını giderecekti! Buğday çeşitleri Pitic 62, Penjamo 62, Sonora 64, Lerma-rojo 64, Siete Cerros, Super X dünyaya dağıtıldı.
Osman Nuri Koçtürk, bunun büyük bir yalan olduğunu; bu buğdayların toprak ve insan sağlığını tehlikeye soktuğunu söyledi. Türkiye’nin bu tür maceralara girmesiyle tarımının yok edileceğini yazdı.
Üniversitelerde sürdürdüğü faaliyetleriyle de yetinmeyerek başta TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları) kanalıyla geniş kitlelere ulaşabilmeyi başardı. Bugün anlaşılıyor ki, Koçtürk’ün çalışmaları ile bu felaket projesi engellendi.
Profesör yapılmadı
Osman Nuri Koçtürk’ün kimi kavramlara itirazı vardı.
Örneğin “açlık” sözlüklerde “yiyecek bulamayan bir insanın midesinin boş olması dolayısıyla duyduğu ezgi” diye ifade ediliyordu.
Koçtürk ise açlığı, insanın yiyecek bulmakta önemli güçlüklerle karşı karşıya kalması ve bu durumun uzun sürmesi halinde ölüme kadar varabilen olayların ortaya çıkması olarak tanımladı.
Türkiye’nin beslenme sorunlarını ilk ele alan Koçtürk elbette sadece Türkiye değil, dünya gıda tarihinde de araştırmalar yaptı.
Koçtürk yaşamı boyunca; işçi sağlığı açısından yanlış ve eksik beslenmenin sonuçlarını inceleyip, koruyucu hekimliğin önemini anlattı.
SSK’nın ilaç fabrikası kurmasını, asgari ücretin belirlenmesinde işçi ailelerinin beslenme ihtiyaçlarını karşılabileceği kadar olması gerektiğini savundu.
Ülkemizde bilinçsiz antibiyotik kullanımından, deterjanların çevre kirliliğine yol açmasına kadar pek çok konuda mücadele verdi.
Buna karşılık kendi ülkesinde dışlandı, aç bırakılmaya çalışıldı ve tıp fakültesinde profesörlüğü engellendi.
Peki…
Kimdi Osman Nuri Koçtürk?..
AMERİKA’DA ARAŞTIRMALAR YAPTI
Tarih: 25 Haziran 1918…
Osman Nuri Koçtürk, İzmir/Karşıyaka’da Naime Hanım ve Sadi Bey’in çocuğu olarak dünyaya geldi. Sadi Bey çiftçiydi, Karşıyaka’da bostan ve zeytinlikleri vardı.
Karşıyaka İlkokulu’nda (1933) ve İzmir Erkek Lisesi’nde (1937) okudu. Ankara Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesi’nden (1943) okul birinciliği derecesi ile mezun oldu.
Veteriner teğmen rütbesiyle TSK’da göreve başladı.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından açılan sınavı kazanarak Askeri Veteriner Akademisi Biyoanalitik Kimya Bölümü asistanlığına atandı (1945). Akademik çalışmaları sonunda “Sidikte Organik Kükürt Bileşiklerinin Kimyasal Yöntemlerle Tayini” konulu teziyle Kimya Uzmanı oldu (1948) ve bölümde başasistanlık görevine tayin edildi.
Mardin-Midyat hudut alayı veterinerliğinde 3 yıl hizmet verdi.
Ankara Üniversitesi’nde biyokimya dalında doktor unvanını aldı.
ABD’de 4 yıl bulundu
Milli Savunma Bakanlığı tarafından “Ordu beslenmesinde son gelişmeler ve ABD Ordusu’nda beslenme çalışmaları” konusunda incelemeler yapmak üzere ABD’ye gönderildi ve Missouri Üniversitesi Beslenme Kürsüsü’ nde çalışmalarda bulundu.
Missouri Üniversitesi’nde altı ay staj yaptıktan sonra ziyaretçi profesör olarak görev aldı. Mısır ve soya fasulyesindeki vitaminler, mineraller ve aminoasitler üzerine yaptığı araştırmalar üniversitenin Journal of Nutrition gibi bilimsel dergilerde yayımlandı. Üniversitedeki çalışmaları sonucu “Certificate of Achievement” ödülünü aldı.
Dört yıl sonra, 1953’te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü kimyagerliğine atandı. Ordu beslenmesi hakkında sunduğu tez ile müşavir veteriner unvanını aldı. Askeri Veteriner Akademisi Biyokimya Kürsüsü Başasistanlığı görevlerinde bulundu.
Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya Kürsüsü’nde önce uzman sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.
1956’da Et ve Balık Kurumu emrine verildi; 5 yıl Merkez Laboratuvarları Müdürü ve Teknoloji Müdürü görevlerinde bulundu.
1957’de Bağdat Paktı tarafından düzenlenen “Radyasyonun tarım ve biyoloji alanında kullanımı” konulu 6 haftalık bir kursa katıldı ve başarıyla bitirdi.
Ordudan ayrıldı
Askerlik görevinden ayrıldıktan sonra 1961’de Milli Eğitim Bakanlığı’ na atandı. UNICEF ve CARE teşkilatlarının ilkokullarda ortaklaşa uyguladıkları ilkokul çocuklarının beslenmesi programında teknik müşavir olarak görevlendirildi. Yapılanları eleştiren makaleler yazınca Tarım Bakanlığı’na tayin edildi.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Kürsüsü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Bu arada sürekli beslenme konusunda bilimsel içerikli yayınlar yaptı ve konferanslar verdi. Konferanslarının amacı, insanın bir başka insan tarafından sömürülmesinin biyolojik yönlerini anlatmaktı.
1966’da Tabii Senatör Haydar Tunçkanat tarafından açıklanan ve basında “Türkiye’de Nötralize Listesi” olarak adlandıran CIA raporunda, Türkiye’de pasifize edilmesi gereken isimler arasında gösterildi ve istenmeyen adam ilan edildi.
12 Eylül’de zulüm gördü
Gazete ve dergide yayınlanmış makalelerinin yanı sıra 1953-1978 yılları arasında 65 kitabı yayınlandı.“Sessiz Savaş”, “Gıda Emperyalizmi” ve “Açlık Korkusu” en çok tanınan kitapları oldu.
1967-1975 yılları arasında Emek Dergisi’nde 86 yazısı yayınlandı.
Tarım Bakanlığı’ndaki danışmanlık görevinden politik nedenlerle Adana ili Veterinerlik danışmanlığına tayin edildiğinde görevinden ayrıldı ve tam gün Ankara Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başladı. Protein kimyası ve metabolizması konusunda ders kitabı yayımladı.
Roma, Washington, Viyana ve Paris’teki çeşitli uluslararası kongrelere katıldı.
1972’de kendi isteğiyle Ankara Tıp Fakültesi’ndeki görevinden emekliye ayrıldı.
İşçi sendikaları ve kooperatiflerinde teknik danışman olarak görevler aldı. Bülent Ecevit döneminde CHP’den Ankara Milletvekili adayı oldu; seçilemedi.
12 Eylül darbesinden sonra kötü günler yaşadı; bir süre gözaltında tutuldu. İşkence gördü. Serbest bırakılmasının ardından içe dönük bir hayatı yaşamayı tercih etti.
Osman Nuri Koçtürk…
Klasik müzik dinlemeyi severdi. Akşamları konyak içerken Bizzet’in Rapsodi’sini dinlemekten büyük zevk alırdı.
Maksim Gorki, Dostoyevski, Fakir Baykurt, Nazım Hikmet gibi yazar ve şairlerin kitaplarını hayatının sonuna kadar elinden bırakmadı.
İlk eşi Sabire Yaylalı’dan Tahire (1945) ve Cafer (1954) doğdu. İkinci evliliğini yaptığı Nüket Akça’dan Ata (1959) dünyaya geldi.
Tarih: 4 Nisan 1994…
Yurtsever Türk aydını Osman Nuri Koçtürk Ankara’da vefat etti.