« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Kas

2014

CIA’in hedefindeki gıda uzmanı: “TARHANA OSMAN”

Soner Yalçın 01 Ocak 1970

Büyük yalanlara karşı mücadele vermiş bir isim… Okyanus Ötesi’nden pompalanan gıda üretimi ve beslenmeyle ilgili ezberleri bozan bir akademisyen… O yıllarda gıda yönünden kendi kendine yeten ender ülkelerden olan Türkiye’nin, yanlış tarım politikalarıyla ithal tarım pazarı haline getirileceğini ilk kaleme alan bir yazar… Kimyasal yiyeceklerin insan sağlığını nasıl perişan ettiğini yazdığında kara listelere alınan bir beslenme uzmanı… Ülkesinde dışlanan, aç bırakılan, suikaste uğrayan vatansever bir aydının portresi…
Parasını veriyorduk…
Ama “yardım” diyorlardı…
Süt tozundan bahsediyorum.
İlkokullarda dağıtılan un ve süt tozu gibi gıda torbalarının üzerinde görülen toka yapan eller figürüyle, çocuklara Amerika’yı ne kadar sevdiğimizi anlatan şarkılar söyletiliyordu.
Türkçe tangolar üstadı Celal İnce, “Amerika Amerika/Türkler, Dünya Durdukça/Beraberdir Seninle/Hürriyet Savaşında” diye şarkı söylüyordu.
Oyunu bir kişi bozdu…
Adı, Osman Nuri Koçtürk…
İlk isyanı, kendi ülkesinin sütü yerine, ABD’nin gönderdiği üretim artığı süt tozlarının dağıtımına karşı çıkması oldu. Çünkü; ülkesinin özkaynaklarının baltalanacağını, kendi ülke insanının bu şekilde başka bir ülkenin eline bakacağını ve karnını bu şekilde doyurmaya mecbur tutulacağını öngördü.
Üretim artığı, kendi pazarlarında tüketilemeyecek kadar kalitesiz olan etler, süt tozları ve tereyağlar, Türkiye’de tüketilmiş ve Amerika kendi ülkesinde para etmeyen maddelerini bizim sırtımızdan paraya çevirmişti.
İthal edilen ürünler kalite kontrolleri bile doğru düzgün yapılmadan halka satıldı.
Öyle ki…
Gerçekleri her yerde söyleyip-yazan Osman Nuri Koçtürk, süt tozu, içerisinde kanser yapabilenaflatoksin mantarını ortaya çıkardı ve yıllar sonra yasaklanmasını sağladı.
Suikaste uğradı
Soya fasulyesi olarak anılan soya, baklagiller familyasından bir toprak ürünü. M.Ö. 2838’de Çin İmparatoru Shen Nung, soya fasulyesinden 300 kadar ilaç ve şifa verici madde üretti. Asırlarca Doğu’nun beslenmesinde önemli rolü olan soya fasulyesi 19. yüzyılda Amerikalı araştırmacıların dikkatini çekti ve ABD’de üretilmeye başlandı.
Ve sonra Amerika ekonomisinin en önemli dayanağı haline geldi ve soya endüstrisi kuruldu.
1960 başında ABD soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi oldu ve soya ürünleri fazlalığına pazar açma çabası içine girdi. Ne yaptığını artık tahmin ediyorsunuz; Türkiye’nin soya ekimine karşı çıktıve Türkiye’ye soya yağı ihraç etti!
Tabii ki ithal soya yağı ayrıca margarin olarak evlere girdi!
Osman Nuri Koçtürk’ün ikinci isyanı, ABD’nin dayattığı soyaya oldu. Çünkü…
ABD, süt tozunda olduğu gibi yine “yardım” adı altında Türkiye’ye çok ucuza soya yağı satınca yerli tereyağı-zeytinyağı pazarı zarara uğradı. Ayrıca…
Tüketilen sert yağın miktarı, sıvı yağa göre yükseldikçe kalp ve damar hastalıklarına neden oluyordu. Hidrojenlenmiş yağların kullanılmasıyla ortaya çıkan bu sağlık sorunları sonucunda ABD’de, tüketimde büyük azalmalar olmuştu. Amerikalılar, İtalya, Fransa gibi likid yağ kullanmaya başladı.
Osman Nuri Koçtürk, soya yağına karşı özellikle radyo yayınlarıyla halkı uyandırdı. Bu arada sürekli halka tarhana yemeyi öğütlediği için adı, “Tarhana Osman”a çıktı!
Fakat… Margarinlere karşı zeytinyağını savunmasının ardından önce radyo yayınlarına son verildi. Ve Konya’ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı; öldürülmek istendi; saldırıdan şans eseri kurtuldu.
Soya yağı konusunda yaptığı araştırmalar sonucunda gösterdiği haklı tepkiler üzerine 1962’de Amerikan Soya Birliği davetlisi olarak katıldığı bir ABD gezisinde Osman Nuri Koçtürk’ün fikirleri değiştirilmeye çalışıldı. Kendisine yapılan baskılara kayıtsız kalınca da, ölüm tehditlerine kadar varan tepkilerle karşılaştı.
Hiç geri adım atmadı. Ölümüne zeytinyağını savunmaya devam etti…
“Yeşil Devrim” ihracı
Norman E. Borlaug “Yeşil Devrim”in babasıydı…
Nobel Ödülü sahibiydi.
Rockefeller Vakfı ile birlikte Buğday Geliştirme Programı’yla Meksikalılara tarım öğretti!
Osman Nuri Koçtürk’ün üçüncü isyanı, Meksika‘nın Sonora bölgesinde yetişen, hibrit tohumlu “Sonora buğdayı”nın Türkiye’ye getirilmesine oldu. (İlk getirenler Tarsuslu Eliyeşil Ailesi oldu. Devlet Planlama’da çalışan Turgut-Korkut Özal kardeşler Tarsus’a giderek ekimi yerinde gördüler.)
Türkiye tarım ülkesiydi ama henüz “modern teknolojilerle” pek tanışmamıştı; mekanizasyon, kimyasal gübreler, hibrit tohumlar vs. bilinmiyordu.
Kağıt üzerinde her şey iyi gözüküyordu; ABD, “Yeşil Devrim” projesi ile çeşitli hastalıklara karşı direnç kazandırılan dayanıklı tohumları gübreler ve ilaçlarla birlikte gelişmekte olan ülkelerin buğday ihtiyacını giderecekti! Buğday çeşitleri Pitic 62, Penjamo 62, Sonora 64, Lerma-rojo 64, Siete Cerros, Super X dünyaya dağıtıldı.
Osman Nuri Koçtürk, bunun büyük bir yalan olduğunu; bu buğdayların toprak ve insan sağlığını tehlikeye soktuğunu söyledi. Türkiye’nin bu tür maceralara girmesiyle tarımının yok edileceğini yazdı.
Üniversitelerde sürdürdüğü faaliyetleriyle de yetinmeyerek başta TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları) kanalıyla geniş kitlelere ulaşabilmeyi başardı. Bugün anlaşılıyor ki, Koçtürk’ün çalışmaları ile bu felaket projesi engellendi.
Profesör yapılmadı
Osman Nuri Koçtürk’ün kimi kavramlara itirazı vardı.
Örneğin “açlık” sözlüklerde “yiyecek bulamayan bir insanın midesinin boş olması dolayısıyla duyduğu ezgi” diye ifade ediliyordu.
Koçtürk ise açlığı, insanın yiyecek bulmakta önemli güçlüklerle karşı karşıya kalması ve bu durumun uzun sürmesi halinde ölüme kadar varabilen olayların ortaya çıkması olarak tanımladı.
Türkiye’nin beslenme sorunlarını ilk ele alan Koçtürk elbette sadece Türkiye değil, dünya gıda tarihinde de araştırmalar yaptı.
Koçtürk yaşamı boyunca; işçi sağlığı açısından yanlış ve eksik beslenmenin sonuçlarını inceleyip, koruyucu hekimliğin önemini anlattı.
SSK’nın ilaç fabrikası kurmasını, asgari ücretin belirlenmesinde işçi ailelerinin beslenme ihtiyaçlarını karşılabileceği kadar olması gerektiğini savundu.
Ülkemizde bilinçsiz antibiyotik kullanımından, deterjanların çevre kirliliğine yol açmasına kadar pek çok konuda mücadele verdi.
Buna karşılık kendi ülkesinde dışlandı, aç bırakılmaya çalışıldı ve tıp fakültesinde profesörlüğü engellendi.
Peki…
Kimdi Osman Nuri Koçtürk?..
AMERİKA’DA ARAŞTIRMALAR YAPTI
Ta­rih: 25 Ha­zi­ran 1918…
Os­man Nu­ri Koç­türk, İz­mir/Kar­şı­ya­ka­’da Nai­me Ha­nım ve Sa­di Be­y’­in ço­cu­ğu ola­rak dün­ya­ya gel­di. Sa­di Bey çift­çiy­di, Kar­şı­ya­ka­’da bos­tan ve zey­tin­lik­le­ri var­dı.
Kar­şı­ya­ka İl­ko­ku­lu­’n­da (1933) ve İz­mir Er­kek Li­se­si­’n­de (1937) oku­du. An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Ve­te­ri­ner He­kim­li­ği Fa­kül­te­si­’n­den (1943) okul bi­rin­ci­li­ği de­re­ce­si ile me­zun ol­du.
Ve­te­ri­ner teğ­men rüt­be­siy­le TSK’­da gö­re­ve baş­la­dı.
Mil­li Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan açı­lan sı­na­vı ka­za­na­rak As­ke­ri Ve­te­ri­ner Aka­de­mi­si Bi­yo­ana­li­tik Kim­ya Bö­lü­mü asis­tan­lı­ğı­na atan­dı (1945). Aka­de­mik ça­lış­ma­la­rı so­nun­da “Si­dik­te Or­ga­nik Kü­kürt Bi­le­şik­le­ri­nin Kim­ya­sal Yön­tem­ler­le Ta­yi­ni­” ko­nu­lu te­ziy­le Kim­ya Uz­ma­nı ol­du (1948) ve bö­lüm­de ba­şa­sis­tan­lık gö­re­vi­ne ta­yin edil­di.
Mar­din-Mid­yat hu­dut ala­yı ve­te­ri­ner­li­ğin­de 3 yıl hiz­met ver­di.
An­ka­ra Üni­ver­si­te­si­’n­de bi­yo­kim­ya da­lın­da dok­tor un­va­nı­nı al­dı.
AB­D’­de 4 yıl bu­lun­du
Mil­li Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan “Or­du bes­len­me­sin­de son ge­liş­me­ler ve ABD Or­du­su’n­da bes­len­me ça­lış­ma­la­rı­” ko­nu­sun­da in­ce­le­me­ler yap­mak üze­re AB­D’­ye gön­de­ril­di ve Mis­so­uri Üni­ver­si­te­si Bes­len­me Kür­sü­sü­’ n­de ça­lış­ma­lar­da bu­lun­du.
Mis­so­uri Üni­ver­si­te­si­’n­de al­tı ay staj yap­tık­tan son­ra zi­ya­ret­çi pro­fe­sör ola­rak gö­rev al­dı. Mı­sır ve so­ya fa­sul­ye­sin­de­ki vi­ta­min­ler, mi­ne­ral­ler ve ami­no­asit­ler üze­ri­ne yap­tı­ğı araş­tır­ma­lar üni­ver­si­te­nin Jo­ur­nal of Nut­ri­ti­on gi­bi bi­lim­sel der­gi­ler­de ya­yım­lan­dı. Üni­ver­si­te­de­ki ça­lış­ma­la­rı so­nu­cu “Cer­ti­fi­ca­te of Ac­hi­eve­men­t” ödü­lü­nü al­dı.
Dört yıl son­ra, 1953’te yur­da dö­ne­rek As­ke­ri Bi­yo­lo­ji Ens­ti­tü­sü kim­ya­ger­li­ği­ne atan­dı. Or­du bes­len­me­si hak­kın­da sun­du­ğu tez ile mü­şa­vir ve­te­ri­ner un­va­nı­nı al­dı. As­ke­ri Ve­te­ri­ner Aka­de­mi­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü Ba­şa­sis­tan­lı­ğı gö­rev­le­rin­de bu­lun­du.
An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü­’n­de ön­ce uz­man son­ra gı­da kon­tro­lü ve hij­yen do­çen­ti ol­du.
1956’da Et ve Ba­lık Ku­ru­mu em­ri­ne ve­ril­di; 5 yıl Mer­kez La­bo­ra­tu­var­la­rı Mü­dü­rü ve Tek­no­lo­ji Mü­dü­rü gö­rev­le­rin­de bu­lun­du.
1957’de Bağ­dat Pak­tı ta­ra­fın­dan dü­zen­le­nen “Rad­yas­yo­nun ta­rım ve bi­yo­lo­ji ala­nın­da kul­la­nı­mı­” ko­nu­lu 6 haf­ta­lık bir kur­sa ka­tıl­dı ve ba­şa­rıy­la bi­tir­di.
Or­du­dan ay­rıl­dı
As­ker­lik gö­re­vin­den ay­rıl­dık­tan son­ra 1961’de Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı­’ na atan­dı. UNI­CEF ve CA­RE teş­ki­lat­la­rı­nın il­ko­kul­lar­da or­tak­la­şa uy­gu­la­dık­la­rı il­ko­kul ço­cuk­la­rı­nın bes­len­me­si prog­ra­mın­da tek­nik mü­şa­vir ola­rak gö­rev­len­di­ril­di. Ya­pı­lan­la­rı eleş­ti­ren ma­ka­le­ler ya­zın­ca Ta­rım Ba­kan­lı­ğı­’na ta­yin edil­di.
An­ka­ra Üni­ver­si­te­si Tıp Fa­kül­te­si Bi­yo­kim­ya Kür­sü­sü­’n­de öğ­re­tim gö­rev­li­si olarak ça­lış­tı.
Bu ara­da sü­rek­li bes­len­me ko­nu­sun­da bi­lim­sel içe­rik­li ya­yın­lar yap­tı ve kon­fe­rans­lar ver­di. Kon­fe­rans­la­rı­nın ama­cı, in­sa­nın bir baş­ka in­san ta­ra­fın­dan sö­mü­rül­me­si­nin bi­yo­lo­jik yön­le­ri­ni an­lat­mak­tı.
1966’da Ta­bi­i Se­na­tör Hay­dar Tunç­ka­nat ta­ra­fın­dan açık­la­nan ve ba­sın­da “Tür­ki­ye­’de Nöt­ra­li­ze Lis­te­si­” ola­rak ad­lan­dı­ran CI­A ra­po­run­da, Tür­ki­ye­’de pa­si­fi­ze edil­me­si ge­re­ken isim­ler ara­sın­da gös­te­ril­di ve is­ten­me­yen adam ilan edil­di.
12 Ey­lü­l’­de zu­lüm gör­dü
Ga­ze­te ve der­gi­de ya­yın­lan­mış ma­ka­le­le­ri­nin ya­nı sı­ra 1953-1978 yıl­la­rı ara­sın­da 65 ki­ta­bı ya­yın­lan­dı.“Ses­siz Sa­va­ş”, “Gı­da Em­per­ya­liz­mi­” ve “Aç­lık Kor­ku­su­” en çok ta­nı­nan ki­tap­la­rı ol­du.
1967-1975 yıl­la­rı ara­sın­da Emek Der­gi­si­’n­de 86 ya­zı­sı ya­yın­lan­dı.
Ta­rım Ba­kan­lı­ğı­’n­da­ki da­nış­man­lık gö­re­vin­den po­li­tik ne­den­ler­le Ada­na ili Ve­te­ri­ner­lik da­nış­man­lı­ğı­na ta­yin edil­di­ğin­de gö­re­vin­den ay­rıl­dı ve tam gün An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si­’n­de ça­lış­ma­ya baş­la­dı. Pro­te­in kim­ya­sı ve me­ta­bo­liz­ma­sı ko­nu­sun­da ders ki­ta­bı ya­yım­la­dı.
Ro­ma, Was­hing­ton, Vi­ya­na ve Pa­ri­s’­te­ki çe­şit­li ulus­la­ra­ra­sı kon­gre­le­re ka­tıl­dı.
1972’de ken­di is­te­ğiy­le An­ka­ra Tıp Fa­kül­te­si­’n­de­ki gö­re­vin­den emek­li­ye ay­rıl­dı.
İş­çi sen­di­ka­la­rı ve ko­ope­ra­tif­le­rin­de tek­nik da­nış­man ola­rak gö­rev­ler al­dı. Bü­lent Ece­vit dö­ne­min­de CHP’­den An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li ada­yı ol­du; se­çi­le­me­di.
12 Ey­lül dar­be­sin­den son­ra kö­tü gün­ler ya­şa­dı; bir sü­re gö­zal­tın­da tu­tul­du. İş­ken­ce gör­dü. Ser­best bı­ra­kıl­ma­sı­nın ar­dın­dan içe dö­nük bir ha­ya­tı ya­şa­ma­yı ter­cih et­ti.
Os­man Nu­ri Koç­türk…
Kla­sik mü­zik din­le­me­yi se­ver­di. Ak­şam­la­rı kon­yak içer­ken Biz­ze­t’­in Rap­so­di­’si­ni din­le­mek­ten bü­yük zevk alır­dı.
Mak­sim Gor­ki, Dos­to­yevs­ki, Fa­kir Bay­kurt, Na­zım Hik­met gi­bi ya­zar ve şa­ir­le­rin ki­tap­la­rı­nı ha­ya­tı­nın so­nu­na ka­dar elin­den bı­rak­ma­dı.
İlk eşi Sa­bi­re Yay­la­lı­’dan Ta­hi­re (1945) ve Ca­fer (1954) doğ­du. İkin­ci ev­li­li­ği­ni yap­tı­ğı Nü­ket Ak­ça­’dan Ata (1959) dün­ya­ya gel­di.
Ta­rih: 4 Ni­san 1994…
Yurt­se­ver Türk ay­dı­nı Os­man Nu­ri Koç­türk An­ka­ra­’da ve­fat et­ti.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 26769

ulkucudunya@ulkucudunya.com