Esas sorunların üzerine türban örtüsü
HASAN ÜNAL 23 Ocak 2008
TÜRK dış politikası bir ucundan ötekine dökülüyor. AKP Hükümeti’nin 2003 yılı başlarında çok iddialı laflar ve girişimlerle başlattığı hemen hemen her dış politika alanı tam bir fiyaskoya ya da faciaya dönüştü. Bu arada ekonomi-finans alanında ne olacağı bütünüyle meçhul. Ama hükümet kurtarıcı konuya tekrar sarıldı ve yeni bir türban tartışması daha başlattı.
Öyle görünüyor ki, türban hükümet açısından kızların/hanımların bir örtüsü olmaktan ziyade kötü giden işleri örtmek için kullanılan bir örtü. Hatta buna emperyalist bir örtü bile demek mümkün. Tartışmanın militanca iki tarafında yer alan unsurlar ve kişiler adeta el ele vermişler ve gerçek gündemin kamuoyundan gizlenmesine çalışır gibiler.
AKP samimi değil
AKP’NİN türban konusunu sadece kullandığını; bu konuda halk arasında oluşan mağduriyet duygularını oya tahvil ettiğini biliyoruz. Türban yasağının oluşmasında AKP’lilerin büyük katkısı olduğu gibi, kaldırılmamasında da yine AKP’lilerin söylediklerinin ve yaptıklarının önemli rolü bulunduğuna şüphe yok.
Örneğin AİHM’ne giden Leyla Şahin davasında o zamanki Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından onay verilen savunma AKP’nin bu konuda ne kadar tutarsız ve gayri samimi olduğunu gayet güzel ortaya koyuyor. O günlerde Ertuğrul Özkök Gül’ü uyarmış ve Türkiye’nin türban konusunda yapacağı savunmanın belirli esaslara dayandırılmasını istemişti.
Gerçekten de öyle oldu. Türk hukuk heyeti yaptığı savunmada türbanın Türkiye’deki laik ve demokratik rejimi ortadan kaldırmak isteyen siyasi bir görüşün simgesi haline geldiğini; bu sebeple yasaklanması gerektiğini; aksi takdirde laik-demokratik düzene inanan insanların kendilerini açık ve yakın bir tehdit ve tehlike altında göreceklerini ifade ettiler. Bu savunma Abdullah Gül tarafından onaylanmış ve bu onayın ertesi günü Gül, kendi eşinin AİHM’ne yaptığı başvuruyu geri çekmişti.
AİHM savunmayı doğru buldu...
AİHM de bu savunmayı yerinde bularak, Leyla Şahin aleyhinde karar verdi. Leyla Şahin aleyhinde verilen karar içtihat oluşturdu. Temyizden de geçtiği için Türk hukuk sistemi içerisinde verilen kararlar onaylanmış oldu. Böylece bu sorunun çözümü adeta imkânsız hale geldi.
Oysa AKP Hükümeti o günlerde bu meseleyi AİHM üzerinden çözmeye çalışmak yerine anayasada kısa ve belirgin bir değişiklik yapmayı yeğleyebilirdi. Sadece üniversite eğitimi görenlerin türban takmasına izin verebilecek bir düzenlemeyi yapabilirdi. Bir aralık bunu tek başına yapmak için gerekli olan Meclis çoğunluğuna sahipti. Daha sonra Anavatan Partisi lideri Erkan Mumcu defaatle kendilerine, böyle bir düzenleme yapılmasına katkıda bulunacaklarına dair çağrılar yaptı.
Ama AKP Hükümeti bu çağrıları pratik çözümler üretmek için vesile addetmek yerine, kulaklarını kapatma yolunu tercih etti. Dahası AİHM’den çıkan içtihat kararı üzerine ana okulu öğretmeni ile ilgili karar veren Danıştay’ın ilgili dairesi üyeleri ve genel olarak yüksek mahkemeler üzerine eleştiri bombardımanına başladılar. Sonuçta bu konuda bir tek şeyi başardılar, o da memleketi tam anlamıyla kutuplaştırmak oldu. Belki de esas istedikleri buydu. Çünkü bu kutuplaşmanın bir kanadından siyaseten ekmek yedikleri açık.
Memlekete yazık oluyor...
BU arada memlekete yazık oluyor. Bir taraftan Amerikalılar Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet kurdurarak, Kerkük şehrini de onlara vermeye çalışıyorlar. Öte yandan AB ‘reformları’ denilen bir dizi girişim yoluyla Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi için çaba sarfediliyor. Böylece Türkiye içerisinden de büyükçe bir Kürdistan eyaleti çıkarılması ve kukla devlet ile birleşmesi isteniyor.
Anayasa tartışmaları çok tehlikeli bir mecrada devam ediyor. Ulus devlet yapısı açıkça tartışmaya açılmış vaziyette. AKP, Anayasa’yı toptan yenileme girişimlerinde devam eder ve ulus devlet yapısını şu veya bu derece sulandırırsa, onlarca sene sürecek bir kan ve gözyaşı ortamına sürükleneceğimize kesin gözüyle bakılmalıdır.
Dış politikayı böyle bir ortamda konuşmaya bile gerek yok. AB işi duvara tosladı. Ama hâlâ güya AB adına ‘reform’ denilen girişimler sürdürülüyor. Ermenistan Milli Meclisi 19-20 Aralık tarihlerinde yaptığı toplantıda Türkiye’den Sevr temelinde toprak müzakeresi, 41.5 milyar dolar tazminat ve soykırım iftiralarının tanınmasını talep ediyor. Kıbrıs’da Talat ve hempaları KKTC’yi elden çıkartma gayretlerine hız verdiler. Ekonomik-finansal gidişatın nereye varacağı ise tam bir korku senaryosuna dönüştü.
Böyle bir ortamda türban, yeniden bütün sorunların üzerini bir şal gibi örtmeye başladı. AKP tartışmaların gidişatından muhtemelen rahatsız değil. Oy topladığını zannediyor. Ama bu defa diğer sorunları türbanla örtemeyebilir. Ve o zaman ne olacağı da meçhuldür...