« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2008

Devenin boynu gibi...

HASAN ÜNAL 23 Ocak 2008

VAŞİNGTON'DA Türkiye Büyükelçiliği'nin girişimleri sonucu işten atılan Türk asıllı garson hadisesini nasıl değerlendirmeli? Garsonun işten atılmayı hakettiğini; çünkü, Cumhurbaşkanımızın eşinin 'sırlarını' ifşa etmesinin bir bedeli olacağını mı düşünmeliyiz?

Türkçe lisanı ile yayın yapan gazete ve televizyonların yeterince görmek istemedikleri 'hadise' Cumhurbaşkanı Gül'ün Vaşington ziyareti sırasında meydana geldi. Vaşington'da bulundukları sırada Bayan Gül, iki bakan eşi birlikte Cafe Milano adlı oldukça lüks bir İtalyan restoranına yemek yemeye giderler.

'İstakozlu' makarna yerler ve 500 doların üzerinde hesap gelir. Hesabın üzerine 100 dolar da bahşiş yazarlar ve faturayı ödenmesi için Türkiye Büyükelçiliğine gönderirler. Kendilerine hizmet eden garsonla neler konuştuklaru basına sızar.

Garson işten attırılır

ÖRNEĞİN Bayan Gül'ün 'benim etimi kızartacağınız tavada daha önce domuz pişirilmiş olmasın' dediği basında yer alır. Bütün bunlara Bayan Gül ve eşi çok sinirlenmiş olmalı ki, TC Büyükelçiliği'ne talimat vererek bu haberleri basına sızdıran garsona bedelinin ödetilmesini istemişler. Büyükelçilik devreye girerek garsonu işten attırmış. Hikayemiz böyle...

Bayan Gül ve eşi bu hikayenin neresine kızmış olmalıdır? Mesela menünün basına sızdırılmış olması mı garsonun en büyük günahıdır? Yoksa 500 dolarlık faturaya 100 dolar da bahşiş eklenerek hepsinin birden Büyükelçiliğe gönderilmesi mi kendilerini çok kızdırmıştır? Veya çok lüks bir restorana gidildiğinin duyulmasını dahi istememiş olabilirler mi? Garsonla yapılan domuz eti konuşmalarının basına sızdırılmasına mı içerlemişlerdir?

Neden rahatsız oldular?

BURADA ortaya attığımız faraziyelerin her biri kendi içerisinde tutarlı olabilir. Örneğin ben uzun yıllar yurt dışında kaldım ve her zaman domuz etinden uzak durdum. Bilerek hiç yemedim. Farkına varmadan yeme ihtimaline karşı hep tedbirli davrandım. İmkan olduğu ölçüde İslami usüllere göre kesilmiş 'helal' diye satılan etleri tükettim. Hatta bu hassiyetlerimden dolayı da çoğu zaman 'liberal' ve 'ultra liberal' arkadaşlarım tarafından alay konusu bile oldum. Ama başkalarının ne düşündüğünden hiç etkilenmedim ve hâlâ da öyleyim.

Bizim gibi fânilerin ne yaptığının ve yapmadığının Bayan Gül ve Sayın Cumhurbaşkanı nezdinde bir itibarı olmayacağının bilincindeyim. Ama aklıma bazı sorular geliyor. Acaba Bayan Gül ve eşi domuz konusundaki hassasiyetlerinin, son yıllarda fena halde iltisaklı oldukları 'liberal çevreler' tarafından bilinmesinden mi rahatsız olmuşlardır?

Olabilir; çünkü son yıllarda AKP politbürosu mensupları kendilerini olduklarından çok daha 'modern' gösterme çabası içindeler. Eğer bu domuz eti konuşmalarının ifşa edilmesi rahatsızlık vermişse, yemeklerini Büyükelçilikte yemeleri her halükarda daha uygun olurdu.

Fakir-fukara, garib-gureba

VEYA faturanın Türkiye Büyükelçiliğine gönderilmiş olması mı huzursuz etmiştir kendilerini? Oysa bu da normal karşılanabilirdi herhalde. Oy aldıkları 'fakir-fukara' ve 'garib-gureba' koskoca cumhurbaşkanı eşi ve beraberindeki bakan eşlerinin 500-600 dolarlık bir öğle yemeği yemesini hoş karşılardı belki de...

Yok eğer hoş karşılanmayacağı endişesi varsa, o zaman yemek yeme adresi ya Büyükelçilik olmalıydı ya da ceplerinden vermeliydiler. Ceplerinden vermelerinin bile 'fakir-fukara', 'garb-gureba' tarafından hoş karşılanmayacağını düşünmüşlerse ñki, muhtemelen doğrudur ñ o takdirde gitmemeliydiler.

Öyle anlaşılıyor ki, Bayan Gül ve beraberindekilerden en azından birisi bu yemeğin duyurulmasından bile rahatsızlık duymuştur. Lüks bir lokantada yemek yenilmesinin, bahşişiyle birlikte 600 dolar ödenmesinin ve hele hele bu faturanın Büyükelçiliğe gönderilmesinin kamuoyu, daha doğrusu 'fakir-fukara', 'garib-gureba' tarafından duyulmasını istememişler demekki.

Bundan sonrası ise daha 'tuhaf' ve demokrasi açısından çok tehlikeli bir zihniyeti yansıtıyor. Yaptığının 'hata' olduğunu düşünerek kenara çekilmek yerine, hatayı ifşa eden garsonun işten attırılması yoluna gidiyor. Benim açımdan hesabın ceplerinden ödenmesi kaydıyla o lüks restoranda yemek yenilmesinin hiç bir haber değeri yoktu. Domuz eti ile ilgili olarak garsonla yapılan konuşmaların da garip bir tarafı olmayabilirdi. Ama hesabın Türkiye'ye ödettirilmesi ve garsonun işten attrılması hem tuhaf hem de çok tehlikeli. Tuhaf; çünkü Türkiye'de yürüttükleri baskı ve sindirme politikalarının Vaşington'da da devam ettirildiğini gösteriyor. Tehlikeli; çünkü, gazetecileri işten attıran, çok kanallı tek seslilikten başkasına izin vermeyen bir anlayışla yüz yüzeyiz. Bu anlayışa 'liberaller' ve iş çevreleri daha ne kadar kayıtsız şartsız destek verecekler? Bir de işin İlahi Adalet tarafı olsa gerek. Yapılan bir şey yanlışsa yanlıştır. Saklanınca, garson ifşa etmeyince yanlış düzeliyor mu? Yoksa İlahi Adalet de mi görmezden geliyor? Bu nasıl bir anlayış??? Bunlar devlet geleneğimize yakışıyor mu? Büyükelçiliğin işi bu mu? Ve bütün bunları görmezden gelen Fitne-Fesat Medyası... Siz görmeyince Allah görmüyor mu? Bu nasıl Müslümanlık??? Nasıl İslamcılık?

Ziyaret -> Toplam : 125,69 M - Bugn : 131943

ulkucudunya@ulkucudunya.com