Cizlavet…
Bekir Coşkun 01 Ocak 1970
Gazetedeki resimde görür görmez tanıdım…
O ayakkabıydı…
Aynen bıraktığım gibi, hiç değişmemiş…
Bu kadar zaman geçti, toprak yollar asfalt oldu değişti, arabaların şekli kaç kez değişti… Ceketlerin modası kim bilir kaç kez değişti… Telefonlar, trenler, şehirler, radyolar değişti… Hiçbir şey eskisi gibi değil…
O aynı…
*
Siyah lastik ayakkabı…
“Cizlavet…”
Fabrikası, firması, markası yoktur… Bildiğimiz otomobil, traktör, kamyon lastikleri eritilerek Antep’in, Urfa’nın mağaralarında kalıplara dökülerek yapılır…
Görünce bir an ayaklarımda “cizlavetim” ile koşmaya başladım…
Benim ki sibopluydu…
İçinde hava olduğundan değil, kamyon lastiğinin sibobunu unutmuşlardı içinde…
*
Giydikten sonra bir süre giyenden kamyon lastiği kokusu gelir…
Ayak, astarsız kara lastiğin içinde feryat figan, zamanla zaten kara lastik ayak kokusunu almıştır…
Çok geçmez yırtılır…
Burun kısmı yırtılmadıkça sorun değildir, yarısı ile gidersin… Bir teki yırtıldığında da sorun değil, teki yırtılmış birisini bulmak gerekir…
*
Ön tarafında bağcığı vardır…
Ama hiçbir zaman bağcık ipi ele gelmez… Çünkü kalıpçının zevkidir, kalıpta öylesine motif yapmıştır üzerine, bağcığı varmış gibi sanki…
Topuklarından geçirilmiş iple tekleri birbirine bağlarlar… Hem iki sağ alıp gitmesin adam… Hem de omuzuna attın mı biri önde, öbürü arkada öyle gidersin…
Kutusu yoktur yani…
Hiç de olmadı…
*
Cizlavet; adını İsveç’te bir vadide üretilen galoşlardan alsa da, dünyanın dev lastik firmalarının ürünlerini eritip, kamyon yerine insanın ayağına geçiren Türk zekasıdır aynı zamanda…
Yoksulluktur da…
Kaderdir…
Hiç değişmemesi, yoksulun yazgısı değişmediğindendir…
Görür görmez tanıdım…
Maden ocağını basan suda boğulan oğlu için “Oğlum yüzmeyi bilmezdi” diyen annenin ve babanın ayaklarındaydı…
Paramparça cizlavet…
*
Babanın adı da Recep…
Diğer Recep’in Kaçak Saray’ına dünyanın öbür ucundan getirilip döşenmiş pembe mermerlerinin konuşulduğu günlerdi tam da…