Türban siyaseti
METİN ÖZKAN 23 Ocak 2008
TÜRKİYE gündemi, kadının başına taktığı örtüye odaklanadursun, ben sizlere bugün tarihten bugüne Türk kadınını anlatmaya çalışacağım.
İslamiyet’in ilk şehidi bir kadındır. Dinimiz de kadına hak ettiği değeri vermek için, “Cennet annelerin ayağı altındadır” demiştir. Çünkü, Hıristiyan aleminin, “Bir kadın İncil’e dokunabilir mi, dokunamaz mı?” tartışmaları yaşadığı bir dönemde, Hz. Ebubekir’in kitaplaştırdığı dünyadaki tek “Kur’an-ı Kerim” onlarca yıl bir kadının yanında kalmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de Nisa (Kadınlar), Müntehine (İmtihan edilen kadın), Mücadele (Mücadele eden kadın), Meryem (Hz. İsa’nın annesi )... gibi sure isimleri vardır.
İranlı bir tarihçi olan Gerdizi de “Türk kadınları çok iffetlidir” derken, Türk kadınının ahlaki temizliğini övmektedir.
Bu övgü boşuna değildir. İşte bu dönemlerde, Türk kızları ve kadınları, toplumun şerefli bir ferdi olarak itibar görmüşlerdir. Türk kadınının böyle ihtişam içinde ve saygı görerek yaşaması Türk karakter ve kültürünün yüksek değerini ifade eder.
Nereden nereye...
ESKİ Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde öyle yüce bir mertebeye kurulmuştur ki, kadını öylesine yüce bir varlık haline getiren töreye ve kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur.
Kadın, erkeğin biricik yoldaşı ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir. Daha da önemlisi, Türk Milleti’nin tek bereket kaynağıdır.
Kendisine verilen birtakım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir.
İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan Kitabesi; “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim...” hitabıyla söze başlar.
En eski Türk inancına göre, “Han ile Hatun” gök ile yerin evlatlarıdır.
Kadın burada yedinci kat göktedir.
Kadına, böylesine bir kutsallık veren törede, kadının dövülmesinin, horlanmasının imkanı yoktur.
Yine Türk kültüründe destan kahramanları, iyi ata binen, iyi kılıç kullanan, iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir. Nitekim, Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek hikayesinde yer alan “Banu Çiçek” bunun en güzel misalidir.
Yine aynı kördüğüm
“GÖZLERİN rengi, biçimi ne kadar farklı olursa olsun, gözyaşlarının rengi hep aynıdır” diye meşhur bir Afrika atasözü vardır.
Bizler kadınları giyim kuşam farklılığına göre değil, gözyaşı misali bu varlıkların anlamına baktığımızda hepsinin renginin aynı olduğunu görebiliriz.
Bugün gelinen noktada, kadınların hala birçok sorunu var. Onlar, aile içi şiddetin mağduru... Ekonomik zorlukların baskısını en fazla kadınlar hissediyor. Toplum içinde sık sık tacize maruz kalıyorlar. Hala ülkenin birçok yerinde ikinci sınıf vatandaş olarak bakılıp, kocasının iki metre peşinden yürüyorlar. Onlar hala sorunlarını içlerinde yaşayıp, kimileri intihar etmek zorunda kalıyor. On binlercesi zaten okuyamamış. Ekonomik bağımsızlıkları yok.
Tüm bu tabloya karşın konu döndü dolaştı, yine türbanda kilitlendi. Konuyu tartışan da ne acıdır ki kadınlar değil, erkekler ve özellikle de siyasetçiler. Yapılan açıklamalar, sorunu çözmekten çok, görüyoruz ki çözümsüzlüğe itmeye dönük.
Bundan 12-13 yıl öncesini hatırlıyorum. Üniversitelerin birçoğunda türbanlı öğrenciler eğitim görebiliyordu. Ne zaman sorun bu noktaya geldi? Gariptir; çözüm mercii olması gereken siyaset ve siyasetçiler işin içine girince...
Bir parti çıkıp “İmam hatipliler arka bahçemizdir” dedi. Bir diğeri, “Üniversitelere onlar yüzünden siyaset giriyor” iddiasında bulundu. İş büyüdü ve kördüğüme dönüştü. Olan da, inancı için başını örtenlere oldu.
Bugün de konu siyasetin gündeminde. Başbakan Erdoğan “Velev ki siyasi simge olsun ne çıkar” diyor, ardından sorunu çözeceklerini söylüyor. MHP Lideri Bahçeli, Anayasa’nın 10. maddesinde değişiklik öneriyor. CHP Lideri Baykal’dan “Olmaz” sesleri yükseliyor. İşe diğer kurumlar giriyor.
Kısacası her çözüm önerisi, çözümsüzlüğe yeni bir kapı açıyor. Çünkü tartışanlar hep konuya kendi siyasi penceresinden bakıyor. Önce adım için siyasi formülleri değil, bakış açılarını gözden geçirmeli.
Yoksa konuyu tartışan partilerin rengi, logosu, bakışı değişir ama gözyaşlarının rengi hep aynı kalır!