Terör operasyonla biter mi?
M.Ali Kışlalı 23 Ocak 2008
Silahlı Kuvvetler Akademisi müdavimleriyle 12 yıl önce bir 'terör semineri' yaparken "Bize söyledikleriniz kendi fikirleriniz mi?" diye sormuşlardı. Konuyu uzmanların yapıtlarından öğrenmeye çalıştığımı, gazeteci olarak da Güneydoğu'ya sık gidip gözlem yaptığımı söylemiştim.
Şimdi 'Terör ile mücadele askeri operasyonlarla sonlandırılabilir mi' sorusu gündeme gelince aynı yoldan gidip 'Hayır. Terör bitmez' derken aynı şeyi düşünüyorum.
Çünkü terör ile mücadele 'Düşük Yoğunluklu Çatışma' ya da 'Asimetrik savaş' denilen yöntemlerle yapılıyor. Onların, klasik savaş için kullanılmayan, kendilerine özgü deyimleri var. Orada 'zafer'in anlamı başka. Orada zafer çatışan taraflar arasında imzalanan anlaşmalarla şekillenmiyor. Teröristler uğruna mücadele ettikleri, siyasi değişim ile ilgili amaçlarının, stratejilerinin, ideolojilerinin gerçekleştirilmesi için gerekli desteği sağlayamayacaklarını anladıklarında zafer kazanılmış oluyor. Şurada burada tedhiş sürse de.
Başbakan İspanya'da "Terör bitene kadar operasyon yapacağız. TBMM'den gerektiğinde yeni izin de alırız" diyor. Terörün sadece askeri operasyonlarla bitirilebileceğini sanıyor. Ben, bu konudaki birçok araştırmacı gibi, o fikirde değilim. Çünkü bu tür mücadeleler tarihi incelendiğinde başarının hangi alanlarda, hangi unsurların kullanılmasıyla, hangi görünümle, ne zaman ortaya çıkabildiği görülebiliyor.
Bu konuyu dünyanın çeşitli yerlerinde inceleyip makaleler, kitaplar yazan araştırmacılar, uzmanlar, teröre karşı kazanılacak zaferi komünizme karşı kazanılmış olan ile karşılaştırıyorlar. 2. Dünya Savaşı sonrasında komünizm tehdidi ile başlayan 'Soğuk Harp' döneminin nükleer silahlar da edinmiş Batı'nın operasyonlarıyla değil, komünizm düşünce sisteminin geçerliliğini yitirmesiyle son bulduğunu belirtiyorlar.
Batı'nın terör ile mücadele uzmanlarının gündemindeki maddelerden biri de, gereğinden fazla kuvvet kullanılmasının terör üzerine benzin dökme etkisi bile yapabileceğini irdeliyor. Onun için de 'antiterör ilacı' yapılırken içine katılacak maddelerin büyük ustalık ile saptanması gereği üzerinde duruluyor.
Konuyu Batı'da ele alınış tarzından ayırır da kendine özgü koşullarımız içindeki duruma eğilirsek, PKK'nın yenilgiye uğraması için silah gücü yanında, tasarladıkları hedefin gerçekçi olmadığını anlamaları, bu konuda gereksinim duydukları çevre desteğini asla sağlayamayacaklarını görmelerinin gerekeceği ortaya çıkar. Onları ayakta tutan ellerindeki silahlardan ve gizlendikleri mağaralardan ziyade, stratejileri, taktikleri ve ideolojileri oluyor. Bunların geçersiz olduğunun görülmesi başarısızlıklarında en önemli rolü oynuyor.
Onun için askerlerin uygulayacakları antiterör taktik ve stratejileri kadar önemli olan şey, PKK'nın kendisine destek aradığı toplum kesimlerinde örgüte katılım veya destek olma eğilimini ortadan, görece de olsa, kaldıracak koşulları oluşturmaktır. Türkiye'de karşı karşıya olduğumuz 'terör' ABD'nin karşı karşıya olduğu din kökenli gibi olmayan, etnik kökene dayandırılmak istenen bir olaydır. Bunun için de, olaya gereken dikkat ve uzmanlık ile yaklaşılmadığından, yarattığı hava 'kabul edilebilir şiddet düzeyi'ne her zaman indirgenememektedir.
Ama artık antiterör mücadelesinin birden fazla boyutunun bulunduğu kabul ediliyor. Psikolojik, sosyal, ekonomik, diplomatik ve siyasi unsurlar da dikkate alınıyor.