Hiçbir şey göründüğü gibi değildir
Güler KÖMÜRCÜ 23 Ocak 2008
Geçmişten günümüze farklı pencereler açalım...
Sayın Enver Altaylı’nın bu hafta piyasaya çıkan kitabında yer alan bazı bölümler gündemde sıcak tartışılmalara neden olmaya devam ediyor, dünkü haberlerde de istihbarat örgütlerine yardım eden ‘sanatçılarımız’ konu edildi. Burada duralım. Salı yazımda da sizlere aktardığım gibi, Sayın Altaylı’nın kitabının öznelerinden olan ve 1959 yılında CIA’nin büro şefi olarak Ankara’da göreve başlayan, yaklaşık 10 yıl boyunca Türkiye’de görev yapan Ruzi Nazar ile (şu anda yaklaşık 85 yaşında) bendeniz Washington’da 2003 yılında gazetem adına görev yapıyor iken tanışıp, uzun uzun sohbet etme imkanı bulmuştum. Şimdi, yeri gelmişken, Ruzi Nazar’ın bu sohbetlerimizde anlattığı Türkiye anılarına dair bir anekdotu paylaşmak istiyorum;
Yaklaşık 35 yıl önce... Zamanın (ve de hâlâ günümüzün de) önemli şarkıcılarından/Süperyıldızı olan bir ‘sarışın bomba’ Amerika’da konser vermek istiyor, Ruzi Nazar’ın Ankara’da görev yaptığı dönemdeki dost çevresinde yer alan ‘yıldızımızın’ Amerika’da konser düşünün gerçekleşmesine Nazar Bey yardımcı oluyor. Sanatçımızın Amerika’daki ‘konseri’ başarılı geçiyor, büyük alkış alıyor, gazeteciler kulise akın ediyorlar, Ruzi Nazar da olan biteni bir köşede izliyor. Amerikalı gazeteciler ‘yıldızımıza’ soruyorlar; ‘Farklı bir fiziğiniz var, siz hiç Türk’e benzemiyorsunuz’ yıldızımız cevap veriyor; ‘eee zaten ben Türk değilim, Bulgarım, Türk vatandaşı olsam da aslında...’ Evet, bilin bakalım ey kimliğiyle onur duyan okur, yardımsever dostlarının ! desteğiyle ulaştığı Amerika’da ‘Türk kimliğini’ bu kadar kolay....... (noktaları siz doldurun lütfen) starımız kim ola?! (kendisine ulaşamadığım için, bu bilgiyi starımızın ‘eski eşlerinden birine’ aktarıp, duyduklarımın doğruluğunu tekrar kontrol ettim)
Son olarak... Salı günkü yazımda paylaştığımız Sayın Enver Altaylı’nın kitabındaki Alparslan Türkeş ile ilgili ‘kurşuna dizilmekten Ruzi Nazar tarafından kurtarıldığı’ iddialarına dair bir itirazı aktarmak istiyorum, itirazın sahibi rahmetli Türkeş’in ‘yol arkadaşlarından’ değerli isim Muzaffer Özdağ’ın oğlu Prof. Ümit Özdağ. Ümit Bey ‘kitaptaki ilgili iddiaların kesinlikle doğru olmadığını’ söylüyor ve diyor ki; ‘O kitaptaki iddiaya göre yanında ABD Büyükelçisi olan CIA Ankara büro şefinin ‘Türkeş’i kurşuna dizerseniz çok bozuluruz’ şeklindeki ifadesi üzerine Gürsel içeri gidip birkaç dakika sonra da geri dönüp ‘mesele halloldu’ demiştir. Bu söz konusu olamaz, Türkiye Muz Cumhuriyeti değildir... Olayların akışı açısından bakıldığında ise;
‘13 Kasım 07.30’da operasyon başlamıştır. Evlerinde MBK’nın feshedildiğine ve evlerinden çıkmamalarına dair sarı zarf kendilerine ulaştırılmıştır. Buna rağmen Binbaşı Dündar Taşer ve Yüzbaşı Muzaffer Özdağ, Köşk’e gitmek üzere askeri araçla yola çıkmışlar, yollar kesik olduğı için TBMM’ye gelmişler ve burada Korg.Madanoğlu’na bağlı bir havacı birlik tarafından tutuklanarak Merkez Komutanlığı’na oradan da Mürted Hava Üssü’ne götürülmüştür. Daha sonra aynı gün Albay Türkeş ve Yüzbaşı Numan Esin de Mürted Hava Üssü’ne götürülmüştür, idam edilecek bir heyetin üyelerine yönelik ihtilal tutuklamaları hiç sarı zarf yollanarak ve de bu biçimde mi yapılır? 13 Kasım 18.00’de Köşk’te basına açıklama yapan Gürsel, 14’lerle ilgili olarak, ‘onlar kıymetli ve şerefli arkadaşlarımızdır, kendilerine her türlü vazife verilebilir’ demiştir ve 17 Kasım’dan itibaren 14’ler devlet müşaviri olarak dünyanın değişik yerlerine yollanmıştır, rahmetli Türkeş’in aziz anısına yapılan saygısızlık niteliğindeki tutarsız iddialarla ilgili bu tarihi bilgileri sizinle ve de Türk dünyası ile paylaşmayı bir görev biliyorum.’ NOKTA.
Bir önerim var, pazar gecesi 23.15’te TRT2’deki Trablusgarp Direnişi belgeselini lütfen kaçırmayın.