« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Ara

2014

Vatan borcu

Ali H. Aslan 01 Ocak 1970

Dünkü operasyon, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve güvenliğine en büyük tehdidin kimlerden geldiğini bir kez daha ortaya koydu:

Gazeteciler, televizyoncular, dizi senaristleri, devlet memurları değil; birbiriyle alakasız bu meslek gruplarının temsilcilerine terör örgütü süsü vererek özgürlüklerini elinden alacak derecede hırçınlaşmış AKP rejimi. Neden mi? Çünkü kadim bir devlet geleneği ve hatırı sayılır demokrasi tecrübesi olan Türkiye’yi dünyada muz cumhuriyeti derekesine indirmeyi en nihayet başardılar! Dostlarının yüzünü böylesine kara çıkaran, düşmanlarını sevindiren ve ülkesini dünyada yalnız bırakan idareler, ulusal güvenlik ve çıkarların altını oyar.

Özgürlük, adalet ve demokrasi, ulusal güvenliğin temel unsurlarıdır. Ekonomik çıkarlar, bu değerlerle gelişir. O değerleri çiğneyerek kendi halkının geniş kesimlerini huzursuz eden, kutuplaştıran rejimlerdeki idareciler ise sadece kendi çıkarını düşünen bencillerdir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’si, şimdiye kadar bu ülkeye kaşıkla kazandırmış olduklarını kepçe kepçe geri alarak ego-merkezli bir saltanat kuruyor. O saltanat, temel gücünü aykırı her sese baskı ve zulüm yağdıran devlet içi mafyavari mekanizmalardan alıyor. Rüşvetle ya da korkutarak avuçlarının içine aldıkları medyanın hipnoz tesirinden kurtulamayan halk kesimleri de bu gerçekleri er geç görecek.

AKP’nin özellikle Türkiye’yi daha demokratik ve müreffeh kılmaya azimli göründüğü ilk dönemlerinde, birçokları gibi bazı icraatlarına ben de bu sütunda destek verdim. Ancak baştan beri dikkatimi çeken ve anlam veremediğim bir özellikleri vardı. Eleştiriye zerre kadar tahammülleri yoktu. Ayan beyan gördüğümüz bazı gerçekleri dahi olduğu gibi yansıtmamızı istemiyorlardı. Hadi Tayyip Erdoğan’dan vazgeçtik, akademik birikimi olan Ahmet Davutoğlu bile çoğu kez basit bir sansür memuru gibi hareket ediyordu. Kaç kere gazete yönetimine benimle ve başka meslektaşlarımızla ilgili şikayetler gittiğini duydum. Üstelik bunlar, Zaman’ın genel olarak hükümetle hemfikir olduğu dönemlerdeydi.

En küçük eleştiriye bile neden tahammül edemediklerini şimdilerde çok daha iyi anlıyorum. Kendi medyalarına sahip olmadan önce, Zaman ve refik kuruluşlar üzerinden muhafazakar tabanı hipnoza sokmaya çalışmışlar. Bilirsiniz, salonda çıkan küçük bir gürültü bile bazen toplu hipnozu bozar. En mütevazı dost nasihatını duymak ve duyurmak istememeleri, hipnozun tesirini kırmama gayretinden kaynaklanıyormuş.

Belli ki büyüyen hatalarını sağdan yanaşarak örtemediklerini görünce ve medyada kendi kontrol sistemlerini kurunca, Zaman’ı bitirmeye çoktan karar vermişler. Özellikle son bir yıldır toplu hipnozda ustalık dönemini yaşayan AKP’nin keyfini çok bozduğumuz anlaşılıyor.

Dün Zaman Gazetesi’nde ve Samanyolu Televizyonu’nda görülen demokrasi ve hukuk dışı manzaralar, temelde buna duydukları öfkenin eseri.

AKP kendi imajıyla takıntı derecesinde meşgul olmaktan Türkiye’nin dünyadaki imajına verdiği zararları hiç göremeyecek kadar körleşmiş durumda. Bu alandaki pirleri ise şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan. Hatta ‘kim ne derse desin, biz kendi bildiğimizi okuruz’, ‘küçük olsun, benim olsun’ zihniyetine esir oldukları bile söylenebilir. Başka türlü yapılan şu şeyleri akılla, mantıkla, vatan sevgisiyle telif etmek mümkün değil. Türkiye’nin en büyük gazetesine deli saçması iddialarla baskın yapıp Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yı derdest edeceksiniz. Benzer hakaretleri onlarca başka gazeteciye de yapacaksınız. Ve dünya sizi alkışlayacak, Erdoğan’ın namı yürüyecek, öyle mi? Bunların içinde kendine ayna tutabilen, muhakeme kabiliyeti olan tek bir Allah’ın kulu da mı yokmuş? Vay benim memleketimin haline...

Avrupa’nın tepkilerini uzman arkadaşlarımızdan duymuşsunuzdur. Ben size biraz Washington’dan nabız vereyim. Aslında düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nden (CFR) Steven Cook’un şu sözleri, ABD başkentindeki düşünüş tarzını çok iyi özetliyor: “Erdoğan’ın tehditleri ürkütücü. Amacı kesinlikle AKP’nin kontrolü altında olmayan kalan basını yıldırmak. Zaman ve Gülen hareketiyle aynı fikirde olun ya da olmayın, Erdoğan’ın intikamı Türkiye siyasetinin demokratik olmayan karakterine ilişkin çok şey anlatıyor... Ancak şu noktada Washington’da kimsenin şaşıracağını sanmıyorum. Türkiye’nin demokratik bir istikamette olduğuna hakikaten inanan kimse yok.”

Washington, Türkiye’de AKP rejimini demokratik bulmuyor diye, bağlarını mı koparacak? Hayır. Tıpkı Mısır’daki darbe rejimiyle, Suudi Arabistan’daki katı monarşiyle işini yürütmeyi sürdürdüğü gibi, Erdoğan ve arkadaşlarını da muhatap almaya devam edecektir. Acımasız derecede gerçekçi ve pragmatik Obama yönetimi, Suriye’deki kimyasal soykırıma bile karşı koymamışken, Türkiye’de basın özgürlüğü için mi kendini parçalayacak? Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı’nca yapılan ilk açıklamanın fazla sert olduğu söylenemez. Türk yetkililere yaptıkları eylemlerin ‘medya özgürlüğü, yargı süreci ve bağımsızlığı’ gibi ‘temel değerler’i ihlal etmemeleri çağrısında bulundular. Kongre, kötü polisi oynadığından topa daha sert girebilir. Sivil toplum ve basın cephesi ise, İncirlik falan gibi dertleri olmadığından, çok daha açıkça ve kuvvetlice rahatsızlığını ortaya koyuyor. Amerikan basınının Ahmedinecat’tan sonra yeni eğlencesi Erdoğan oldu. Tabii sonuçta sıfırlanan Türkiye’nin imajı oluyor.

Türkiye’yi her geçen gün Ortadoğululaştıran AKP rejimine karşı olmak, artık bir vatan borcu haline gelmiştir. Allah sonumuzu hayretsin, ülkemizi korusun.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 125254

ulkucudunya@ulkucudunya.com