Akil devlet
Mahir KAYNAK 29 Ocak 2008
1995 yılında Sn. Nabi Avcı ile yaptığımız bir televizyon programında derin devleti tartıştık. Bu tartışma kısa bir süre sonra Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Bu tartışmada derin devletin ülkenin geleceğini planlayan ve bunu gerçekleştirmek için politikalar üreten bir akıl olarak tanımladım. Ancak daha sonra bu kavramın içeriği değiştirildi ve benim kesinlikle karşı olduğum, devlete rağmen faaliyet gösteren yeraltı örgütlerine derin devlet adı verildi. Yeni tanımlama o kadar yerleşti ki benim başlangıçta yaptığım tanımlama unutuldu. Asıl önemlisi derin devletin konumu ters yüz edildi. Ben onu üstün bir akıl, ülkenin en etkili gücü olarak tanımlarken birden bire büyük güçlerin kullandığı, derin devletlerin maşası olan örgütler derin devlet olarak anılmaya başlandı. Bu algılamayı değiştirmenin mümkün olmadığını görüyorum ve derin devlet olarak tanımladığım akla bundan sonra 'Akil Devlet' adını veriyorum.
Akil devletin rolü bugün algılanandan tamamen farklıdır hatta ona karşıdır. Hiçbir faaliyeti meşruiyet dışına taşmaz. Çünkü bir davranışın meşruiyetinin sınırlarını çizen odur.
Böyle bir gücün var olmasının ilk şartı devletin tekliğidir. Eğer devlet içindeki güç odakları birbiriyle çatışma halindeyse Akil devletten söz edilemez.
Genel kabulün dışında şeyler söylediğimin farkındayım. Herkes siyasetin rakipler arasında yürütülen bir faaliyet olduğuna inanır ve bu rekabetin düşmanlığa dönüşmesi mümkündür ve sık rastlanan bir durumdur. Ben bunun tam tersini söylüyorum ve bir ülkenin tek bir güç tarafından yönetildiğini ya da böyle olması gerektiğini söylüyorum. Daha önemlisi bürokratik güçlerin yönetimde bir hizip değil bir bütünün parçası gibi davranması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yaklaşım düşünce farklılıklarını, değişik düşünce ve çözümleri ret ve inkar etmez. Tüm tartışmalar akil devletin içinde yapılır ve ortak bir proje hayata geçirilir. Siyasi akımlar birbirinin hasmı ya da rakibi değil yedeği konumundadır. Birinin rolü, dünya şartlarının gereği ve sonucu olarak, faydasız hale gelirse yedekteki güç onun yerini alır ve giden yanlışı gelen doğruları temsil eder. Oysa her ikisi de belli dönemlerde gereklidir ve giden, zamanın eskittiğini sırtına alıp tarihe taşır.
Böyle bir yapı içinde kimse ülkeyi yönetenlere şüpheyle bakmaz. Çünkü şüphe edilebilecek bir kişinin ülkeyi yönetmesine izin verilmez ve sürekli olarak ülkeyi yönetenlere en ağır ithamların yapıldığı bir ülke olmak konumundan çıkarız.
Sözlerim ne demokrasi karşıtlığı ne de halkı küçümsemek olarak algılanmamalıdır. Hasta olan doktora gider, fizik problemini bir fizikçiye çözdürürüz, devlet yönetimini de bu işi bilenlere bırakır ama kendi tercihlerimizi ve taleplerimizi seçimlerde ifade ederiz. Yani halka mal edilemeyen hiçbir düşünce hayata geçemez. Halk belirleyen değil denetleyen konumundadır.
İleri sürdüğüm kavramın adını değiştiriyor ve akil devlet diyorum. Bugün derin devlet olarak tanımlananlara da tasfiyesi gereken oluşumlar olarak bakıyorum.