Haftanız kutlu olsun…
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, yarın yeni bir haftaya başlıyoruz. Ama bu, ötekilerden epeyce farklı.
Öğretmenler haftası, itfaiye haftası, polis haftası, Osmanlıca haftası falan değil…
Yolsuzluk ve rüşvet haftası!
17 Aralık 2013 sabahı güne ilginç ve hiç beklenmedik olaylarla uyanmıştık.
Savcıların verdiği talimatlar doğrultusunda bir sürü yere polis baskınları düzenleniyor, hiç ummadığımız adamların yakınlarına ait evler ve işyerleri basılıyor, ortaya nice pislikler dökülüyordu.
Ancak bu da yetmezdi…
Hırsız ve rüşvetçi olduğu iddia edilen kimseler tarafından yapılan telefon görüşmeleriyle birlikte teknik izleme kayıtları da ortalığa saçılıyordu.
* * * *
- Benim geri zekalı oğlum, evde kaç para varsa boşalt. Polisler baskın yapıyor.
- Bubacım ne didin?
- Lan oğlum sağır mısın!.. Evde ne varsa boşalt didim!
- Bubacım evde çok bir şey yok ki…
- Kaç para var lan?
- Üç beş liracık var.
- Lan bana gerçek rakamı söyle. Kimin parasını kimden saklıycan yani hıyar, kaç para var?
- 45 trilyon var buba!
- Amcana falan da hemen haber ver, gelip paraları götürsünler. Yoksa polis götürecek.
* * * *
Baskınlar birbiri ardına yapılıyor, bir sürü pislik ortaya saçılıyordu. Hele bunların telefon
konuşmaları!..
“Müslüman (!)” Bakan Bey telefonda Kur’an ayetleri ile alay ediyordu:
“Ben Bakara-makara deyip her cuma internetten bir ayet sallıyorum!..”
Rezalet ortaya çıkınca çoğu kıvırtmaya başladı:
“O bant çözümleri montajdır.”
Hiçbirinin montaj olmadığı bilimsel çalışmalarla belirlendi.
Topluma her gün dinden imandan söz edip bu yolla kafakola almaya çalışanların, Kur’an’la bile alay etmekten utanmadıkları ortaya çıktı.
* * * *
İlk paniği atlatan hükümet derhal
-ve her zaman olduğu gibi- saldırıya geçti.
“Bunlar cemaattir.
Bunların asıl amacı darbe yapmaktı!..”
İyi de kardeşim, adına cemaat denilen o topluluğu, hakimleri, savcıları ve polisleri devlet görevine herhalde biz getirmiş değildik.
Kendileri getirmiş ve güzel bir işbirliği içerisinde kullanmışlardı.
Aralarında dershane kavgası çıkınca bozuştular, kendi adlarına yıllarca tetikçi olarak kullandıkları cemaati suçlamaya başladılar.
Tayyip kürsülere çıkıp aynı lafları yüzlerce kez, bıktırırcasına söyledi:
“Bunlar darbecidir, haşhaşidir, inlerine gireceğiz!..”
* * * *
Biz belleği zayıf bir toplumuz. Okur yazarlıkla aramız pek iyi değil. Doğru dürüst kitap ve gazete okumayız, haberleri izlemeyiz, izlesek bile çıplak kadınlı olanlara bakarız.
Televizyonlarda dizi seyrederiz!..
Aklımız fikrimiz oralardadır.
Bazılarımız “Milliyetçi-muhafazakar-dindar” geçinir ama oy verdiği partinin haramzadeleriyle birliktehırsızlarını, rüşvetçilerini görmezden gelmeyi iyi bilir!
Uyaranlara da vıcık vıcık yanıt vermekten hiç utanmaz:
“Çalsınlar abicim, bunlar Müslüman adamlar!”
* * * *
Sevgili okuyucularım, dün elime yeni bir kitap ulaştı. Çok ilginç, mutlaka okunması gereken bir kitap:
“HIRSIZ VAAAR!.. 17-25 Aralık: Bir Sıfırlama Öyküsü.” (İleri Yayınları.)
Yazarı Ali Özsoy.
Kendisini tanımıyorum.
Operasyonları, şüpheliler arasında yapılan konuşmaları, vurgun ve rüşvet iddialarını dört dörtlük ve belgelerle anlatıyor.
Telefon konuşmaları dahil…
Kitap elime dün öğle saatlerinde geçtiği için henüz okuyamadım. Ancak bir saatimi ayırıp sayfalarını çevirdim, kapsamına ayrıntılı bir biçimde baktım.
Bu söylediğimde yanılıyor olabilirim ama bildiğim kadarıyla bu konuda yazılmış en ayrıntılı ve belgelikitap.
Hiç tanımadığım yazarı Ali Özsoy’u kutluyorum.
Yarın başlayacak olan yolsuzluk-rüşvet haftasında mutlaka okunması gereken bir kitap.
17 Aralık ve sonrasında yaşananların soluk kesen dakika dakika öyküsü…
Rüşvet ve komisyon çarkının nasıl döndüğü…
Paraları sıfırlayanların adaleti nasıl sıfırladığı…
Hırsızların nasıl dışarıda kaldığı, onları yakalayanların niçin hapse tıkıldığı…
“Büyük patronun” kim olduğu…
Bu konuların çok cahili olan kulunuz da kitabı en kısa zamanda okuyup bazı unutulan gerçekleri öğreneceğim!
Kitaptaki olayları ve belgeleri belleğime yeniden kaydedeceğim.
Rüşvet nasıl alınırmış, yolsuzluk nasıl yapılırmış, kimler vurgun yapmış, aralarında neler
konuşmuşlar, hepsini, ama hepsini!..
* * * *
17 Aralık olayları başka bir ülkede olsaydı, bunca pislik ortaya belgelerle saçılsaydı…
O ülkede hükümet bir gün olsun yerinde kalamazdı.
Kitleler ayaklanıp sokağa dökülür, hırsızların sokağa çıkacak yüzü olmazdı.
Ama bizimkiler maşallah pişkin çıktı!
Böylece, Türkiye’deki hayatın olağan akışı (!) içerisinde iki atasözümüz daha gerçek oldu:
- Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
– Devlet malı deniz…
* * * *
Biliyorsunuz, Tayyip vesaire konuşmadan duramazlar. Bu hafta da mutlaka kürsülere çıkıp nutuk atacaklardır…
Bu yüz kızartıcı süreç için yine “Cemaat, darbe, inlerine gireceğiz” edebiyatı yapmaktan artık vazgeçsinler de, yeni bir şey söylesinler.
Eğer söyleyebilirlerse!
Rüşvet ve yolsuzluk haftanız kutlu olsun, hayırlı uğurlu olsun!