Başkanlık gölgesindeki sürecin sonu kopuştur
Cengiz Aktar 01 Ocak 1970
İki taraf ve Kürt tarafı bileşenleri arasında gidip gelen, varlığını Kürt tarafı sayesinde öğrendiğimiz, Öcalan’ın hazırladığı söylenen, 4 başlık, 66 maddeden oluşan metin bu ara açıklanacak. Açıklanması dahi başlı başına bir “süreç”. Zira Erdoğan’ın devlet başkanlığı yürüyüşüne zarar verebileceği düşünülen her şey otomatikman veto yer.
Bakalım eldeki verilere. Her ne kadar resmen taraflar yoksa da ve hükümet Kürtlerin yarısını temsil ettiği verisinden hareketle Kürt siyasî hareketini muhatap olarak almasa da kervan yolda düzüldü, ister istemez bir muhataplık ortaya çıktı. Muhataplığın feraseti ve ciddiyeti, eğer başlarsa, fiilî müzakere esnasında ortaya çıkacak. Çünkü şimdilik müzakere yok, siyasî manevra var.
İktidar Kürt siyasî hareketinin parçalı olduğunu ve tek sesle konuşmadığını söylüyor. Müzakerenin doğasındandır; müzakere tekniğinin parçasıdır. İktidar tarafında ise işin sorumlusu kim belli değil. Elbet son karar patronun iki dudağının arasında ama muhalefet ve kamuoyu kimi bilecek belli değil. Akdoğan, Arınç, Atalay, Davutoğlu, Şahin fasılasız konuşuyor.
Müzakere yaklaşımının ne olduğunu, neyin müzakere edileceğini metin açıklanırsa göreceğiz ama iktidar için, en azından şimdilik “taviz yok”, silâh bırakma var. Yani süren çatışmasızlık hâlinin seçime kadar sürmesi ve sonrasında kalıcı olması. Erdoğan’ın dediği açık: “Bu bir pazarlık, taviz, alma verme süreci asladeğildir. Silâhlar bir kenara konulacak, siyaset zemininde çözüme kavuşacak.” Pazarlıksız nasıl siyaset yapılacak, meçhul.
Asgarî Kürt talepleri olan yabancı üçüncü göz ile yol temizliği gündemde değil. Seçim öncesi en iyimser beklenti Öcalan’ın ev hapsine geçmesi. İktidar müzakere edecekse seçim sonrası ve esas, devlet başkanlığı rejimini, HDP’nin oylarıyla ya da baraja takılarak Meclis’e girmeyecek bir HDP sayesinde garantiye aldıktan sonra. Bu son şıkta vereceği, şimdiki fiilî muhtariyet durumunun resmîleşmesi olabilir. Ama evde (ya da Ak Saray’da) yapılan hesap “Türk çarşısına” uymayabilir. Kürt siyasî hareketinin, devlet başkanlığına, zımnen veya dolaylı vereceği destek karşılığında bahşedilecek özerklik, sade süreci değil bütün memleketi ateşe atma riski taşıyor.
Talihsizlik o ki devlet başkanlığı dayatmasının birbirini sıfırlayan iki desteğe ihtiyacı var: milliyetçi Türk oyları ile HDP! Kürtlere dişe dokunur bir şey vermeyerek seçimden önce milliyetçi oyları garanti etmek, seçimden sonra da bir şeyler vererek parlamento ve/veya referandumda HDP’nin oylarını garanti etmek. Zarar ziyan hesabını size bırakıyorum.
Takvime gelince iktidar seçimden başka şey görmüyor. Davutoğlu “Seçime kadar bu meseleyi çözelimistiyoruz” derken Öcalan: “Tarafların belirtilen hususlarda süreci doğru, ciddî ve kararlı yürütmesi halinde,en fazla 4-5 ay içinde tüm Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecek büyük demokratik çözüm sağlanabilecek”diyor. Öcalan gibi bir siyasetçinin asırlık sorunun çözümünü “4-5 ay içinde” görmesi dahi Erdoğan’ın muradıyla açıklanabilecek bir şey.
Temel açmaz ise mıh gibi duruyor: Memleketin batısındaki totaliter gidişat doğusunda nasıl demokratik uygulamaya dönüşecek? Rojava’da laboratuar niteliği taşıyan ademimerkeziyete tahammülü olmayan iktidar, seçimden sonra eli rahatladığında hangi mucizeyle Türkiye Kürdistan’ına aynı özerkliği tanıyacak? Keza memleketin had safhada merkeziyetçi idaresini artık tek bir insana bağlayan siyaset, doğuda kurulacak ademimerkezî yapıyı kime anlatabilir?
O yüzden, tıpkı 200 yıldır olduğu gibi bu iş kopuşla bitebilir. Unutmayalım, 19. yüzyıl başından beri bu coğrafyada özerklik ve bağımsızlık taleplerini tatmin edebilecek çapta federal bir vizyon asla oluşamamış, merkezkaç dinamikler ya kanda boğulmuş ya da kopuşla sonuçlanmıştır.