« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Ara

2014

Mahçupyan’ın gayretleri ve çuvala sığmayan mızrak

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı olan Etyen Mahçupyan, bir yandan yolsuzluk yapıldığını itiraf ediyor bir yandan da AK Parti’yi aklayacak şekilde açıklamalarını sürdürüyor. Mahçupyan, sadece 17 Aralık operasyonunun bir bölümünde gerçeklerin olabileceğini belirtiyor; bunların “şişirilmesi” ihtimalini de çok yüksek görüyor. Mesela Rıza Sarraf’ın hedef alınmasını, “hükümetin dünyaya şikâyet edilmesi” şeklinde yorumluyor. Hele 25 Aralık dosyasındaki iddiaların muhatabı olanlara hiç toz kondurmuyor.

“17 Aralık’ın bir bölümü doğru” dediğine göre TBMM Soruşturma Komisyonu’nda sorgulanan rüşvet olayını kabul mü ediyor? Bir bölümü doğru ise hangi bölümü yanlış? Peki rüşvet verdiği söylenen kim? Rıza Sarraf… Sarraf’ın üzerine gidince, polis ya da savcılar, Türkiye’yi dünyaya şikâyet etmiş mi oluyor?

Hatırlatmakta fayda var: Bu operasyon, zaten en başta Sarraf ve adamlarının kara para akladıkları iddiasıyla 2012’de başladı. 2013’te, bakan ve bakan çocuklarına para verildiği ortaya çıktı.

Kısacası, Etyen Mahçupyan ne kadar çabalarsa çabalasın, mızrak çuvala sığmıyor.
Kaldı ki, söz konusu bakanlar, kamuoyunun ısrarı neticesi istifaya zorlandılar. Fakat dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan onlara sahip çıktı. 25 Aralık 2013 tarihinde, Pakistan ziyareti dönüşü, suçlanan 4 bakanı da halkı selamladığı otobüsün üstüne alması, “Ben bunlara kefilim” anlamındadır. Ayrıca 30 Mart seçimlerinden hemen sonra yaptığı balkon konuşmasında Egemen Bağış yanı başındaydı. Zaten, HSYK’nın görevinde muhafaza ettiği 17 Aralık dosyasının savcılarını (Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç) AK Parti’nin görevlendirdiği Başsavcı Vekili Hadi Salihoğlu, başka dosyalara kaydırmak suretiyle yargının doğal mecrasında yürümesini engellemişti. Bunda da siyasi iktidarın vebali var. 4 bakan Yüce Divan’a gönderilse dahi, hükümet siyasi sorumluluktan kurtulamaz.

***

Etyen Mahçupyan, 25 Aralık dosyasını ise tamamen aklıyor. Öyleyse “havuz medyasını” nereye koyacaksınız? İş verilen müteahhitlerden haraç kesilmesini kastediyorum. Bunlar yasal mı ya da Bosphorus 360’ın Etiler Polis Okulu arazisini ucuza kapatma çabalarını…

Polis fezlekesinde Usame Kutub, Cengiz Aktürk ve İlker Aycı’nın aralarındaki konuşma yer alıyor. Ekip, konuyla TOKİ’nin değil, KİPTAŞ’ın ilgilenmesini istiyor. Bunun için Başbakan Tayyip Erdoğan’a, koruması Zeki Bulut ile bir mektup gönderiyorlar. TOKİ’yi istemez gibi gözükmeden, KİPTAŞ’ın devreye girmesini usulünce talep ediyorlar. Hatta İlker Aycı’nın kendilerini KİPTAŞ’a yönlendirmek istediğini o mektupta söylüyorlar.

Usame Kutub müdahale ediyor: “KİPTAŞ’ı isteyen Bilal diyelim.” Bu müzakereleri, kapının önünde bir polis aracı kayda alıyor. Sonuçta, Etiler Polis Okulu arazisi, Nisan 2012’de KİPTAŞ’a devrediliyor. Gayretler devam ediyor. Arazinin ihalesiz verilebilmesi için bir yol bulunuyor. Riskli alanlarda dönüşüm yasası devreye giriyor; böylece Boğaziçi Koruma Yasası devre dışı kalıyor; arazi üzerinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sınırsız yetki sahibi oluyor. Karar 2 Temmuz 2013’te Bakanlar Kurulu’nca kabul ediliyor. Etiler Polis Okulu arazisi, “deprem riski taşıyan alan” ilân ediliyor. Yasin El Kadı, Etiler Polis Okulu arazisine inşa edilecek binanın projesini bile milyonlarca dolar ödeyerek bir İtalyan mimara hazırlatıyor. AVM, rezidans, otel ve mağazalar, bunların maketleri, her şey hazır. Teşebbüs 25 Aralık operasyonuyla yarım kalıyor.

Sadece polis arazisi değil, Bosphorus 360, İstanbul Sultanbeyli/Paşaköy’deki maden ile de ilgileniyor. Madenin sahibi Adem Peker’in ruhsatı elinden alınınca, Peker, %50 hisse devri sayesinde, sorunu çözüyor. İşletme ruhsatına kavuşuyor.

Etyen Mahçupyan bütün bu iddiaları, hükümeti devirmeye yönelik bir darbe teşebbüsü gibi takdim ediyor. Oysa 2011 yılından beri jandarmanın yürüttüğü hafriyat operasyonu sırasında, Bosphorus 360’a ilişkin tesadüfi delillere rastlanıyor. İhale yolsuzluğuna dair olduğu için, jandarma bu delilleri savcılığa gönderiyor. İhale yolsuzluğuyla ilgili Bosphorus 360 dosyası açılıyor.

17 Aralık’la ilgili bakanların Yüce Divan’a yollanabileceği iddiaları gazetelerde yer alıyor. Muhtemelen, Başbakan Davutoğlu bunu ister. Zira omuzlarında kaldıramayacağı ağır bir yük taşıyor. Eğer bakanlar Yüce Divan’a çıkarsa, bunun arkası çorap söküğü gibi gelir. Keşke bu adım atılabilse. Çok az ihtimal veriyorum… Zira bu durumda Rıza Sarraf da tekrar cezaevine girer. Kimlerin himayesiyle bu yolsuzlukların yapıldığını kamuoyu öğrenirse, “Herkesten hesap sorulsun” taleplerinin önü kesilebilir mi?

İki vicdanlı ses

Aklama icazetini bir zamanlar Hayrettin Karaman Hoca veriyordu: “Rüşvet demek için alan kamu görevlisi olacak; aldığını kendisi ve yakınları için alacak. Hayri vakıflar kamuya hizmet eder; şahıslara değil. Vakfa gelen yardım da kurucu ve yöneticilerin olmaz. Vakfın kamu menfaatlerine yönelik hizmetlerine harcanır.”

Oysa konu, sadece bir vakfın aldığı bağışlar değildi. Mesela bir “havuz medyası” vardı ve de ayakkabı kutularından çıkan milyonlarca dolar. Bosphorus 360 ile kısa yoldan iş bitirme çabaları vs...

Geç olsun da güç olmasın… 5 Aralık 2014’te Hayrettin Karaman, gaflet uykusundan uyandığını gösteren bir yazı kaleme aldı: “Siz ey devleti yönetenler!‘Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,/Gelir de adl-i ilâhi sorar Ömer’den onu’ diyen büyük Ömer’in (Allah ondan razı olsun) makamında oturuyor değil misiniz? İlâhî adalet bir koyunu yiyen kurdun hesabını yönetenden soracaksa, yoksulların hakkını yiyenlerden, milyonlar sürünürken sefa sürenlerden, yoksulların hakkını bunlardan alarak onlara ulaştırmayan yöneticilerden hesap sormayacak mı?.. Göklerden üzerimize belâ yağacaktır vesselam!”

Ahmet Taşgetiren’de de ufak ufak uyanışlar başlamış: “İnsanın içinde ‘meşrulaştırma’ gibi bir sapma duygusu her zaman var olmuştur. Meşrulaştırma, yani aslında meşru olmayan bir şeyi nefsi yontmalarla kabul edilebilir, içine sindirebilir hale getirme… Bakanların tasarruflarına baktığımda, kendi içinde meşrulaştırmalar yaşandığını ama kamuoyu önüne çıktığında savunulabilir olma özelliğinin aşındığını görüyorum. Öyle ince dokunuşlar var ki onlar, bakan olmadığınız zamanda sizin ve yakınlarınızın elde edemeyeceği nitelik arz ediyor. Dokunmasaydınız, onlar kamunun bütçesi içinde kalacaktı.” (5 Aralık 2014-Star.)
Hem Hayrettin Karaman’a hem Ahmet Taşgetiren’e önemli bir vazife düşüyor. Bu yolsuzluklara parmak basanlar Cemaatçi oldu, darbeci oldu, her türlü hakarete maruz kaldı. Şimdi siz ikiniz, onların içinden biri sıfatıyla, AK Parti’nin vicdanı haline gelin. Bu gibi yazıların miktarını çoğaltın. Belki yolsuzlukla hiçbir ilgisi bulunmayan birçok AK Partili’nin doğru yolu görmesine vesile olursunuz.

Türkiye örnek ülke!

İspanya’da bir rüşvet olayı patlak verdi. Geçen ay gözaltına alınan İspanyol işadamı Gonzales, siyasetçilere rüşveti ayakkabı kutusu içinde yolladığını söyledi.“Bana kimsenin haberi olmadan partiye bağışta bulunun dediler. Ben de ayakkabı kutularına koyduğum 70 bin euro’yu ilgili kişiye teslim ettim” dedi. Bağış miktarı, zaman içinde 700 bin euro’yu bulmuş.

Ayakkabı kutusu ile rüşvet dağıtmayı Türkiye’nin bir orijinalitesi sanıyordum. Demek bu uygulama, herkesin aklına gelebilecek yaygın bir yöntemmiş ya da bizi örnek aldılar.

Keşke, rüşvet dağıtan işadamlarını yargılama hususunda da biz onları örnek alabilsek...

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 16889

ulkucudunya@ulkucudunya.com