Hain metelik
A. Turan Alkan 01 Ocak 1970
Ebu Bekir kendisine biat edildikten sonra sabah kalktı ve kolunun üzerinde birkaç hırka ile pazarın yolunu tuttu. Ömer ‘nereye gidiyorsunuz’ diye sordu.
Ebu Bekir, ‘Pazara’ diye cevapladı. Bunun üzerine Ömer, ‘Müslümanların velâyeti size verilmişken hâlâ aynı işi mi yapıyorsunuz?’ diye sordu. Ebu Bekir, ‘Yoksa ailemin karnı nasıl doyar’ diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ömer, ‘Geliniz Ubeyde’ye gidelim. O size nafaka tahsis eder’ dedi. Böylece Ubeyde’ye gittiler ve o, ‘Size Muhacirler’den bir kişilik nafaka ayıracağım, onların ne en iyi kazananı ne de fukarası olursunuz. Ayrıca bir kışlık bir de yazlık elbise. Birini giymezseniz onu iade edip yerine başkasını alabilirsiniz’ dedi. Ayrıca Ubeyde, Ebu Bekir için günlük yarım koyun tahsis etti; hatta bunun postu ile başını ve bedenini örtebilecekti.” (s. 92)
Ölüme yaklaştığı vakit, Hz. Ebu Bekir kızı Aişe’ye şunları söyledi: ‘Şüphesiz ki biz Müslümanların işlerini idare ettik de tek dirhem dahi almadık. Karnımızı iri çekilmiş hububatlarla doyurduk, kaba kumaşlarla da sırtımızı örttük. Ve bu Habeşli köleden, şu su çekme devesinden ve kadifeden gayrı, Müslümanların aldığı ganimetten yanımıza hiçbir şey kalmadı. Lakin yine de ben öldüğüm vakit bunları Ömer’e gönderesin.’ (s. 92)
Ömer bir vali tayin ettiğinde ona mektup yazarak at sürmemesini, leziz yemekler yememesini, pahalı giysiler kuşanmamasını ve kapısını muhtaçlara kapatmamasını şart koşardı. (s. 141) Ne zaman bir vali tayin etse, onun mülkünün kaydını tuttururdu. (s. 154)
Enes’ten naklen: “Bir bahçeye girdim ve Ömer’in –onunla benim aramda bir duvar vardı- şöyle söylediğini işittim, ‘Ömer b. Hattâb! Emirü’l-Mü’minin! Ne âlâ, ne âlâ! Yemin ederim ki Allah’tan korkun olsun ey Hattâb’ın oğlu. Yoksa şüphesiz Allah’ın gazabı üzerinedir.’” (s. 142)
Bir akrabası Ömer’e gitti ve ondan kendisine beytülmâlden para vermesini istedi. Bunun üzerine Ömer, onu ayıplayarak; “Allah’ın huzuruna hain bir metelik ile mi çıkmamı istersin” dedi ve sonra ona kendi cebinden onbin dirhem verdi. (s. 143)
Ömer şöyle söylemiştir: “Vallahi ben halife miyim yoksa bir melik miyim bilmiyorum; eğer ki bir meliksem bu feci bir şeydir.” Bunun üzerine biri ona, “Ey Emirü’l Mü’minin, ikisi arasında fark vardır’ dedi. Ömer bu farkın ne olduğunu sordu ve diğeri şöyle devam etti, ‘Bir halife hak olmadıkça almaz ve hak olmadıkça vermez. Allah’a hamdolsun ki siz böylesiniz. Lakin bir melik halka zulmeder; birinden aldığını ötekine verir.’ Bunun üzerine Ömer sessiz kaldı. (s. 153)
Ömer bir müddet Beytülmâl’den hiçbir şey almaksızın kendini idare etti fakat darlık gelip çattığı vakit Resulullah’ın sahabisine yazarak, ‘Şu işle meşgul olmaya giriştim, bundan benim hakkıma düşen nedir’ diye onlara danıştı. Bunun üzerine Ali, ‘sabah ve akşam öğünüdür ey Ömer, buna göre alınız’ cevabını verdi. (s. 154)
Hz. Hasan, çocukken Ebu Bekir’e gitti. Ebu Bekir, o sırada mescidde Resulullah’ın minberinde oturuyordu. Hasan ona, ‘Babamın makamından in’ diye çıkıştı. Bunun üzerine Ebu Bekir, ‘Doğru söyledin. Şüphesiz burası babanın makamıdır’ dedi. Sonra Hasan’ı kucağına aldı ve ağlamaya başladı. Bunun üzerine Ali, ‘Yemin olsun ki bunu söylemesini ben emretmedim’ dedi. Ebu Bekir, ‘Doğru söyledin. Senden bir an bile şüphe etmedim’ diye cevap verdi. (s. 94)
(Alıntılar, yeni neşrolunan Celâleddin Suyûtî’nin ‘Halifeler Tarihi’ndedir. Çev. Onur Özatağ, Ötüken Yay., Eylül 2014)