Nazi Almanyası’nda rahip ne demişti?
Şahin Alpay 01 Ocak 1970
Başında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğu yönetimin, 17 – 25 Aralık Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının yıldönümünde meydana gelebilecek protesto eylemlerini dikkatlerden uzaklaştırmak amacıyla büyük bir operasyon hazırlığında olduğunu ilk kez CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu gündeme getirmişti.
Tanrıkulu bir hafta önce başbakana şunu soruyordu: “17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının yeniden gündeme oturmasını engellemek için bir tür eylem planı çerçevesinde Gezicilere, Çarşı taraftar grubuna ve ‘Paralel Yapı’nın üyeleri olarak fişlenen polislere, bürokratlara, işadamları ile medya ve STK temsilcilerine yönelik 43 ilde büyük çaplı gözaltı operasyonları yapılacağı iddiası doğru mudur?” (4 Aralık) Geçen perşembe günü, büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında gündeme getirdiği iddiaların çoğu doğru çıkan “Fuat Avni” adlı Twitter hesabı, böyle büyük bir operasyonun cuma sabahı uygulamaya konmak üzere olduğunu ileri sürüyordu. Operasyonda Zaman, Bugün ve Taraf gazeteleri genel yayın müdürlerinin de dahil olduğu 150 kadar gazeteci ve İstanbul, Ankara ve Malatya’da aralarında güvenlik görevlilerinin de bulunduğu 400 dolayında kişi, uydurma suçlamalarla gözaltına alınacaktı. Bir sonraki adımda operasyon “merkez medya”ya, patronlarına, tanınmış işadamlarına ve yazarlara yönelecekti. (“Fuat Avni”, günün geç saatlerinde, operasyonun deşifre olması üzerine Erdoğan, Fidan, Bozdağ ve Ala’nın saatlerce görüştüklerini yazacak, “Nefret Operasyonu’nu bazı çakma, göstermelik operasyonlara çevirmeyi planlıyorlar…” diyecekti.) Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, perşembe günü Meclis’te sorulan bir soru üzerine, “Bahsi geçen tweetleri aldım, ciddi buldum, biraz da vahim buldum. Daha ne söyleyebilirim. Umarım aslı çıkmaz veya bu ölçüde çıkmaz veya yargı sürecinin dışına taşan bir olay olmaz. Bunu da temenni ederim, bunu da söylemek isterim…” diye konuşmuştu.
Cuma günü, dün, Tanrıkulu’nun bir hafta öncesinden gündeme getirdiği, Arınç’ın “ciddi ve vahim” olarak nitelediği iddialardan, hem de hedef alınacakları söylenen kimi medya organlarında tek satırla dahi söz edilmemesi dikkatimi çekti. Şöyle düşündüm: “Milli orduya kumpas” ya da “Milli iradeye kumpas” safsatasına sarılıp, ülkede ilerlemekte olan otokratikleşmeyi görmezden gelenler; “Olan biten Hükümet – Cemaat kavgasından ibarettir, bırakın yesinler birbirlerini…” ya da “Hele hükümet cemaati bitirsin, yeniden demokratikleşmeye yönelecektir…” kabilinden saçmalıklarla kendilerini avutanlar, her geçen gün daha iyi görüldüğü gibi, büyük bir gaflet içinde. Bunların tutumu bana Nazi Almanyası’ndaki rahibin sözlerini hatırlatıyor: “Önce Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Yahudi değildim. Sonra komünistler için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben komünist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sendikacı değildim. Sonra benim için geldiler… Ve artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı...”
Artık şunu görünüz: Erdoğan yönetimi Türkiye’de bütün kurum ve kurallarıyla bir tek – adam, tek – parti yönetimi tesisi yönünde ilerliyor. Muhalefet “iç ve dış düşmanların kumpasları”na bağlanıyor ve böyle susturulmaya çalışılıyor. Tüm medya boyunduruk altına alınmak isteniyor. Sivil toplum bastırılıyor. Ağır yolsuzluk iddiaları “paralel yapı” safsatasıyla örtbas ediliyor. Halk algı operasyonlarıyla aldatılıyor. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılıyor, hukuk devleti kuşa çevriliyor. Kürtler, sözde “çözüm süreci” ile oyalanıyor. Demokrasi olmadan Kürt sorunu çözülemez. Bu ortamda içtenlikle özgürlükten yana olan herkes, görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp demokrasi mücadelesinde birleşmek zorunda. Yoksa, korkarım halimiz Alman rahibin söylediklerine dönecek…