« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

22 Ara

2014

Hayal operasyonu

Gültekin Avcı 01 Ocak 1970

Makul şüphe bile değil, keyfi şüphenin pençesi basına uzandı.

14 Aralık 2014, basın tarihine “kara bir gün” olarak geçti.

On yıllar önce işgal kuvvetleri İstanbul’a girerken Süleyman Nazif, o meşhur “kara bir gün” makalesini yazmıştı.

Bu makaleden dolayı işgal kuvvetlerince tutuklanmıştı.

14 Aralık 2014’te ise özgür basın yolsuz ve hırsız ellerce işgal edildi.

Silahlı terör örgütü deniyor ama kendilerini ilgilendiren hiçbir noktadan silah, mühimmat, bomba çıkmadı.

Çakı bile yok ortada.

Darbe diyorlar ama cebir, şiddet ve silahlı örgüt diye suç unsurlarını darbeye tamamlayacak hiçbir olgu mevcut değil.

Eğer iktidara muhalif olmak veya muhalif durmak basın için darbeyse, hükümet medyası dışında tüm basın grupları darbeci.

İktidarın suçlarını ve yalanlarını deşifre etmek darbecilikse, Batı’da basının temeli darbecilik demektir.

İktidara aykırı durmak ve en sert şekilde eleştirmek darbecilikse, AİHM’nin 1976 Handyside kararı, tüm Avrupa basınına darbeci olmayı şart koşuyor demektir.
Fildişi kulesini iktidara pazarlayan Alev Alatlı, Erdoğan’ı devrimci olarak görüyormuş ya…

Doğrudur.

Pek çok şeyi devirdiği vakadır.

Hukuku devirdi, ahlakı devirdi, dini devirdi, insanlığı devirdi.

Ama bu tarz bir devrimcilik, evrensel hukuk normlarına göre darbeciliktir, diktatoryadır.

Nitekim AKP, 18 Aralık 2013’te sessiz darbe, 25 Aralık 2013’te ise açık darbe yaptı.
Basın tarihimizin “kara pazar”ı ise devam eden AKP darbe sürecinin varyantlarından biriydi.

Meğer “Tek Türkiye”, ülkenin tekliğine ve bütünlüğüne hasım olanları epey rahatsız etmiş.

Senaryo ekibine kadar gözaltına aldılar.

Onun için bu operasyonun adını “Hayal Operasyonu” taktım.

“Özgür basına hayal darbesi” dedim.

Senaryo hayaldi.

Basına yönelik bu senaryo cinneti ise gerçek.

AKP’nin Ortadoğu’da faal pek çok terör örgütüyle kucak kucağa olduğu malum da…

2009’daki Tahşiye grubuna yönelik adli soruşturma üstünden entrika üretmek neden şimdi?

O operasyon hâkim ve savcı kararlarına dayanmıyor muydu?

Diziyi izleyen polisler hiçbir suç delili yokken yargı teşkilatından bağımsız ve diziden aldıkları ilhamla kendileri mi yapmışlar bu operasyonu?

Ya operasyonda imzası olan dönemin Emniyet Genel Müdürü bugünün AKP Milletvekili Oğuz Kağan Köksal da mı suç işlemiş?

Yargıtay denetiminden Tahşiye grubu operasyonu ve yargılamasını kaçıran mı olmuş?

Ve Tahşiye grubu bu polisleri şikâyet etmek için neden 3–4 yıl beklemiş?
Bu sorular makul bir ülkede sorulabilecek ve cevabı beklenecek sorular.
Türkiye gibi cinnet krallıklarında değil.

Önünüzde iki seçenek var

“Cemaat medyası”, “cemaate yakın medya” laflarının hiçbir rasyonel yönü yok.

O medya gruplarında Camia’yla veya diğer yazarlarla her konuda fikirleri örtüşmeyen nice gazeteci çalışıyor.

Hizmet Camiası’nın duruş ve fikirlerine karşı olabilirsiniz.

Bugün veya geçmişteki tarz ve tavırlarını eleştirebilirsiniz.

Hatta Camia’yı sevmeyebilirsiniz.

Bunlar doğal olmakla birlikte, bugün bunların hiçbir önemi yok.

Kime yakın olursa olsun ekranlarınızda hukuksuz ve kanunsuzca gözaltına alınırken gördüğünüz o insanlar basın mensupları.

Hukuk ve insanlık dışı ablukaya alınan o kurumlar medya organları.

Hür basını savunurken o ülkücü, şu cemaatçi, şu ulusalcı, bu liberal diye bakılmaz.

Batı demokrasisinin temelini oluşturan basın özgürlüğü, basının siyasal ve sosyal duruşuna göre değil, evrensel ilkeler üzerinden savunulur.

Oktay Ekşi’nin takdire şayan ilkeli duruşu ve desteği gibi.

Evrensel hukuk normları çerçevesinde terör ve şiddeti reddeden her basın organı savunulmaya layıktır.

Bugün önünüzde sadece iki seçenek var:

Hür basına sahip mi çıkacaksınız yoksa AKP cinnetinin yanında mı yer alacaksınız?

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 16241

ulkucudunya@ulkucudunya.com