Niye Fransız modeli?
Ahmet TAŞGETİREN 29 Ocak 2008
Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk önerdi, biz de bir çevre de balıklama atladı: "-Başörtüsü sorununu Fransız usulü ile çözün.
Üniversitede serbest olsun, diğer eğitim kademelerinde yasak, kamu görevinde yasak." Lagendijk, "Siz zaten laik modeli de oradan aldınız, bu işi de onların usulü ile çözün" dedi. Oysa Yunanistan'da bile başörtülü kamu görevlisi var, İngiltere'de zaten var. Neden İngiltere benzeri bir şey değil de, Fransa benzeri? Hatta neden Türkiye'ye özgü bir çözüm değil de, illa Avrupa standardında bir çözüm?
Anlıyorum, bunun, en küçük özgürlük açılımına bile yanaşmayanlara karşı "Hiç olmazsa laikliği en katı biçimde uygulayan Fransızlar kadar özgürlük" gibi bir etkin tarafı var, ama gerçek bir çözüm arayışı söz konusu ise "Türkiye gerçeği"ni idrak kaçınılmaz.
Ayrıca, "Fransız usulü laiklik" modelinin bugüne kadar Türkiye'de Din - Devlet - Toplum ilişkisinde barış getiren bir çerçeve oluşturmadığı da açık. "Türkiye gerçeği" deyince ne kastettiğimize gelmeden önce, Fransız usulünü taklidin bir başka muhtemel açmazına da işaret etmek gerekiyor. Şu anda Cumhurbaşkanı Sarkozy, "Fransız laikliği"ni tartışmaya açtı, "Dine pozitif bakmak gerektiği" nin altını çiziyor. Yani laiklik orada bile oturmuş bir sistem halinde değil.
Bu süreçte yarınki Fransız laikliği, dünkü baskıcı karakterinden sıyrılırsa, Fransız modelini taklit edenler ne yapacaklar? Bir de şunu dikkate almak lazım: Belli bir şey ki Fransa'da İslam bir azınlık dini. Bu azınlık statüsüne rağmen, Müslüman öğrenciler üniversitede başörtüsünü özgürce takabiliyor, özel orta öğretim kurumlarında serbestçe takabiliyor, yasak sadece devlete bağlı orta öğretim kurumlarında var ve o da geçtiğimiz bir - iki yıl içinde devreye sokuldu. Gelelim Türkiye gerçeğine...
Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke. Kadın nüfusunun yüzde 60'lık kısım bir şekilde başını örtüyor. İslam'da en yaygın kanaat, başörtüsünün bir İslami görev olduğu şeklinde. (Bütün dünyada Müslüman kadın meselesinin başörtüsü ile birlikte gündeme gelmesi de başörtüsünün İslam'ın vazgeçilmezi olduğu görüşünü doğruluyor) Böyle bir çerçeve, Türkiye'ye özgü tanımlar, çözümler geliştirmeyi gerektirmiyor mu?
Laikliğin yorumunda da, onun İslam'la ilişkide bulunduğu alanların yorumunda da Türkiye'ye özgü tanım ve çözümler... Bu noktada Türkiye'de hakim çizgi, "Çoğunluk baskı yapabilir, laiklik o baskıyı engelleyecek çerçeveyi öngörsün" şeklinde olmuş. Buradan da dini alanı sınırlayıcı bir hukuki ve fiili yapı çıkmış. Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsü ile ilgili "Gerekçe"si de bu ruhu taşıyor.
Bu ruh, ardından, AİHM tarafından da tasdik edilmiş. Bu yüzden, Türkiye'de, laikliğin özgürlükçü yorumu, tamamen "lafta kalmış" bir hadisedir. Yani "Laiklik inanç özgürlüğünün garantisidir" tarzında bol nutuk verilir, ama okulunun kapısında "Nerede özgürlük?" diye çığlık atan başörtülü genç kız, bir yalanlama anıtıdır. Baskıcı laiklik yorumunun sonucu şudur:
Başörtülü genç kızlar, hiçbir eğitim kademesinde yer alamamaktadır. Başörtülü kamu görevlileri çalışamamaktadır. Şu andaki, "Başörtüsü nerede serbest olsun?" tartışması, "Bu işi en ucuza nasıl kapatırız?" tartışmasıdır. Türkiye gerçeğini görmek istemeyen bir tartışmadır. Orta öğretim - Üniversite - Kamu görevi... Türkiye gerçeği bütün bu alanlarda başörtülü kadının var olabilmesini gerekli kılmaktadır.
Bunu kısıtlayan her şey, başörtüsünü İslami bir görev telakki eden insanlar için "inanç özgürlüğü üzerinde baskı" olarak kabul edilecektir. Kaldı ki, "Üniversitede serbest olsun, başka yerde değil"in, birilerinin keyfi direncini hesaba katmaktan başka bir mantığı da yoktur. Sözün özü, hukuku aramıyoruz, birilerine "Sizi kızdıracak talepler içinde bulunmayız" garantisini vermeye çalışıyoruz. Bunun adı çözüm mü şimdi?