'Dinleri ideoloji, ideolojileri din gibi'
Ömer Lütfi METE 06 Şubat 2008
Kızların başlarını örterek üniversitede okuyabilmeleri için düzenleme girişimin başladığı günden beri tırmandırılmak istenen gerilimde tek kusurlu taraf 'nerede fesat, orada hasat' diyen cephe mi?
Ne yani, gerilim çıkarmadan meseleyi sakince halletmeye çalışanlar de mi kusurlu? Olamaz mı? Birisi gerilim çıkarmak istediğinde, benim sükûnet isteyişim yeterli olmayabilir. Hatta bazen; 'aman gerilim çıkmasın' diye titizlenen ben, karşı tarafın cesaretini arttırarak kendi isteğime zarar verebilirim. Doğrusu bugün için biraz böyle bir bahtsızlık yaşadığımızı, fazlasıyla aşağıdan alanların, tartışmayı sefil bir rejim kavgasına dönüştürmek isteyenleri küstahlaştırdığını düşünüyorum.
'Yahu vallahi de, billahi de sadece üniversite öğrenimi için bunu düşünüyoruz, asla ileri götürmeyeceğiz...' Bu tarz teminatlar verilmek istendikçe karşı taraftaki 'Bak bak, bir adam yemin ediyorsa asıl o zaman niyetinden şüphelenmek lazım' diye düşünüyor veya öyle düşünüyormuş gibi görünerek daha derin bir istismar becerisi sergileyebiliyor. Karşıda ve beride bu türden aşırılık veya zaaflar nihayet gündelik yansımalar olarak anlamlıdırlar.
Asıl mesele, dünden bugüne gelen ve ne yazık ki yarına da uzanacak gibi görünen 'tartışamama' ilkelliğidir. İki cephe karşı karşıya geldik; uzlaşmak için değil, birbirimizi yenmek için savaşıyoruz. Her iki taraftan da bazıları, karşıdakini sadece yenmek ve geriletmek için değil, neredeyse yok etmek arzusuyla, taş atıyor, gülle atıyor ve zehir kusuyor.
Tarafların günahlarını elbette eşit görmüyorum. Yasakçıların ilkelliğini münakaşa bile etmem. Fakat bir tartışmayı akıl düzeyine çekme hüneri, asıl aklıselim ve insaf sahibinin borcudur. Uzlaşma amacıyla fikir beyan etmek yerine, en küçük bir taviz vermeden karşı görüştekini pes ettirme dürtüsü, böyle gerilim dönemlerinin bir numaralı dinamiği! Bu açıdan maalesef bir arpa boyu yol alamıyoruz.
Neden? Doğuda ve batıda tartışmaların kutsal alanlar çerçevesinde geçtiği çağlarda kanlı çatışmalara uzanan gerilimler doğabiliyordu. Aykırı fikir öne sürenler doğuda da, batıda da korkunç işkencelerle öldürülebiliyordu. Fakat batının geliştirici ve ileri taşıyıcı tartışma kültürüne ulaşmasından çok önceleri doğu, bir yandan Hallaç'ları taşa tutarken, bir yandan da ilmi ve fikri ihtilafların yaratıcı birikimini sağmayı öğrenebilmiş, pek çok örneklerini de vermişti. Şimdi genlerimizde bu birikimden zerre eser yok mu?
Herhalde vardır ama gün yüzüne çıkmasını önleyen, iki ağızlı korkunç bir fitne kuyusundayız. Kanaatimce o fitne kuyusunun bir ağzı; dinin ideolojileştirilmesi, diğer ağzı da ideolojinin dinleştirilmesidir. Dinin ideolojileştirilmesi, imanın zevk olmaktan çıkmasıdır. İdeolojinin dinleştirilmesi ise inkârın bilim diye dayatılmasıdır. Bu da tarafları müzmin yalancı yapabiliyor. Böylece, gerçekte olmadıkları şeyi savunur göründükleri için tartışma ilmi ve fikri bir gayret niteliği kazanamıyor, kısır cebelleşme düzeyinde kalıyor.