Sadece toplasa iyi… Çarpıyor, çıkarıyor, bölüyor!
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yarın“Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde hükümeti toplayıp“yeni bir dönem”in açılışını yapacak!
Perde arkasından dar oligarşik bir danışman kadrosu ile yönettiği AK Parti’yi, Başbakan’ı ve Bakanlar Kurulu’nu açıktan kontrole geçecek.
Cumhurbaşkanı’nın Bakanlar Kurulu’nu toplaması Anayasa’ya uygun.
Anayasa’ya uygun olmayan durum Cumhurbaşkanı’nın Bakanlar Kurulu’nu topluyor olması değil kendisini dört işleme yetkili görmesidir!
Sadece toplasa iyi…
Çıkarıyor, çarpıyor, bölüyor, türevini alıyor, çarpanlara ayırıyor, paralel doğruları belirliyor, paralelkenar kurup iç açılarını koyuyor, sıfıra değer veriyor, x’i belirliyor, havuz problemi çözdürüyor vb…
Sorun bu işte. Yoksa Anayasa’ya aykırı bir durum yok ortada.
Türkiye fiilen bir “tek parti, tek adam” dönemi yaşıyor. Anayasa’ya aykırı olan bu. Dolayısıyla
Bakanlar Kurulu’na başkanlık ederek bu aykırı durumu meşrulaştıracak!
Böyle bir tek parti tek adam yönetiminde Cumhurbaşkanı’nın Bakanlar Kurulu’nu toplamasını, onlara emir ve direktif vermesini, yol göstermesini anormal karşılayanlara şaşıyorum doğrusu.
Bu durumu yadırgayanlar önce şu sorunun cevabını versinler:
Bu ülkede cumhurbaşkanı kim, başbakan kim, iktidar partisi başkanı kim, yasama kim, yürütme kim, yargı kim, başkomutan kim, ağa kim, paşa kim, dünya lideri kim?
Bütün bu “kim” ile biten soruların cevabı tek kişi değil mi?
Öyleyse niye yadırgıyorsunuz ki Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağırmasını?
Başbakanı kendi tayin etmiş, dış politikayı kendi yönetiyor.
İçişleri Bakanı’nı yaveri, emir eri gibi kullanıyor.
Adalet Bakanı o leb demeden leblebi üretiyor.
Bilim Bakanı her durumda onu hissediyor.
Ulaştırma Bakanı onun duble yollarını yapıyor.
Enerji Bakanı ihalelerini veriyor.
Yargı onun davalarını açıyor, savcılar onunla ilgili eleştirel tweet atanları sorguluyor, hakimler cezalandırıyor.
TBMM onun istediği kanunları çıkarıyor. Meclis komisyonları onun istediği aklamaları yapıyor.
Bu kadar etkili-yetkili birisi Bakanlar Kurulu’na başkanlık edince niye sorun olsun ki?
Kaldı ki Bakanlar Kurulu, Başbakan bu duruma itiraz etmiyorken, muhalefete ne oluyor, değil mi?
Abdullah Gül hükümeti Çankaya’da toplasaydı, Tayyip Erdoğan ne yapardı?
İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır, ve sorulması, cevaplanması gereken soru budur:
Abdullah Gül cumhurbaşkanı iken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kabinesini Çankaya’da toplasa ve kabineye başkanlık etseydi Erdoğan’ın tavrı ne olurdu?
Bu soru hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki… Maalesef Abdullah Gül’ü tasfiye ettikleri için bu konuda söyleneceklerin çok fazla da bir değeri yok ama yine de birileri bu sorunun cevabını verirse fena olmaz!
Cehaletini paylaşanlara Emre Aköz’ün tepkisi…
AKP Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu boyundan büyük bir laf etti ve sosyal medyada “90 yıllık reklam arası sona erdi” diye yazdı.
Önce pek anlamadım. Acaba ne demek istiyor diye aranırken, Babuşçu’ya tepkiler çığ gibi gelmeye başladı.
Meğer Osmanlı’nın yıkılıp cumhuriyetin kurulması bir reklam arası ya da film arasıymış, AKP 12 yıllık iktidarında 90 yıllık bu reklam arasına son vermiş şimdi ise Osmanlı’ya geri dönüş zamanı…
Bayan Babuşçu “Öyle demek istemedim” diyor ama haziranda yapılacak seçimlerde AKP’nin propaganda malzemesi olarak kendisine seçtiği ‘Osmanlı’ya dönüş’ teması dikkate alındığında pek de bilinçsizce edilmiş bir lafa benzemiyor!
Seçimlere kadar AKP’lilerden böyle garip sözler duyacağız.
Kim bilir belki de “Osmanlı’yı yeniden kuracağız, yedi düvelin canına okuyacağız” diyenler bile çıkacaktır.
İlginçtir, Sabah’ta Emre Aköz Tülay Babuşçu’nun sözlerini sert biçimde eleştirmiş ve
“Uydurmayalım, cehaletimizi paylaşmayalım” diyerek konuya açıklık getirmiş:
“Hanedanların yönettiği imparatorluklar yıkılınca yerlerine genellikle ne kurulur?
Cumhuriyet... Türkiye'de olan da tastamam buydu. Erdoğan'ın geçmek istediği "Başkanlık Sistemi" ile "Cumhuriyeti" birbirine karşıt sistemler sanan şaşkınlar var. Halbuki mesela ABD veya Brezilya da birer cumhuriyet ve başkanlıkla yönetiliyor. Başkanı vatandaş
seçiyorsa cumhuriyettir.
Duyduklarımız, seçimlerin yaklaşmasıyla kabaran, "Aday listesine beni de yazmayı unutmayın" telaşının sonucu olsa gerek... Yani reklam arası diyerek yapılan reklam.
Not: Derste dayanaksız laflar etmeye başladığımızda, "Cehaletimizi paylaşmayalım" derdi Prof. İlkay Sunar.”
Şimdi…
Emre Aköz Sabah’ta yazan bir gazeteci olarak AKP’li bir milletvekiline “Cahil” deyince acaba o gazetede daha ne kadar yazabilir, bekleyelim, görelim.
Çok cahilsin sevgilim, her söze kanıyorsun!
Hükümet Fethullah Gülen’i ABD’den Türkiye’ye getirip cezaevine tıkmayı bir onur meselesi haline getirince hükümet medyası da bu konuda Amerikalı yetkililerin ne dediğini merak edip“İade edecek misiniz” diye soruyor.
Ankara Büyükelçisi John Bass’a sordular. O, “İade taleplerini son derece dikkatli değerlendiriyoruz” dedi fakat başka bir şey demedi. Onlar bunu “İade edilecek” diye sundular.
Oysa iade talebinin içeriğine bakılırsa belki de Büyükelçi Bass “Üzgünüm, yeterli deliliniz yok”da demiş olabilir.
Eski Ankara Büyükelçisi Ricciardone ise yeni büyükelçiden çok daha net bir cevap verdi bu soruya:
“ABD hükümeti Hizmet Hareketi’ni vahşi teröristler olarak görmemektedir, nokta.”
Bu sözler “Ricciardone’ye şantaj mı yapıldı” başlığı ile eleştirildi Sabah’ta.
- Meğer Hizmet Hareketi Ricciardone’ye şantaj yapıyormuş.
- Meğer Ricciardone paralel yapının müttefikiymiş.
Bunları okuyunca Sabah okurları için üzülmedim değil. İşte tam bu sırada radyoda Atilla Atasoy’un
“Çok cahilsin sevgilim her söze kanıyorsun” şarkısı çalıyordu.
Umarım Sabah okurları Sabah’ın yazı işlerinden daha ileridedirler!