« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Oca

2015

Sorun özgürlükler mi?

Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970

Gazetemizin, Cumhuriyet'i hedef alan basın özgürlüğüne aykırı uygulamalara itirazı, aklı ve vicdanı olan birinin tek satırına bile itiraz edemeyeceği şekilde kaleme alınmış.

Bu açıklamayı bağlamından çıkartıp, "Peygamberimiz'e saygısızlık" olarak takdim etmek, suç bastırmaya çalışan yavuz hırsızlara özgü bir saptırma olmalı. Bırakın evrensel standartları, mevcut kanunlara bile aykırı şekilde, bir yargı kararına dayanmadan bir gazetenin dağıtılmasının engellendiği bir ülkede, basın özgürlüğü bir kenara hiçbir haktan ve hukuktan bahsedemezsiniz. Basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı yerde ne canınız, ne malınız ne de insanlık onurunuz garanti altında olamaz.

Peki şanlı Peygamberimiz'e hakaret? Kopan bütün bu fırtınaların arkasındaki asıl mesele? Özgürlükler için bu saygısızlığı sineye mi çekeceğiz?

Önce ikisini birbirinden ayıralım. Basın özgürlüğünü hukuksuz bir şekilde engelleme, sebebi ne olursa olsun mazur gösterilemez. Mesele hak ve özgürlükler olduğu zaman uyacağınız prensipler var. Aynı şekilde, "kutsal değerlere hakaret" söz konusu olduğu zaman uyacağınız kurallar da belli. Ceza Kanunu'muzda, "Kamu Barışına Karşı Suçlar" bölümünde açık hükümler var. 216. maddenin 3. fıkrası "Halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi"nin cezalandırılmasını düzenliyor. Basın özgürlüğü, hakaret serbestisi anlamına gelmiyor; tersine "hakaret ve aşağılama suçu"nu basın yoluyla yaptığınız zaman ceza ağırlaşıyor. İç hukukumuzda bir açık yok. "Peygamberimiz'e hakaret" bir suç ve bu suçu işlemeye kalkan için savcılar harekete geçmek zorunda.

Ayrıca, bizim topraklarımız dışında "Peygamberimiz'e hakaret" suçunu engelleme eğilimi güçleniyor. Charlie Hebdo'nun anavatanında Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, İslamofobi'nin cezalandırılmasını öneriyor. Almanya'nın son fırtınada tavrı ortada. Antisemitizm hakkındaki yasaların bir benzerinin İslamofobi'yi engellemek için çıkartılması gerekiyor. Avrupa, İslam'a saygı göstermek zorunda; şiddete boyun eğdikleri için değil, kendi değerlerini ve medeniyetini sürdürmek ve toplumsal barışı korumak için. Zaten zorla saygı olamayacağına göre bize düşen dinî değerlerimize saygı gösterilmesini barışçı yöntemlerle temin etmek.

Bu çerçeve, basın özgürlüğü ile kutsala saygının neden birbirinin zıddı olmadığını gösteriyor. Cumhuriyet'in Charlie Hebdo'yu ek olarak yayınlaması ağır bir sorumluluk; nitekim karikatürlerin hepsini yayımlamamışlar, hakaret ve aşağılama içeren karikatürleri ayıklamışlar. Almanya'da asıl tartışılan ve olayların sebebi olarak gösterilen karikatürün gösterilerde kullanılmasına izin verilmediğini hatırlayalım. Bir ölçü sorunu yok; sorunun evrensel hukukun standartları içinde çözümü mümkün.

Dün, İstanbul Enstitüsü ile PAK Medya İş Sendikası'nın birlikte düzenlediği "Türkiye'de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi" konulu çalıştaya katıldım. Ölçüler konusunda kimsenin tereddütü yok. Cumhuriyet'ten Aydın Engin, tane tane yaklaşımlarını ve uydukları saygı ölçülerini anlattı. Olmadığı halde kutsal değerlere hakaretten bahsederek kampanya yürütenler, böylece hakareti gündemde tutanlar, bu hakaretlerin hamallığını üstlenmiş oluyorlar. Medya üzerindeki baskının tek sebebi iktidarın siyasî hesapları. Bu hesapları engelleyecek bir hukuk düzeni maalesef işlemiyor. İşte bu yüzden, basın özgürlüğünü tek kişinin keyfine engel görenler, "Peygamberimiz'e hakaret" bahanesine mal bulmuş Mağribî gibi sarılıyorlar. Tersinden değerlendirelim: Ülkede diktatörlük eğilimlerine bahane ararken kutsal değerlerin arkasına sığınanlar, asıl o kutsal değerlere zarar vermezler mi?

Peygamberimiz'e hakaret fiili, basın özgürlüğünün sonucu değil. Basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede, din iktidarın hukuksuzluğunun zırhına dönüşürse, asıl orada kutsal değerlerinize yönelen tehlike büyümektedir. Hukuk yok edildi, kimse kendini güvende hissetmiyor. Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede, bu güvensizlik son derece doğal değil mi? Sonuç: Kutsala değil ama politikacılara hakaret suçlarında bir patlama yaşanıyor. Cumhurbaşkanına hakaret suçuna dair haberlerdeki artış neyin işareti? Suç sosyolojisi ile uğraşanlar bu artışın sebeplerini açıklamalı.

Demek ki sorun özgürlük değil. Özgürlüğün olmadığı yerde, ne kutsal ne de dünyevî geride koruyacağınız hiçbir değer kalmıyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 55626

ulkucudunya@ulkucudunya.com