Avrupa’nın 11 Eylül’ü mü?
Bülent Orakoğlu 01 Ocak 1970
Paris’te karikatür dergisi Charlie Hebdo’ya yönelik terörist saldırısında, ikisi polis 12 kişi katledildi. 7 Ocak 2015 tarihinde Paris’in göbeğinde yapılan bu terör saldırısı Ortadoğu terörünü, Avrupa’ya taşıması bakımından önemli görünüyor. Yapılan araştırmalarda 124 ülkeden ekonomik sosyal ve siyasal nedenler ile kendilerini ötekileşmiş hisseden, İslam’ı uç noktalarda yaşayan macareperest genç kitlelerin, Ortadoğu ve Suriye’de radikal örgütlerle temas edip illegal yollardan ülkelerine dönmeleri sonrasında, bilhassa Avrupa ülkelerinde terörist eylemlerde, gerek örgütsel, gerekse derin yapılar tarafından kullanılma potansiyeline sahip olmaları, birçok Avrupa ülkesini tedirgin ve tehdit ediyor.
Paris’te karikatür dergisine yapılan saldırıda, saldırganların dergide çalışan yazarçizer takımını ismen tek tek çağırarak infaz etmeleri saldırının bir plan doğrultusunda yapıldığı izlemini verirken saldırganların eylem öncesi ve sonrasında tekbir getirerek Hz.Muhammed (SAV ) Efendimiz'in intikamı alındı şeklindeki sloganları açık bir provokasyona işaret ederken, eylemin gerçek hedefinin ‘İslamiyet ve başta Avrupa’da yaşayan Müslümanlar’’ olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
11 Eylül 2001 Salı günü New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine ve Washington D.C’de Pentagon’a, kaçırılan yolcu uçakları ile yapılan, kamizake tipi saldırılar sonrasında eylemi gerçekleştiren örgütün Usame Bin Ladin’in liderliğini yaptığı uluslararası El-Kaide terör örgütü olduğu ABD yetkilileri tarafından açıklanmıştı. El-Kaide ile CIA arasındaki ilişkiler, 11 Eylül saldırılarının arkasında ABD’nin derin yapıları olduğuna dair derin kuşkular ve bu konuda ortaya atılan çeşitli iddiaların, halen gizemini koruyor.
11 Eylül saldırıları sonrasında ABD Başkanı Bush ’’Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi"ni Bush Doktrini adıyla uygulamaya soktu. Bu doktrinde uluslararası terör örgütleri ve teröristlere destek veren ülkeler ABD’nin düşmanıydılar. Tüm ülkeler uluslararası terör ile mücadelede ya ABD’nin yanında ya da karşısında olacaklardı. Uluslararası terör ve terörizme destek veren ülkeler dünyanın neresinde olursa olsun cezalandırılacaktı. Bu cezalandırmada uluslararası hukuk kuralları aranmayacaktı. Aslında Uluslararası Terörizm ve El-Kaide tehdidi ile ABD, Ortadoğu’da İslami ülkelerin işgaline hukuki bir meşruiyet sağlama amacındaydı.
ABD Bush Doktrini'ni ileri sürerek 2001 yılında Afganistan, 2003 yılında Irak’ı işgal etti. İşgal nedeni ise her iki ülkenin de El-Kaide ile ilişkili olduğu, Irak’ın kimyasal silah ürettiği yönünde en önemli delil CIA tarafından yetkililere verilen kriptolu ulusal güvenlik(İstihbarat) raporlarıydı. Ancak, ABD’nin 2003 yılı öncesinde Irak’ı işgal etmek için bir neden olarak gösterdiği, CIA’nın verdiği istihbarat raporlarının düzmece olduğu, dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell’in, yıllar sonra CIA’nın kendilerini yanılttığını, yönündeki itiraflarında ortaya çıktı. Ne çare ki işgal edilen ülkelerde milyonlarca masum sivil insan, kadın çocuk demeden katledilmiş, evlerini barklarını bırakarak göç etmek zorunda bırakılmışlardı.
Bu nedenlerle, Paris saldırısının, Fransa’nın veya Avrupa’nın 11 Eylül’ü olduğu yönündeki değerlendirmeler kanaatimce yanlış bir değerlendirme, muhakkak bir benzetme yapacaksak, Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslüman’ın 28 Şubat’ı veya Global 28 Şubat değerlendirilmesi sanırım yanlış olmaz.
Bu eylem sonrasında, Avrupa başta olmak üzere dünyada yaşayan, Müslümanları çok ama çok zor günler bekliyor. Almanya’nın değişik kentlerinde ‘’İslam karşıtı’’ gösteriler düzenleyen ‘’Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar’’(Pegida) hareketi bu saldırı sonrasında yaptığı açıklamalarda ‘’İslamcılar bugün Fransa’da demokrasiye uygun olmadıklarını gösterdiler. Şiddet ve ölümü çözüm olarak gördüklerini ortaya koydular. Almanya’ da da benzer bir trajedi mi meydana gelmek zorunda?" şeklinde Alman kamuoyunu tahrik ederek, korku yaratacak açıklamaları sosyal medya platformlarını kullanarak gerçekleştiriyorlar.
Pediga’nın, Norveç, Avusturya, İsveç, İspanyol, İtalyan ve Fransız sürümlerini şu sıralarda sosyal medya platformlarında görülmesi İslamofobik hareketlerin Avrupa’nın birçok ülkesine yayılacağı endişesi ve tehlikesini de beraberinde getiriyor.
Oysa Paris saldırısı öncesinde dünya ve Türkiye ‘’Filistin Devleti’ni‘’ tanımaya yönelik, bazı Avrupa ülkelerinin parlamento ve meclislerinde aldığı kararları, İsrail’in aşırı tepkisini, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’nin ‘’Suriye’de 2013 Ağustos ayında, kimyasal silah kullandığının ortaya çıkması karşısında bu ülkeye yönelik askeri müdahale gerçekleştirilememiş olmasından pişmanlık duyduğunu’’ açıklaması ile Esad’sız bir Suriye’ye işaret etmesi konuları gündemde iken Paris saldırısı ile bu gündemlerin üzeri örtülerek uluslararası kamuoyunun dikkati yoğun bir şekilde saldırı üzerine çevrilmişti.
Uluslararası derin yapının devreye girmesi ile Fransız mizah dergisine, Yemen El-Kaidesi tarafından yapıldığı iddia edilen provokatif eylem, bir algı ve psikolojik harekat operasyonuna dönüştürülerek, Avrupa genelinde İslam’ı tehdit olarak gören bir yaklaşımın, ’’düşman’’ olarak gören bir sürece evrilmesine ve bu sayede, Avrupa’da yaşayan Müslümanların, deporte edilmesine yönelik şiddet olaylarının tırmandırılmasına zemin hazırlayabilir.