Milletvekillerine 5'er milyon dolar rüşvet!
İbrahim KARAGÜL 06 Şubat 2008
Amerikan petrol şirketleri, Irak Petrol ve Gaz Yasası'nın çıkarılabilmesi için milletvekillerine beşer milyon dolar rüşvet önermiş. Ahbar-ul Haliç adlı bir gazetenin bu milletvekillerinden birine dayandırdığı habere göre, bir süredir petrol şirketleriyle Irak parlamentosundaki bazı milletvekilleri arasında gizli pazarlıklar yapılıyormuş. Bugünkü Irak'ın durumunu ve petrol yasasına ne kadar önem verildiği düşünüldüğünde bu parayı reddeden çok az vekil olacağını söyleyebiliriz. Eğer reddediyorlarsa başkaları da bu red için beş milyon dolardan daha fazla para öneriyor demektir.
Toplam 150 milyon dolarlık bir rüşvet pastası. Ortadoğu'daki bir trilyon dolarlık kara paranın yanında bir hiç! Irak meclisindeki siyasi blokların tavrı ortada, Kürt temsilcilerin desteği tam. Yasanın geçmesi için 138 oy gerekli. Rakama ulaşmak için milletvekili borsası açılmış. Otuz milletvekilinin oyları satın alınacak. Bir Iraklı'nın oyu hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Neden peki?
Petrol ve doğal gaz kaynakları ve pazarı, yani enerji satrancı Batı ile dünyanın geri kalanı arasındaki en sert hamlelerin yapıldığı alanların başında geliyor. Bu yüzden Afrika'nın ücra köşelerinden okyanuslara hatta kutuplara kadar bir çok bölgede kıyasıya bir mücadele yaşanıyor ve bu yer yer büyük çatışmaları tetikliyor. 21. yüz yılın ekonomik ve siyasi karakterini büyük oranda bu rekabet belirleyecek. Çatışmanın en şiddetli cephelerinden sadece biri Irak. Ülkelerin bütçelerini aşan, ABD ekonomisini bile sarsan bir çatışma bu. Bir Iraklı vekilin vereceği tek oyun 5 milyon dolar edebildiği bir savaş!
Türkiye, petrol ve doğalgaz trafiğinde kilit ülke olmak istiyor. Bütün hesaplarını bu stratejiye odaklamış. Böylece küresel enerji denkleminde söz sahibi olma yolunda ilerliyor. Son gelişmeler, Irak petrolünde ABD ile yoğun işbirliğine girmeye hazırlandığına işaret ediyor. Dolayısıyla petrol yasası ve beş milyon dolarlık oylar elbette onu da çok yakından ilgilendiriyor.
Türkiye, enerji çerçevesinde son aylarda son derece heyecanlı gelişmelerin merkezinde. Petrol ve doğal gazın dışında nükleer enerjide de dünyasın sayılı ülkeleri arasına girmeye hazırlanıyor. ABD'nin ve AB ülkelerinin; Mısır, S. Arabistan, Libya, Cezayir, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bütün bölgeye yaymaya hazırlandıkları nükleer santrallerin yakıtını sağlamayı planlıyor. Kendi nükleer enerji projelerinin dışında çevre ülkeler için de bir nükleer merkez olma yolunda ilerliyor.
Buna bağlı olarak, ABD Başkanı George Bush, Türkiye ile nükleer enerji işbirliğine ilişkin 26 Temmuz 2000 tarihinde yapılan anlaşmayı Kongre onayına sundu. Benzer bir destek de AB'den geldi. Genişlemeden sorumlu Olli Rehn, “Türkiye'ye yardıma hazırız” dedi. Tuhaf biçimde, batılı ülkeler Türkiye'yi sadece nükleer teknoloji transfer edilecek ülke değil, kendisi nükleer teknoloji transfer edecek ülke haline getirmeye çalışıyor.
Buraya kadar her şey normal gibi. Ama normal olmayan bazı şeyler de var. Şu soruyla başlasak: Nükleer karaborsa'da kaç milyar dolar dönüyor?
İranlı bir komutanın, nükleer sırlar için İstanbul'dan kaçırılması, nükleer malzemeler taşıyor diye bir uçağın Trabzon'dan havalandıktan sonra düşürülmesi gibi garip olaylara sahne olan Türkiye, uzunca bir süredir Batılı bazı kişi ve çevrelerce nükleer kaçakçılık merkezi olarak suçlanıyordu.
FBI tercümanı Sibal Edmons tarafından uzun süredir ortaya atılan iddialar çarpıcı. Türkiye'de çok yakından tanınan Marc Grossman, Paul Wolfowitz, Doglas J. Feith, Eric Edelman ve Richard Perle gibi isimlerin merkezinde yer aldığı derin bir nükleer karaborsadan söz ediliyor. İsimlerin hepsinin neocon olması dikkat çekici. Türkiye-İsrail-Pakistan arasında uzun süredir devam eden nükleer kaçakçılık dosyası en son The Times tarafından gündeme taşındı. Ama her zaman olduğu gibi genel suskunluk devam ediyor.
Bu ağın, İsrail istihbaratıyla yakın bağlantısı, lobi çalışmaları çerçevesinde kazandıkları milyon dolarlar, Türkiye'nin iç siyasi yapısı üzerindeki etkileri, askeri müdahale senaryoları, Türkiye'deki bazı sermaye çevreleriyle şaibeli bağlantıları, bu bağlantı üzerinden siyaset kurma, birilerini oyun dışı bırakma çabaları çok yakından biliniyor. 28 Şubat müdahalesinin bunların tezgahı olduğu da tabii…
Şimdi iddia şu: Bush, neocon kadronun nükleer kaçakçılığına ilişkin izleri geriye doğru aklamaya mı çalışıyor? Bu kadronun, ABD'nin nükleer sırlarını Türkiye, İsrail ve Pakistan'a satmasına ilişkin skandalları örtmeye çalışıyor.
Türkiye'nin petrol, doğal gaz ve nükleer enerjide merkezi bir konuma yükselmesi çok daha geniş bir stratejinin parçası. Ama bu ilişkiler ağına ilişkin soru işaretleri çok güçlü! ABD'de uzun süre tartışılan, Musevi lobilerini hedef alan Beyaz Saray skandalı olarak bilinen nükleer casusluk hikayesini hatırlatalım. O zaman; “İsrail istihbaratı Türk casuslar mı kullanıyor” diye sormuştuk. Sorularımız her geçen gün artıyor.
Nükleer karaborsada dönen milyar dolarların yanında bir petrol yasası için milletvekillerine ödenen beşer milyon dolar ne ki….