Duvarlarını inkârcılıkla örüyorlar
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
Kuşbakışı bakınca manzara gayet açık: İslam'ın barışçı siyasetle, fikre karşı fikirle mücadele etmekle, demokrasi ilişkisiyle sorunu var.
İslam-şiddet ilişkisine, İslam-ahlak ilişkisine dair su yüzüne vuran sorunlar hem çok derin, hem de müzmin.
Çünkü ortada akıl almaz bir savuşturma refleksi, çocuksu bir inat ve sadece daha da büyük tehlikelere davetiye çıkaran bir inkârcılık var.
Şunu not edin: Nasıl ki 1989 Kasım ayında Berlin Duvarı'nın yıkılmasından 11 Eylül'de ikiz kulelere düzenlenen terör saldırılarına kadar geçen zaman bir dönem idiyse, 11 Eylül 2001'de başlayan bir dönem de 7 Ocak'ta Charlie Hebdo katliamıyla bitmiş, yeni ve daha karanlık bir dönem başlamıştır.
Psikolojik bir eşiğin geçildiğini; bireyleri, sınırlı toplulukları değil, koca toplumları çok daha vahim sürtüşmeye, çatışmaya iteleyen bir sürecin başladığını söyleyebiliriz.
Paris'teki barbarca saldırı ardından resim daha da netleşirken ve Arap dünyası başta olmak üzere pek çok yerde 'Biz bu sorunların kördüğümünü nasıl çözeriz' tartışması kök salarken, İslami kesimde en akılsızca, en marazi tepkilerin ürediği yer Türkiye.
Birbirine uzak kalmış toplum kesimlerini, dindar ve laikleri, Sünniler’i, Aleviler’i, Hıristiyanlar’ı birbirine kulak verir hale getirmek için; Madımak ve Malatya katliamları gibi faciaların bu hassas coğrafyada tekrarlanmaması için son 30 yıldır sarf edilen bütün çabalardan geriye ne kaldıysa, Türkiye'ye egemen olan siyasal İslam'ın kibirli şakşakçıları tarafından göz göre göre birkaç gün içinde heba ediliverdi.
Öfke içindeler.
Kendileri gibi düşünmeyenlere nefret kusuyor, halkın bir kesimini öteki kesimlere karşı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ediyorlar.
Tabii ki, öfke ve kışkırtmanın arka planında gizli korku da var.
Bu korku, kötülüklere verdikleri desteğin bir gün açığa çıkması korkusundan başka bir şey değil.
Bir yüce dine tebelleş olan cinayet şebekelerinin, gözü dönmüş kıyım kültürünün hızla yayılmasının, İhvan tipi siyasal İslam hareketlerinin sonu anlamına geldiğini de seziyorlar.
Hâlbuki 11 Eylül'den bu yana, en son Arap Uyanışı ile hakça demokratik düzen inşası, inançlar arasına köprü kurulması için nice altın fırsatlar sunulmuştu.
Şimdi, en ilkel reflekslerle tüm suçu Batı'ya yıkmaya çalışıyorlar.
Vicdan sahibi olduğundan zerre kadar kuşku duymadığım, İslam tarihini benden katbekat daha iyi bilen bir dindar, İhsan Eliaçık bu inkâr dalgasıyla ilgili konuşmuş.
Sözü ona bırakıyorum:
''Deniyor ki, ‘Batılılar geldi bizi işgal etti, onlar da Irak’ta 1 milyon kişiyi öldürdü, öfke dolu bir kuşak doğdu; Batı, İslam dünyasının örgütlerini terörize etti, onların şiddete başvurmasına yol açtı, bu örgütleri onlar yarattı'. Ama bunun ortaya çıkan tabloya etkisi yüzde 1 bile değildir. Yüzde 99’u içeridedir.''
''Bu görüşlere sığınanların şuna cevap vermesi gerek: İslam’ın ilk üç halifesini kim öldürdü? Batılılar mı yaptı bunu? Kerbela’yı kim yaptı? Batılılar mı? Mekke’yi, Medine’yi kim basıp ateşe verdi?''
''İslam tarihi kan şiddet ve ayaklanmaları bastırmakla dolu. Sulh yoluyla el değiştiren bir tane iktidar yok İslam tarihinde. Hep kanlı darbe, kılıç. Sen bunu bir kere tesis edememişsin kardeşim!''
''Peygamberin bütün mesajı Kerbela’da bitmiştir. İslam’ın adaletli, eşitlikçi, barışçı mesajı Kerbela’da toprağa gömülmüştür. Ebuzer’in ölümüyle, üç halifenin katledilmesiyle, Mekke, Medine’nin basılmasıyla, Kerbela’da peygamberin torunlarının toprağın altına gömülmesi, Hüseyin’in kafasının kesilip, saraya gönderilmesiyle bu iş bitti.''
''Ondan sonraki nedir? Kanlı imparatorluklar tarihidir. Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar… Ele geçirme, işgal, fetih hareketleri. İslam’ın barışçıl ruhu peygamberden 50 yıl sonra bitmiştir.''
İskender Pala'nın tespitiyle son vereyim:
''Günahı günah saymayan bir Müslüman toplum olduk.''