Obama, `Ben Charlie’yim` demedi
Ali H. Aslan 01 Ocak 1970
Fransa’da korkunç ve iğrenç yüzünü tekrar gösteren terörizm tüm dünya gibi Amerika’da da büyük infial uyandırdı.
Charlie Hebdo dergisi çalışanlarına yapılan katliam ifade özgürlüğü, güvenlik ve ırkçılık tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Yine sansasyonel şiddet eylemleriyle gündeme gelen Müslümanların Amerika’daki imajının yeni bir darbe yiyeceğine şüphe yok. Neyse ki Amerikan devlet yetkilileri ve ana akım medya, genelde sorumlu tavır gösteriyor. Bu sayede ülkedeki Müslümanların huzur ve güvenliği ciddi tehdide maruz kalmıyor.
ABD Başkanı Barack Obama, olayı her zamanki soğukkanlı tavrıyla karşıladı. Çarşamba günü yazılı bir açıklamayla ve muhabirlere konuşurken saldırıyı kınayan ABD Başkanı, ‘nefret dolu vizyon’a karşı çıktı. Eylemciler için önüne herhangi bir sıfat koymaksızın ‘terörist’ demesine ise özellikle bazı azılı sağcı muhaliflerinden tepki geldi. ‘İslami’ ya da ‘İslamcı’ terör ifadesini kullanmamasının inkârcı ve halktan gerçekleri gizleyen bir yaklaşım olduğunu öne sürdüler.
ABD lideri, göreve geldiğinden beri ulusal güvenlik ve sosyal sorumluluk gereği İslam’la şiddeti yan yana getiren tamlamalardan kaçınıyor. Bunda, dünya Müslümanlarını rencide etmeme, radikal gruplara malzeme vermeme ve Amerika’daki Müslüman azınlığı hedef göstermeme hassasiyeti etkili oluyor. Ordusuyla, tüccarıyla, kültür elçileriyle ve diğer unsurlarıyla dünyanın her yerinde faaliyet gösteren bir global güç olan ABD’nin ulusal çıkarları, çoğu stratejik coğrafyalarda yaşayan 1 milyarı aşkın Müslüman’ı çok mecbur kalmadıkça karşısına almamayı gerektiriyor. Bütün bu sebeplerle Beyaz Saray, bazı uçuk ve fanatik İslamcı akımlardan beslendiğini çok iyi bildiği şiddet eylemleri için ‘vahşi aşırıcılık’ tabirini tercih ediyor.
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DENGELERİ
Obama yönetimi, Paris saldırıları ardından basın ve ifade özgürlüğüne bağlılık testine de tabi tutuldu. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı John Kerry, ‘Özgür ifade ve özgür basın temel değerlerdir.’ dedi. Başkan Obama, Amerikan ve Fransız halklarının nesiller boyunca ‘evrensel değerler’i savunduğuna işaret etti. Ancak ifade özgürlüğü bayraktarlığını ‘Ben Charlie’yim’ diyecek boyutlara taşımaktan da kaçındılar.
Obama ekibi öteden beri basın yoluyla Müslümanları incitici ve radikalleri tahrik edici hareketlere sıcak bakmıyor. Beyaz Saray eski sözcüsü Jay Carney, 2012’de Charlie Hebdo dergisinin Hazreti Muhammed’i (sas) çirkin şekilde tasvir eden karikatürler basmasını eleştirmişti. Başkan Obama da aynı yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda şu ifadeleri kullanmıştı: “Gelecek, İslam’ın Peygamberi’ni karalayanlara ait olmamalıdır. Ancak inandırıcı olabilmek için, o karalamayı kınayanlar Hazreti İsa’nın resimlerine saygısızlık edilmesindeki nefreti ya da kiliselerin tahrip edilmesini veya Yahudi soykırımının inkârını da tel’in etmeli.”
ABD Başkanı, işte bu yapıcı çizgisinden dolayı bir kısım radikal muhaliflerin hedef tahtasında. 2010’da Newsweek dergisi tarafından yapılan bir ankette Cumhuriyetçilerin yüzde 52’si Obama’nın fundamentalistlere sempati duyduğu ve global şeriat getirmek istediği iddiasına tamamen ya da kısmen inandığını söylemişti. O kesimlerde Obama’nın bile imajı böyleyken, Müslümanlara nasıl bakıldığını tahayyül edebilirsiniz. Arab Amerikan Enstitüsü’nün (AAI) 2014 araştırmasına göre Müslüman Amerikalılara olumlu bakanların oranı sadece yüzde 27. Rakamların böylesine kötü çıkmasında, güya İslam adına yapılan terör eylemlerinin halkta yol açtığı öfke ve korkunun payı büyük. Amerikan devletinin güvenlik ve istihbarat birimleri Müslümanları muhtemelen başkalarına göre daha kalın bir mercekle izliyordur. Ancak resmi söylemlerinde hedef göstermemeye çok dikkat ediyorlar.
MEDYA, PRENSİPLİ DAVRANIYOR
Washington Post gazetesi cuma günkü başmakalesinde, Batı medyasının aşırıcı tehditler karşısında kendini sansürlemesine karşı çıkarken şöyle devam ediyordu: “Ancak sorumlu liderler de, saldırıların Müslüman nüfusunu günah keçisi haline getirmeye, İslam’ı damgalamaya ve yabancı karşıtlığı gündemini teşvike çalışan sağ-kanat popülistlerce istismarını engelleme gayreti göstermeli.” Post, ifade özgürlüğüne bağlılık prensibi gereği, yorum sayfasında Charlie Hebdo’ya saldırıya neden olan bir karikatürü de bastı. İslamofobik çizgisiyle bilinen Fox News televizyonu da bir karikatür gösterdi, ama tekrarlamadı. New York Times, New York Daily News, Associated Press, NPR, NBC, ABC, CBS, CNN gibi önde gelen Amerikan yayın kuruluşları ise karikatürleri ya hiç yayınlamadı ya da buzlandırdılar. Gerekçe olarak da, yayın ilkeleri gereği rahatsız edici malzemeler kullanmadıklarını bildirdiler.
Sonuç itibarıyla, Fransa’daki saldırılar sonrasında Amerikalı liderler ve medya, çoğunluğu itibarıyla demokratik ve etik açıdan prensipli ve makul tutum ortaya koydular. İslam ve Müslümanlarla çatışmacı çizgiden genelde uzak durdular. Darısı, 11 Eylül psikolojisi yaşayan ve yarası çok taze olan Avrupa’nın başına.
İslam dünyasına gelince: Çatışmacı radikal eğilimleri dışlayan sesler daha gür çıkmalı. Azımsanmayacak sayıda Müslüman’ın terör girdabına düşme nedenleri ve muhtemel çıkış yolları samimi ve bilimsel şekilde masaya yatırılmalı. İslam medeniyetinin düştüğü trajik hali sadece dışsal faktörlere bağlama, her hadiseyi komplo teorileriyle izah etme kolaycılığı terk edilmeli. Kur’an ve sünnette defaatle teşvik edilen düşünme ve nefis muhasebesine daha sık başvurulmalı. Ruhunu anlamaksızın İslamiyet’in içini boşaltıp agresif siyasi ideolojilere dönüştürme teşebbüsleri akim bırakılmalı. Yoksa ömrümüz, üzerimize sıçratılan çamurları temizlemeye çalışmakla geçecek.