« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Oca

2015

Aziz Nesin’lik işler

Ali Çolak 01 Ocak 1970

Aziz Nesin’le rahmetli babam tanıştırdı beni. Orta birin yarıyıl tatilinde okumam için bir kitap getirdi: Hayvan Deyip de Geçme…

Acayip, kimi hüzünlü kimi gülünç hayvan hikâyeleri anlatıyordu ve sevmiştim kitabı. Orada durulur mu? Tiryakisi oldum ve bütün orta mektep yıllarım Aziz Nesin külliyatını okumakla geçti. Fil Hamdi, Damda Deli Var, Kazan Töreni, Gözüne Gözlük, Sosyalizm Geliyor Savulun, Şimdiki Çocuklar Harika, Vatan Sağolsun, Gol Kralı, Zübük… Müthiş bir hazine bulmuştum ve hem okuyup eğleniyor hem de o türden öyküler yazmaya girişiyordum. Aziz Nesin’den Varlık Yayınları’nın o küçük boy kitaplarına geçecektim. İlk okuduğum şairler, her nasılsa Enver Gökçe ile Hasan Hüseyin olacaktı. Sonra yolumun üstüne John Steinbeck, Maksim Gorki, Hemingway ve Neruda gibi yeni dostlar çıkacaktı. Kitapların da bir kader olduğunu nereden bilecektim!

Bir orta mektep çocuğunun dikkatleri ve dünya algısıyla Aziz Nesin’i okuyor ve bu kitaplardan zevk alıyordum. Fakat bir şey beni rahatsız ediyordu. Aziz Nesin’in çoğu kasabalı siyasetçileri genellikle dindar insanlardı fakat her türlü ahlaksızlığı işliyorlardı. Kurnazlık, düzenbazlık, çıkarcılık, ikiyüzlülük, sonradan görmelik onlardaydı. O zamanlar politikacılar, onların hayatı bize çok uzaktı. Haklarında pek bir şey bilmezdik. Bu yüzden, bir politikacının hem dindar hem de yalancı, sahtekâr ve üçkâğıtçı olabileceğini aklıma sığıştıramazdım. Aziz Nesin’in haksızlık ettiğini düşünürdüm, kızardım ona fakat okumaktan da geri durmazdım. Çünkü fena halde eğlenceliydi anlattıkları. Bir “Zübük” vardı ki, sormayın! İnsan onun haline gülsün mü, ağlasın mı bilemezdi. ‘Bu kadar da olmaz!’ derdiniz. Göz boyacılığın âlâsını yapardı. Ne kadar çetin vaziyetlerle karşı karşıya kalsa da her defasında dört ayak üstüne düşmeyi başarırdı. En kötü, en aşağılık, en süfli hallerden bile kazançlı çıkmayı bilirdi. Konuşmaya başladı mı, akan sular dururdu. Bir nutuk attı mı, muhaliflerini anasından doğduğuna pişman ederdi. Bir, ‘Muhterem ve aziz vatandaşlarım!’ deyişi vardı… “Bu Zübük ne Zübükoğlu Zübük’tür bir bilsen Bey…” derlerdi onun için, “Bunun oyununa Zaloğlu Rüstem dayanamaz. Çünkü alttan güreşir ve kancıklığın her bir kanunu bunda toplanmıştır.”

O günlerden sonra Aziz Nesin’e bir daha dönmedim. Otuz beş yıldan fazla geçti. Yakınlarda yeniden aklıma düştü Aziz Nesin, okumak istedim. Kitapların hepsi dağılıp gitmişti. Kitapçıya gidip birkaçını aldım ve o eski tatları bulmak hülyasıyla okumaya durdum. Evet, bazı öykülere yine gülüyordum. Aziz Nesin’in gözlem yeteneğine, insan tiplerine, duru diline bir kere daha hayran kaldım. Fakat daha önemli bir şeyin farkına vardım: Henüz acemi bir okurken, yazarın dindar politikacı tiplerini çizmekte aşırıya gittiğini, bu insanları aşağıladığını düşünüp ona kızmakla haksızlık etmişim. Aziz Nesin haklıymış ve kişisel çıkarları için halkın dini duygularını sömüren insanlar var olabilirmiş, hem de çok!

Şüphesiz, Aziz Nesin’in anlattığı dindar görünümlü üçkâğıtçı kasaba siyasetçileri birer prototipti. Her zaman, her çağda, her partide rastlanabilecek insanlar... O politikacı tipi şimdi, kasabadan çıkmış, ülkeyi yönetiyor. Üstelik, her hali ve tavrıyla, her konuşmasıyla Aziz Nesin öykülerinde tasvir edilen tipleri çoktan geride bırakarak... Sanki Aziz Nesin yazmış, bunlar oynuyor. Muazzam yalan söylüyorlar, hatta yalanı bir devlet politikası haline getirmişler. Dünyalıklara fena düşkünler. Pervasızca memleketin bütün servetini eşe dosta peşkeş çekiyorlar. Hak, hukuk ve adalet tanımıyorlar. Adamakıllı küstah davranıyorlar. Bin türlü pislikleri ortaya çıktığı halde, sihirbaz gibi sıyrılıp çıkmayı biliyor ve yüzleri bile kızarmadan ortalıkta dolaşıyorlar. Elbette vatan, bayrak, ecdat, din, iman, ahlak diye gürlemeyi ihmal etmiyorlar. Gittikleri her şehirde, oranın evliyalarının, kahramanlarının adını anıyorlar. Halkın değer verdiği ne varsa onları istismar ediyor, benzeri görülmemiş bir beceriyle siyasi ranta çeviriyorlar. Cami diyorlar, ezan diyorlar, al bayrak diyorlar, evlad-ı fatihan diyorlar. Ahali dayanamayıp ayağa kalkıyor, coşkuyla alkışlıyor. Tıpkı Zübük’te, siyasi rakibi Avukat Burhan’ı ‘yemek’ için kasabaya ikinci bir cami yaptırmaya karar verip törende ateşli nutuklar atan Zübükzade İbraam gibi… “Hep din kardeşiyiz, aramızda ayrılık gayrılık yok. El ele verelim, birlik olalım!”

Aziz Nesin’e özür borçluyum. Orhan Kemal’e ve başkalarına da. Yazdıklarının eksiği var, fazlası yok. Halkın dinî duyguları üzerinden saltanat kuranlar artık kasabalarda değil, saraylarda yaşıyor. Dilimizde bir deyiş vardı. Absürt, komik, gerçek olması mümkün görünmeyen, akla sığıştırılamayacak olay ve durumlar için Aziz Nesin’lik derdik. Bu söz, şimdilerde olup biteni karşılamıyor, bugünkülerin icraatı Aziz Nesin’i çoktan aştı. Bunlar artık Mazhar Osman’lık!

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 36734

ulkucudunya@ulkucudunya.com