Adana Savcısı Aziz Takçı’nın adalet çığlığı
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Adana’da yakalanan MİT TIR’ları hâlâ tartışılıyor. Son zamanlarda, Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma dosyasındaki bazı belgeler sızdı. Gizli tutanakta, konteynerler içinde yer alan silâhlardan da söz ediliyor. Bunların arasında füze ve roketler de mevcut. Zaten daha önce CHP milletvekili Bülent Tezcan, 2 konteynerden çıkan askeri malzemenin dökümünü vermişti.
HSYK’nın 2. Dairesi’nin kararı ile MİT TIR’larını durduran ve arama yapan savcılar açığa alındı. Peki suçları nedir?“Cemaat adına casusluk!!!” Nasıl Suriye’deki Türkmenler’e“yardım malzemesi!” götüren TIR’lara el konulurmuş! Daha doğrusu, İçişleri Bakanı Efkan Ala, “yardım malzemesi” yalanını söylerken, bu savcılar gerçeği meydana çıkarma cüretini nereden bulmuşlar!
Sizin hayatınız baştan aşağı yalan! Türkmenler’e yardım malzemesi götürülmediği, Suriye’ye silâh gönderildiği artık ortaya çıktı. Millete bir özür borcunuz da mı yok? Peki MİT’in silâh gönderme gibi bir yetkisi var mı? Kanuna göre, hayır.
Bu silâhlar kime gidiyordu? İddia muhtelif… Görünüşte, Özgür Suriye Ordusu’na, Esed’le mücadelesini takviye için… Ama, tabii en iyimser tahmin böyle. El Nusra’ya yollandığını söyleyenler de var. Meselâ Hollanda’da muhalefetteki Hıristiyan Demokrat Parti, bu silâhların
Suriye’deki cihatçı örgütlere ulaştırılmak istendiğini ileri sürüyor.
Kanunu hiçe sayarak gizli operasyon yürütürseniz, üstelik beceriksizlik neticesi yakayı ele verirseniz, yakalandığında devletin bu işle bir ilişkisi bulunmadığını söylemek yerine, sahip çıkarsanız, böyle can sıkıcı iddiaların muhatabı olmaktan kurtulamazsınız. Dünya size şüphe ile bakar.
MİT TIR’larını durdurduğu için HSYK’nın 2. Dairesi tarafından açığa alınan Adana Savcısı Aziz Takçı sessizliğini bozdu ve önemli bir açıklama yaptı. Takçı daha önce, 7.11.2013’te, uyuşturucu ihbarı üzerine bir TIR’da arama yapıldığını ve 935 adet havan topu mühimmatı ele geçirildiğini hatırlatıyor. Bunun üzerine, Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, polis şapkası giyerek, şu bilgileri vermişti: “Türkiye suç işlemek isteyenlerin yararlanacağı bir ülke olmadığını göstermiş oldu. Bunlar insani ihtiyaç değil, savaş gereçleri. Birtakım örgütlere veya devletlere gitmesi muhtemel.”
7 Kasım 2013’te yakalanan TIR için “başarı öyküsü” diyeceksiniz, 19 Ocak 2014’te benzer bir operasyon gerçekleşince, görevlerini ifa eden savcı ve Jandarma’yı “paralel casuslukla”suçlayacaksınız. Bu ne büyük çelişki!
Adana Savcısı Aziz Takçı, Suriye’de devam eden savaşta, Özgür Suriye Ordusu dışında bazı Selefi grupların öne çıktığı, diğer tüm muhalif grupları kendilerine biad etmeye zorladıkları, nihai hedeflerinin Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik cephe açmak olduğunu vurgulayarak, bunların kamyon, kamyonet türü araçlara patlayıcı yüklemek suretiyle ülkemizde eylem yapabileceği yönünde istihbari bilgilere sahip olduklarını da açıklıyor. Böyle bir ortamda yapılan patlayıcı ve silâh yüklü araç ihbarını yok sayamayacaklarını söylüyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 160’ncı maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle suçun izlendiği izlenimi veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. CMK’nın 119’uncu maddesine göre ise, “Hâkim kararıyla veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı durumda ise, kolluk amirinin izniyle güvenlik güçleri arama yapabilir.”
Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanması hakkındaki kanun ise, delillerin ivedilikle toplanmasını ve kaybolma ihtimali karşısında önlem alınmasını öngörmektedir. Öncelikle bu deliler toplanır, sonradan soruşturma izni vermeye yetkili mercie gönderilir.
Aziz Takçı, “TIR’larda bulunan kişiler, sözlü olarak, MİT görevlisi olduklarını beyan etmişler, ancak kimliklerini kontrolü sağlayacak şekilde kolluğa ve savcıya göstermemişlerdir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Kanun, MİT’in görevlerini saymıştır. Bunun arasında silâh ve patlayıcı taşıma, nakletme, ihraç etme gibi bir görev yer almamaktadır. Ayrıca böyle bir görev verilemeyeceği yasa ile hüküm altına alınmıştır.”
Aziz Takçı, açıklamalarını şöyle tamamlıyor: “Bugün HSYK’nın aldığı karar anayasal düzene karşı bir tavırdır. Devletin adli teşkilâtı, Jandarma teşkilâtı nezdinde Silahlı Kuvvetleri, suça bulaşan çok az sayıda istihbarat görevlisini ve onlara yasa dışı emir verenleri korumak adına feda edilmektedir. Devletin adli teşkilâtı, devletin Jandarma teşkilâtı nezdinde Silahlı Kuvvetleri, sanki başka bir ülkenin teşkilâtıymış gibi fütursuzca casusluk suçlamalarına muhatap bırakılmaktadır. Bize karşı yapılan saldırıların asıl mesajı, diğer meslektaşlarımıza yöneliktir. Bütün hâkim ve savcılar korkutularak, güçlülere dokunulmaması sağlanmak istenmektedir. Ama unutmayalım, eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un dediği gibi, her hukukçu bütün insanların ve insanlığın yazgısından sorumludur.”
***
Adalet felç oldu. Artık, hiçbir hâkim ve savcı, hükümeti rahatsız edecek bir konuda adım atamaz. İktidarın işine gelmeyen her karar “Cemaatçi komplo” diye takdim ediliyor. Böylece, AK Partili kadrolaşmanın zemini hazırlanıyor. HSYK’nın son atamaları da, kuvvetler ayrılığı ilkesine büyük darbe vurdu. HSYK seçimlerinde muhalif listelerde yer alanlar ya da iktidarın listesine oy vermeyenler adeta sürgün edildi. Yolsuzluk dosyasına takipsizlik kararı verenler ise, ödüllendirildi.
Herkesin Aziz Takçı’nın çığlığına kulak vermesi gerekiyor.
Usulsüz dinlemeler
Usulsüz dinleme yüzünden onlarca polisi -üstelik bazılarına örgüt üyesi sıfatı yapıştırarak- cezaevine tıkacaksınız; sonra MİT’in usulsüz dinlemeleri ortaya çıkınca, soruşturma izni vermeyeceksiniz… Ben sizin adaletinize ya da samimiyetinize nasıl güvenebilirim?
Konuyu kısaca hatırlatayım:
MİT, 2009 yılında Taraf yazarlarını sahte isimle dinlemişti. Yasemin Çongar için Arashi Quarzad; Ahmet Altan için Çaşıt ve Hossain Seyfullah; Mehmet Altan için Pastör veQuaramaddin Fatimi; Markar Esayan için Vahan Seyfullah, Amberin Zaman için Demi kod adı kullanılmıştı. Mehmet Baransu da birden fazla terörist ismiyle teknik takibe alınmıştı. Olay meydana çıkınca, gazeteciler dava açmak istediler; dönemin Başbakanı bunu engelledi; soruşturma izni vermedi.
Son günlerde sevindirici bir gelişme yaşandı. Anayasa Mahkemesi, yazarları dinleyen MİT mensupları için yargılama izni verilmemesini, “hak ihlâli” saydı. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının sonucunun, mağdurlar açısından sadece tazminat hakkı doğurmakla sınırlı kalıp kalmayacağı, gerekçe açıklanınca anlaşılacak. Zira Anayasa Mahkemesi, “haberleşmenin gizliliği” yönünden hak ihlâline hükmederken, MİTçilerin yargılanmasını Başbakan’ın iznine bağlayan kuralı esastan tartışmadı ve bu konuda yetkisizlik kararı verdi.
Anayasa Mahkemesi’nden ileri demokratik adımlar beklemiyorum. Tayyip Erdoğan’ın AK Saray’a çıkmasıyla birlikte hizaya girdikleri anlaşılıyor. Sulh Ceza Hâkimlikleri gibi açıkça Anayasa’ya aykırı kuruluşları, Anayasa’ya uygun görmeleri bu kanaatimin en önemli dayanaklarından biri.
Yolsuzluk oylaması
Yolsuzluk TBMM’de oylanıyor. Fire olabilir mi? Yoksa AK Parti blok mu oy kullanacak? Çok tartışılıyor. Gizli oydan umudu olanlara bir bilgi vereyim: Gizli oylama da, kolayca denetlenebiliyor. Grup başkanları, milletvekillerinin “kırmızı oy” attıklarından emin olmak için, yeşil ve beyaz oy pusulalarını kendilerine getirmelerini istiyor. Özellikle, şüphe duyulan isimlere bu talep yönlendiriliyor.
Yalnız bir kaçamak nokta var. Hatırlatayım: Yolsuzluğa iştirak etmek istemeyen milletvekilleri boş zarfı sandığa atabilir. Kırmızı pusulayı saklayıp, yeşil ile beyazı grup başkan vekillerine verebilir. Böylece, denetimden kaçabilirler.