Erdoğan’ın aradığı ‘başkanlık sistemi’ değil…
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
ABD başkenti, geçtiğimiz hafta boyunca ‘Türkiye ve basın özgürlüğü’ konulu tartışmalara sahne oldu.
Gerek Freedom House’un 2015 Raporu’nda gerek National Press Clup’taki (NPC) panelde hayli ‘iç karartıcı bir resim’ ortaya çıktı.
Fakat gelin görün ki bu kötü gidişi bir tek AKP ve ‘havuz sakinleri’fark edemedi.
Erdoğan ve Davutoğlu da ‘Gazetecilikten tutuklu yok’ diyerek bu yöndeki eleştirileri savuşturuyor.
Etraflarında ‘soru sorabilecek gazeteci’ bırakmadıkları için kimse‘Hidayet Karaca hangi silahlı örgütün üyesiydi’ diye soramıyor.
Olayın bir başka vahim tarafı da şu:
Türkiye aleyhine bu kadar olumsuz gelişme yaşanır, Ankara ‘en yakın dostlarını’ bir bir kaybederken burada Washington’daki‘devlet görevlileri’ adeta ‘paralel bir evrende’ yaşıyorlar.
Türkiye’ye yönelik eleştirilere aklıselim cevaplar vermek yerine NPC gibi önemli kuruluşlardaki toplantılara ‘trolleri’ yolluyorlar.
Öyle ki basın özgürlüğü panelindeki ‘icraatlarıyla’ ABD’lilere‘durum tahminimizden de vahim’ dedirttiklerinin farkında bile değiller.
‘Devlet aklı’ adına üzüntü verici öyle örnekler var ki (camileri siyasete alet etmek gibi) yazıp, anlatıp moral bozmaya gerek var mı bilemiyorum.
Maalesef ‘Troll kafası’ sadece Twitter’ı değil ‘devleti de esir almış’halde.
Bu arada AKP; başta ABD olmak üzere dünyanın her yerinde yükselen ‘anti Erdoğan dalgası’nı Hizmet’e mal ederek işin içinden sıyrılabileceğini sanıyor.
‘Merak etmeyin, Türkiye’yi dünyaya rezil etme konusunda kimse Erdoğan ve AKP’nin eline su bile dökemez’ deyip bu bahsi kapatmakta fayda var.
Çünkü hükümet, tüm medyayı ele geçirerek; hâkim olamadıklarının da üzerine çullanarak Türkiye’de gündeme hakim oldu ama dünyanın geri kalanı her şeyin farkında.
O yüzden ‘Bizi şikâyet ediyorlar’ diyerek ancak kendi havuzunuzun sakinlerini teselli edersiniz.
Erdoğan’ın başkanlığı ABD’den çok Suriye’ye benziyor
Erdoğan yolsuzluk dosyalarından emniyeti dağıtıp, yargıyı da kendine bağlayarak kurtulduktan sonra ‘eski gündemine’ döndü.
Hafta içinde hem TRT’ye çıkıp mizansen sorulara cevaben‘başkanlık’ sistemi tartışmalarını açtı hem de ettiği bağımsızlık yeminini bir kenara koyup resmen AKP adına mitinglere başladı.
Şurası artık net; önümüzdeki seçimlere kadar Erdoğan ve AKP‘başkanlık’ için varını yoğunu ortaya koyacak.
İşin tuhafı gerek Erdoğan gerek AKP kurmayları ya başkanlık sistemini bilmiyorlar ya da getirecekleri sistemi ‘başkanlık’ diye pazarlamaya çalışıyorlar.
Çünkü örnek gösterdikleri ABD-başkanlık sistemi ile Erdoğan’ın önerisi tamamen ilgisiz.
Erdoğan sorumsuz, sınırsız yetkili; kontrol ve denge mekanizmalarının olmadığı (siyaset bilimindeki karşılığı ile tek adam yönetimi-parti devleti) bir sistemi arzuluyor.
Bunu ‘güçlü başkan’ kılıfının arkasına saklamanın da bir anlamı yok.
Erdoğan zaten çok güçlü ve isteyip de yapamadığı hiçbir şey yok. Mesele bu gücü ‘kurumsal ve devamlı hale getirecek yolu’açmak.
Yani meselenin özü Türkiye’ye özgü sistem arayışı değil. Erdoğan’a uygun bir düzen kurmak. Yoksa başkanlık sisteminin en temel özelliği erkler arasındaki dengedir.
Mesela ABD Kongresi, Başkan Obama’ya kök söktürüyor.
Daha yeni ABD yargısı ‘geleceğin başkan adayı’ olarak görülenVirginia eski Valisi McDonnell’i ‘hediye saatten’ hapse mahkûm etti.
FBI, valinin telefonundan e-mailine kadar tüm ‘özelini’ mahkemeye getirdi. Kimse de çıkıp ‘Seçilmiş isimlere darbe yapıyorsunuz’diyemedi.
Ayrıca Obama’nın medya patronlarını ağlattığını, bakanları arayıp hangi işadamının hapis yatacağını, hangi hâkim, savcının nereye atanacağını söylediğini düşünebiliyor musunuz?
Veya ‘Alo John’ deyip CNN ya da FOX’ta altyazılara filan müdahale ettiğini!
Uzun lafın kısası şu: Erdoğan’ın başkanlık sistemi talebi Türkiye’ye uygun bir sistem arayışından kaynaklanmıyor.
Kendine ‘astığı astık, kestiği kestik’ ve ‘asla hesap vermeyeceği’bir sistem kuruyor ve bunu ‘başkanlık’ ambalajına sarıp sarmalıyor.
Tarif ettiği sistem ise ABD tipi ‘başkanlıktan’ çok Suriye tipi ‘Baas’a denk geliyor.