Mideniz bulandı mı?
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
17 Aralık yolsuzluk operasyonun Savcısı Celâl Kara, Cumhuriyet’e çok önemli açıklamalar yapıyor. Mesela, TOKİ dosyasıyla ilgili sözlerini bir tarafa kaydedin ve ortada yolsuzluk mu var, yoksa darbe mi, kararı siz verin.
Konu Fatih Belediyesi’yle ilgili… Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in masasının çekmecesinde, arama sırasında bir hesap cüzdanı ele geçiriliyor. 2.3 milyon dolara yakın bir para söz konusu.
Bir yıl içinde, miktar ve vade açısından düzensiz nakit çıkışları göze çarpıyor. Vakıflar Bankası’ndan cüzdandaki hesap dökümü istenince, aynı para hareketlerinin bankada da görüldüğü anlaşılıyor.
Mustafa Demir ise maaşıyla geçindiğini iddia ediyor. Savcı Celâl Kara ona, “Maaşımla geçiniyorum diyorsunuz ama buradaki 2.3 milyon dolar neyin nesi” diye soruyor, hiçbir cevap alamıyor. Celâl Kara, teknik takiplerde “1.5 milyon doları verdik hâlâ işi halletmiyor” şeklinde konuşmalar yapıldığının da tapelerde geçtiğini hatırlatıyor.
Hiçbirimiz 2.3 milyon doların kaynağını öğrenemedik. Çünkü Celâl Kara’nın yerine gelen Savcı Ekrem Aydıner, Mustafa Demir için takipsizlik kararı verdi.
TOKİ’de de benzer bir gelişme yaşandı. TOKİ sanıklarının tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi yazısının altında, Celâl Kara’nın yanı sıra Ekrem Aydıner’in de imzası vardı. Hatta Celâl Kara’nın anlattığına göre Aydıner, Kara’ya dönmüş, elini omzuna koyarak“Ben TOKİ dosyasını biraz okudum kardeşim midem bulandı. Gerisini okuyamadım. Kimi istiyorsan sevk et, ben altına imzamı atacağım” demiş.
Görev değişikliği yapıldıktan sonra, aynı Ekrem Aydıner, “Yeterli delil yok” diye takipsizlik kararı veriyor ve bunun da altını imzalıyor. Tutuklama için yeterli şüphe var fakat yargılama için yeterli şüphe yok!!!
Aynen Ekrem Aydıner’in sözleriyle yazımı bağlayayım: “Midem bulandı.”
1 numara
17 Aralık yolsuzluk dosyası, doğrudan Tayyip Erdoğan’ı ilgilendirmiyor ama onun bilgisi dahilinde birtakım işlerin çevrildiği ortada. Dosyanın savcısı Celâl Kara, Rıza Sarraf ile Zafer Çağlayan arasında geçen bir konuşmayı Can Dündar’a hatırlatıyor. (Cumhuriyet-24 Ocak 2015) Sarraf “Beyefendiye bir şeyler yapalım” deyince Çağlayan, “Beyefendiye değil ama çevresine bir şeyler yapalım” cevabını veriyor. Bunun üzerine TÜRGEV’e 500 bin dolar gönderiliyor. Burada, doğrudan doğruya Erdoğan’ı ya da oğlunu suçlayacak bir durum yok. Zaten Celâl Kara da bunu ifade ediyor.
Gıyaplarında cereyan eden bir konuşma söz konusu.
Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Egemen Bağış’tan“O bizi 1 numaraya ulaştıracak” diye söz ediyor. “1 numara”denilen Tayyip Erdoğan.
17 Aralık dosyasının ucu, Başbakan’a ve oğluna ulaşmayabilirdi ama 25 Aralık dosyası, doğrudan Erdoğanlar’la ilgili. Hem Bosphorus 360’ta gizli bir ortaklıktan söz ediliyor hem “havuz medyası”na para toplamaktan, imara aykırı olarak yaptırılan Urla Villaları’ndan ya da 3. havaalanıyla değer kazanacak Çatalca’daki dünürün topladığı arazilerden…
17 Aralık dosyasında “örgüt lideri” Rıza Sarraf. Dolaylı olarak, Erdoğan’ın “1 numara” ya da “Beyefendi” diye adı geçiyor. Bir anlamda bakanlar, ona yakınlıklarını rüşvete tahvil etmiş oluyor. Zaten esas mesele, 25 Aralık operasyonunu önlemekti. Bunu da başardılar. 17 Aralık’ın aksine 25 Aralık’ta operasyon yapıp, daha somut delillere ulaşmak mümkün olamadı.
Takipsizlik kararı ve yasa dışı delil iddiası
Yasin Topçu, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk dosyalarını yürüten Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı’nın yardımcısıydı. Dokunulmazlıkları olan bakanların izlenmesi, bu dosyaların takipsizlik kararıyla kapatılmasında en önemli gerekçeyi teşkil etti. Ayrıca, söz konusu 3 bakanın (Zafer Çağlayan, Muammer Güler ve Egemen Bağış) fezlekede “örgüt lideri” ve “örgüt üyesi” sıfatıyla isimlerinin yer alması da yasalara aykırı bir usulsüzlük olarak değerlendirildi.
Şimdi sözü Yasin Topçu’ya bırakalım:
“İddia edildiği gibi yasama dokunulmazlığı olan şahıslar aleyhindedoğrudan delil toplanmamış ve haklarında soruşturma yürütülmemiştir. Bu kişiler için dinleme ve izleme faaliyetleri gerçekleştirilmemiş, ev ve araçları aranmamıştır. Sadece, suç ve suç grubuyla temasları, yine adı geçen bakanlar açısından değil takibi yapılan Rıza Sarraf grubu açısından ele alınmıştır. Dosyadaki bütün deliller, takibi yapılan diğer şüphelilerden kaynaklanmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 252’nci maddesine göre, rüşvet, çok failli bir suçtur. Bir tarafta rüşvet veren, diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi vardır. Veren ve alan açısından rüşvet tek bir suçtur.Dolayısıyla rüşvet veren şahısla ilgili deliller, aynı zamanda rüşvet alan kişiyle ilgili delillerdir. Rüşvet alan yasama dokunulmazlığına sahipse, bu durum, rüşvet veren ya da rüşvete aracılık eden hakkında soruşturma yapılmasını engellemez. Aksi halde, rüşvet veren ile aracılık edene de dokunulmazlık tanınıyor demektir. Bu da yasalara aykırıdır. Sadece, dokunulmazlığı olan kişinin rüşvet aldığına işaret eden deliller mevcutsa, bunlar özel soruşturma ve kovuşturma yapacak mekanizmalara intikal ettirilir.
Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Solmaz Balo, Anayasa Profesörü Erdoğan Teziç’e dayanarak şöyle bir aktarmada bulunmuştur: ‘Suç iştirak halinde işlenmişse, suça katılan diğer şahıslar yasama dokunulmazlığından yararlanamaz.’
Bakanlar hakkında iletişim tespit kararları yoktur ama tesadüfen elde edilen rüşvet görüşmeleri delil mahiyetindedir. Nitekim Yargıtay Genel Kurulu, 2006/5-154 Esas ve 2007/145 karar sayılı içtihadında aynen şöyle diyor: ‘Rüşvet suçu yönünden iletişimin tespiti suretiyle elde edilen kanıt, tesadüfen elde edilen deliller kapsamında, hakkında iletişimin tespiti kararı bulunmayan kişi için de kanıt olarak değerlendirilir.’
Rüşvet için söylediklerimizi Türk Ceza Kanunu 220’nci maddesinde yer alan örgütlü suçlar için de söyleyebiliriz. Burada da yapılan çalışmanın hiçbiri adı geçen bakanlarla ilgili değildi. Bakanların örgüt üyesi olduğuna dair bulgular, rüşvet ilişkilerinden, Rıza Sarraf’ın bakanı yönlendirmesinden, telkinde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Delillerin hiçbiri, bakanlarla ilgili olarak toplanmamıştır. Tümü, dokunulmazlığı bulunmayan şüpheliler üzerinden tespit edilmiştir.”
***
Yasin Topçu’nun yazdıkları, takipsizlik kararı veren Savcı Ekrem Aydıner’e cevap mahiyetinde. Topçu, takipsizliğe dayanak teşkil eden “Yasa dışı delil toplandı” iddiasını ele alıyor ve“Dokunulmazlıkları olanlar doğrudan izlenmedi, telefonları dinlenmedi, evleri ya da arabaları aranmadı” diyor. Kaldı ki, delillerin tartışmasını savcı değil mahkeme yapmalı. Oysa Aydıner, çok önemli kanıtlar ihtiva eden bir dosyaya takipsizlik vermek suretiyle yargılamanın önünü tıkamıştır.
Tayyip Erdoğan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun “Mahkeme takipsizlik kararı verdi” diyerek, bu haksız uygulamaya yaslandıklarını görüyoruz. Cumhurbaşkanı olmuşsunuz, başbakan olmuşsunuz, takipsizlik kararını mahkemenin değil savcıların verdiğini bilmiyor musunuz? Bilmiyorsanız, ayıp… Biliyor da halkı aldatıyorsanız, iki misli ayıp…