Tanrı Cumhurbaşkanı’nı korusun!
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
“Şahsımı, ailemi tehdide başladılar” diyor Bursa’da Erdoğan. Düşünebiliyor musunuz, koskoca Cumhurbaşkanı ve ailesi tehdit ediliyor.
Kocaman bir muhafız alayı, yüzlerce, binlerce özel eğitimden geçmiş polis. Her attığı adım, yediği içtiği her şey defalarca gözden geçiriliyor. Hiç cumhurbaşkanının konvoyuna tesadüf ettiniz mi? Önde arkada koruma araçları, hemen müdahale etmek için bir ambulans ve tepede bir helikopter, kilometrelerce devam eden bir kuyruk. İşte tehdit edilen kişi. Devletin en tepesinde, en mühim, en çok üzerine titrenilen adam. Ak Saray’ın güvenlik sistemi dışında, Cumhurbaşkanı’nın güvenliğini sağlamak için neler neler yapılıyor. Demek yine de yeterli olmuyor. Bu cüreti kim gösteriyor acaba? Diyebilirsiniz ki, koskoca cumhurbaşkanı tehdit edilebildiğine ve bu tehditleri halka şikâyet etme lüzumu hissettiğine göre, sıradan vatandaşların, yani bizim güvenliğimiz ne olacak? Öyle demeyin, böyle bir durumda İngilizler ne derdi? “God save the Quine”.
Cumhurbaşkanı, anayasamıza göre “sorumsuz” olduğu için ülkemizdeki akl-ı selim kaybının sorumlusu olamaz. Üç yıl önce 21 Nisan 2012’de “başkanlık sistemi tartışmaları” başlığıyla köşemde bir seri yazı kaleme almıştım. Anayasa Uzlaştırma Komisyonu verimli bir şekilde yol alırken birdenbire Erdoğan gündeme “başkanlık sistemi”ni getirmiş ve her şey alt-üst olmuştu. “Meslek icabı bu mevzuları okumuşluğumuz var” diye vazife edinip, parlamenter sistem ile başkanlık sistemi mukayesesi yapmış ve sonucu şu cümleye bağlamıştım: “Kesin olan bir şey var: Yürütme ve yasama erki arasındaki uyum, dolayısıyla siyasî istikrar açısından parlamenter sistem başkanlık sisteminden daha güçlü”. Başkanlık sistemine karşı çıkan bu yazıyı, Erol Göka’nın twitinde, “ferasetimin ve samimiyetimin” sınandığı kötü bir örnek olarak görünce, akl-ı selim kaybının derinliğini iliklerimde hissettim. İnsanlar savaşta kullandıkları cephaneye bile doğru-dürüst dikkat etmiyor, yani okumuyor. Böyle olunca akıl ve mantığın kaybolduğu, tozun dumana karıştığı, oltaların bulanık suda birbirine dolaştığı bu ortamın sorumluluğunu Cumhurbaşkanı’na nasıl yıkabilirsiniz?
Cumhurbaşkanı aslında kelimeleri çok dikkatle seçerek diyor ki “400 milletvekilini vermemiz lazım ki gümbür gümbür iktidarda olan bir parti” Çözüm Süreci’ni, Başkanlık Sistemi’ni, Yeni Türkiye’yi gerçekleştirsin. Tıpkı Bülent Arınç’ın dediği gibi, bir parti ismi veriyor mu? “Ağzından ‘ak’ kelimesi bile çıkmadı” demiyor mu Arınç? Bu parti ABD’deki Cumhuriyetçi Parti, Almanya’daki Hıristiyan Demokrat parti de olabilir. “Oralarda seçim gündemi yok” diye itiraz ederseniz, pekâlâ HDP de olabilir. “’Yeni Türkiye’ tabiri, iktidardaki AK Parti’nin alamet-i farikası ama” diyerek hemen itiraza yeltenmeyin. Cumhurbaşkanı’nın sözlerini bir kere daha okuyun. O kesinlikle 400 milletvekili istemiyor; “vermemiz lâzım” diyor, yani kibarlık gösterip çoğul kipini kullanarak kararını ve iradesini açıklıyor. O, “verecek”.
Ayrıca memleketimizde o kadar anayasa hukukçusu, siyaset bilimi uzmanı var. Koskoca bir sistem tartışmasını o kadar iş güç arasında Cumhurbaşkanı’nın saygın birikimine terk etmek haksızlık değil mi? “Başkanlık denetimsiz diyen cahildir” derken yerden göğe kadar haklı. Başkanlık sistemi, en az parlamenter sistem kadar demokratik bir sistemdir. Hatta parlamenter sistem yasama ve yürütmeyi tek kişinin eline verdiği için, denetimi başkanlığa göre daha da zordur. Bir uzman sıfatıyla ben yemin edebilirim: Vallahi de öyledir. Ancak... Cumhurbaşkanı’nın tek kişilik dünyasında hüküm süren erkler arasından “yargı erki”ni, birileri çekip çıkartmış. Sadece yürütme ve yasama olacak, ve -kendi ifadesiyle- “parlamento başkanı denetleyecek”. Yargının denetleyemediği bir başkanlık sistemi, -başkaları buna varsın “diktatörlük” desin- sonuçta Türkiye’ye özgü bir sistem olmayacak mı? Üstelik yargı nasıl bu sistemde yer alsın? HSYK kararnamesine bakın! Memlekette yargıç güvencesi mi var? AYM de hiyerarşiye bağlanırsa geride böyle bir erk mi kalacak?
Uzun sözün kısası “Tanrı Cumhurbaşkanı’nı korusun!” Cenab-ı Allah da bizim akıl sağlığımızı...