Soysuzlaşma gravürleri
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
Sınavlardan geçmemiş bir hayat yaşanmaya değer mi?
Değmez diyor Sokrates.
Diriler ölülerle, dürüstler ahlaksızlarla, masumlar hırsızlarla, dindarlar münafıklarla sınanıyor.
Kendi milletinin bankasını batırma cinneti, soysuzlaşmanın yeni merhalesi.
Hukuk ve kanun ise sadece insan davranışlarını konu alır.
Namuslu insanlar övülmeye başlandıysa, namussuzluk egemen değer olmuş demektir.
Hele siyasette, basında, medyada ve toplumda namuslu insanları tek tek gösterme noktasındaysanız, soysuzlaşma sel olmuştur.
Böyle bir toplumda dinden ahlaka, hukuktan demokrasiye her değer soysuzlaşmıştır.
Değerlerini ve erdemlerini kaybeden toplumlarda demokrasi nefes alamaz.
Hastalıklı bir hilkat garibesine dönüşmüştür.
Hukuk despotların kölesi olunca tasması hareket etmesine fırsat vermez.
Bataklığa tohum saçmakla zambakların endamı görülmez.
Önce zemini temizlemek gerek.
Erdemlerini kaybetmiş bir toplumda demokraside soysuzlaşmasının ilk ve açık örneği eski Yunan’dır.
O meşhur Atina demokrasisi, tiran yönetimine dönüştü.
Solon, Klistenis, Atinalı Efialtis Atina demokrasisinin gelişmesinde büyük katkı sağlamışlardır.
Lakin Pesistratus’un yönetimi ele geçirmesiyle tiranlık rejimi ortaya çıkmış,Solon'un reform çalışmalarına rağmen Atina'da da tiranlık dönemi yaşanmıştı.
Baştakilere köle sadakati ile bağlanılan iklimlerde, liderin daima şefe ve demokrasinin de diktatoryaya dönüşeceğini bize Atina gösterdi.
Milat öncesinden bahsediyoruz.
Kadim Yunan ve Roma demokrasileri böyle çöktü.
İşte bu kötü tecrübeyi gören Aristo demokrasiyi “halkın hukuk ilkelerini hiçe sayarak, sayı çoğunluğuna dayanarak dilediğini yapması” olarak tanımladı.
Bu tanım demokrasinin soysuzlaştırıldığı bugünün Türkiye’sini anlatıyor.
Çoğunluğun tiranlığını yaşıyoruz.
Demokrasinin soysuzlaşmasını önleyecek iki değer var:
Biri hukuk normları, diğeri ise toplumun vicdanı ve erdemleri.
Bu iki emniyet supabı da tahrip olduysa, zemini ve toplumu sıfırdan tekrar inşa etmeniz gerekir.
Türkiye maalesef toplumu ve estetik değerleri yeniden inşa etmek noktasında.
Memleketteki kara tabloyu bugün görüp ifade edebilen aydınlar, yarınların umut kandilleri.
Toplumdan saraya, saraydan topluma uzanan moral çöküş meddücezirlerini görebilen gözler var.
“Kara tablo” deyince Goya’yı anmamak olmaz.
Goya, saraya baş ressam olarak kabul edildiğinde mücadele gayesini daha iyi kavramıştı. Sarayda dönen entrikaları ve acımasızlıkları daha iyi gözlemliyor ve bunları tüm çıplaklığı ile tuvallerine yansıtıyordu.
Goya kadar sanatkârca olmasa da Ak Saray’ın ürettiği zulüm ve haksızlıkları gören gözler, düşünen dimağlar var.
Yarınlarda bu nefret heykellerinin yıkıldığı enstantaneleri resmeden ve nakşeden ruhları da göreceğiz.
Hepsi bir yana…
AKP sonrası çok uzun ve çileli restorasyon yılları yaşanacak.
***
TRT’nin “TMSF Bank Asya’ya el koydu” şeklindeki haberi ağır bir saldırı ve manipülasyondur.
Doğal olarak TRT yönetimi Bank Asya yönetimine karşı hukuki ve tazmini sorumluluk altına girdi.
Normal bir ülkede RTÜK’ün yüz binlerce kişinin hakkına ve umutlarına tecavüz eden TRT’yi ağır bir şekilde cezalandırması beklenir.
Ama normal bir ülkede.
Cinnet cumhuriyetlerinde değil.
Ve normal bir ülkede hukuksuz ve kanunsuz şekilde bir banka yönetimini değiştirerek görevini kötüye kullanan TMSF ve BDDK hakkında C. Başsavcılığı’nın harekete geçmesi beklenir.