Yiyin efendiler yiyin!
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
İnsanın inanası gelmiyor. Dini saiklerle siyaset yaptığı iddiasındaki muhafazakar bir parti şeffaflık paketini şimdi sırası değil diyerek ileri bir tarihe erteliyor.
Bunun Türkçesi ‘Yolsuzluklara, hırsızlıklara, biraz da biz yiyelimciliğe göz yummaya devam edeceğiz’ değil de nedir? Cumhurbaşkanına atfen söylenen ve ilgililerce yalanlanmayan ‘Şeffaflık politikasının zamanı değil. Mal bildirimini ilçe başkanı düzeyine indirirseniz bu görevi üstlenecek kişiyi bulamazsınız’ sözünü en iyimser ifadeyle izah etmeye kalksanız bile bunun karşılığı sadece ‘çürümüşlüktür’. En yetkili makamlarca ‘kitabına uydurarak yiyebilirsiniz’ fetvasından başka bir şey demek değil bu. Allah davası diye çıkılan yolda yolsuzluğunuza göz yumuyoruz fetvası çürümüşlüğün ne boyutlara vardığını da göstermiyor mu?
Şeffaflık ve hesap verebilirlik bir lütuf değil çatır çatır vergisini ödeyen her vatandaşın en doğal hakkıdır. Hem Hak hem hukuk karşısında kamu gücünü kullanan herkesin her kuruşun, her davranışının hesabını verebilecek açıklıkta olması olmazsa olmak bir gerekliliktir. Hem inandığımız değerler, hem Türkiye Cumhuriyeti kanunları, hem de evrensel hukuk kuralları bunu mutlak surette şart koşar. Çünkü devletin malı hiç kimsenin babasından kalmış bir miras değildir. Herkesin vergileriyle oluşmuş bu hazineden harcanan her kuruşta tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır. Devlet adına yapılan ihaleleri, dağıtılan rantları kendi malınızı dağıtıyor gibi dağıtamazsınız. Devlet gücünü babanızın çiftliği gibi kullanmak hem dünyada hem ahirette büyük hesabı olan bir davranıştır.
Hesap verebilirlikten kastım sadece sandıktan ibaret bir hesap verebilirlik değil şüphesiz. Hukukun suç saydığı fiilleri işleyen herkesin kanun karşısında hesap verebilmesinden bahsediyorum.
Ya ‘İmarda yapılan düzenlemelerin bu sektöre zarar vermemesi gerekir’ sözünü nasıl yorumlarsınız? Ülkenin inşaat üzerinden gerçekliği olmayan bir büyüme içine sokulmuş olması bir mesele, imar rantları üzerinden hak edilmemiş büyük paraların kazanılması da bambaşka bir meseledir. İmar planlarının sürekli değiştirilmesi, maalesef dünyanın en haksız ve en kolay kazançlarının doğmasına sebep oluyor. Bir plan ya da emsal değişikliği kimsenin çalışarak elde edemeyeceği kazançların doğmasına sebep olurken aynı zamanda diğer vatandaşlara karşı da haksız rekabetin oluşmasına neden oluyor.
Batı dünyasında siyasetin finansmanı en önemli tartışma konusudur ve Batı’da siyaset, asla bir zenginleşme aracı olamaz. Aslında dikkatlice bakıldığında İslami olanın da bu düşünce olduğunu görürüz. Hz. Peygamber (sas) ve O’ndan sonra gelen dört halife döneminde devlet erkini kullanarak zengin olmaya karşı kesin bir dikkatin olduğu ortadadır. Devlet gücünü kullananların ne denli kılı kırk yararcasına bir dikkat içinde olduğunu hepimizin bildiğini sanıyorum.
Maalesef bugün siyasete hakim olan muhafazakârlık sadece bir şekil olmaktan öteye geçemiyor. Birkaç sloganik sözden ve altına alışveriş merkezleri yapabilecekleri camiler yaptırmaktan ibaret bir muhafazakâr siyasetten söz etmek mümkün. Yolsuzluk yapmamak, rüşvet yememek, kamu malına yetim malı muamelesi yapmak, devlet yönetirken mutlak adaletle hareket etmek gibi bir Müslümanın mutlak surette dikkat etmesi gereken hususlar bugünkü AKP iktidarında kaldı mı sizce?