Tehlikeli Dönemeç
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Türkiye, Haziran’da genel seçimlere gidiyor. 2002’den bu yana tüm seçimleri AK Partikazandı ve tahminleri boşa çıkararak sandıkta bir iktidar yıpranması yaşamadı… Bugün yapılan anketlerde de AK Parti’nin oyları birinci sırada çıkıyor…
Dolayısıyla bu tabloya bakarak Türkiye’nin istikrar içinde olduğunu söylemek mümkündür... Ancak önümüzdeki seçimlere böyle bir öz güven patlaması ile gitmek Hükümet de dahil hiç kimseye fayda sağlamayacaktır. Çünkü iktidar partisinin oylarını arttırmasına rağmen,karşısındaki gruplar da bloklaşmaya ve iktidar karşıtı paydada bilenmeye başladı, hatta bu bilenme çoktan endişe verici boyutlara ulaştı…
AK Parti güçlendikçe rakiplerini de birleşmeye itiyor. Bu ittifakı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördük. Belki orada ittifak etkili olamadı, ancak muhalefetin bu işin peşini bırakmayacağı da açık…
Kısacası ortada sert ve yaygın bir kutuplaşma söz konusu. Kutuplaşmanın nerede başladığını kestirmek zorsa da Gezi Olayları’nın hızlandırıcı bir etki yaptığı çok net…
Tüm bunlardan daha önemlisi ise Türkiye’nin 17/25 Aralık Olayları’ndan sonra ciddi bir türbülansa girme riskiyle karşı karşıya oluşudur. Üstelik, bunda iç faktörler kadar dış dünyada yaşanan vahim olayların da etkisi büyüktür.
Bu bağlamda önümüzdeki aylarda yaşanması muhtemel riskleri şu şekilde özetleyebiliriz:
GÜVENLİK RİSKLERİ
Güvenlik faslında pek çok sayfa var… PKK, IŞİD, DHKP-C, faili meçhul cinayetler ve saldırılar, Suriye ve Irak sınırında yaşanan kontrolsüz geçişler, Türkiye’ye sığınan 2 milyon Suriyeli’nin neden olduğu sorunlar bunlardan sadece birkaçı…
Çözüm Süreci olarak bilinen PKK ile Hükümet arasındaki görüşmelerin sekteye uğraması ve PKK’nın Öcalan yaklaşımını aşarak şiddete ağırlık vermesi risklerin başında geliyor. Örgüt, Suriye’yi Türkiye’ye taşımaya önemli bir öncelik haline getirmiş durumda. PKK’nın çözümden anladığı ise kendi istediği gibi fiilen bağımsız, kağıt üzerinde özerk bir Kürdistan’ın kurulması… Örgüt, Türkiye’nin başının sıkıştığı bir anda bu isteklerini oldu-bitti ile alabileceği gibi, şiddet üzerinden de bunları almayı deneyebilir.
IŞİD sorunu ise bir diğer ölümcül risk. Türkiye’de pek çok kişi ciddiye almaz görünse de,IŞİD’in Türkiye’de güçlenmesi ihtimali her geçen gün artıyor. Örgüt, şimdilik Türkleri başka ülkelerde kullanıyor. Ancak bu durumun sonsuza kadar böyle gideceğini söyleyebilmek zor. İslam dünyasında oynanan Müslümanı Müslümana kırdırma formülünün Türkiye’ye taşınmayacağını hiç kimse garanti edemez.
Bir diğer yakın tehdit ise klasik adıyla Derin Devlet… Türkiye, benim deyişimle kuyruğundan yakaladığı yedi başlı ejderhayı farklı sebeplerle elinden kaçırdı. Bundan sonrasında faili meçhul bombalı saldırılar, faili meçhul cinayetler beklemek, kimse temenni etmese de gerçek dışı bir tahmin olmayacaktır. Ümit ederiz ki meşru aktörler kısa sürede milli güvenlik konularında daha geniş bir mutabakata varırlar da bu oyunlara daha rahat karşılık verebilirler.
KATI GÜVENLİKÇİ ANLAYIŞ
Güvenlik riskleri alanında değinmeden geçemeyeceğim bir diğer tehlike ise katı güvenlikçi anlayıştır...
Güvenlik riskleri arttıkça pek çok yönetim askeri ve polisiye önlemleri arttırmaya, daha çok güvenlik görevlisi istihdam etmeye ve güvenlik yasalarını sertleştirmeye yönelir. Oysa ki iş o safhaya gelince alınacak önlemler yarardan çok zarar getirir.
Güvenli ortamın sırrı devlete olan güven ve inancın yüksekliğinde saklıdır. Vatandaş polisi gördüğünde kendisini güvende hissetmiyorsa, polisin yetkilerinin artması tam tersi sonuçlar doğuracaktır.
Başka bir deyişle, güvenlik güçleri ne kadar çok sokaklarda görülürse güvenliği sağlamak o kadar zorlaşır. Yasalar ne kadar sertleşirse sertleşsin, kurumlar ve anlayışlar değişmediği sürece uygulamada sertleşme güvenliğin altını oyan en önemli unsur haline gelecektir.
EKONOMİ
Bir diğer riskli alan ise ekonomi… Dış gelişmelerin de etkisiyle ekonomideki yavaşlama istenmeyen krizlere yol açabilir. Bunları söyleyince belki bazı okurlarımız kızacak, ancak bu durumun en çok farkında olan kişiler bizzat ekonominin yönetiminde olan kişiler…
Türkiye, Ortadoğu ve Rusya-Ukrayna çevresindeki gelişmeler nedeniyle ihracat sorunları yaşıyor; petrol fiyatları ve döviz kurlarındaki dalgalanma belirsizliği daha da arttırıyor… Avrupa Birliği ekonomilerindeki krizler de Türkiye’yi olumlu etkilemiyor… İçeride siyasi ve sosyal sorunların neden olduğu karamsarlık ile dışarıdaki gelişmeler birleştiğinde kitlesel bir karamsarlığın ortaya çıktığını, bunun da ekonomiyi yavaşlattığını görebiliyoruz…
Şimdilik ekonomi, istikrarını korusa da yükselen işsizlik ve döviz kurlarındaki tırmanış gibi pek çok veriyi değerlendiren uzmanlar ekonomide çok dikkatli olunması gerektiğini hatırlatıyorlar…
En kötüsü ekonomideki inişlerin yukarıda belirttiğimiz güvenlik riskleriyle birleşmesidir... Çünkü ekonomiler büyük oranda algılardan ve korkulardan etkilenmektedir. Dışarıdaki siyasi çöküşün, içeriye sıçradığı endişesi maalesef ekonomide ani hareketlenmelere ve kalıcı zararlara neden olabilir. Ekonomideki düşüşlerin siyasete doğrudan etkisi olduğunu bilmeyen yok gibi. Dolayısıyla ekonomideki çöküşlerden siyasi rant uman aktörler bahsettiğimiz riskleri daha da arttırabilir.
DIŞ DÜNYA
Son olarak, dünyanın en son hali de yukarıda bahsettiğimiz risklere yardımcı olmuyor, Türkiye’nin işini kolaylaştırmıyor. Suriye, Irak ve Ortadoğu’nun gerisi şiddet, çatışma ve siyasi kutuplaşmalar ile Türkiye’nin risklerini daha da arttırıyor. Diğer taraftan Avrupa Birliği ile de istediğimiz bir düzeyde bir ilişkiye sahip olduğumuz söylenemez. İslam karşıtlığı ve diğer önyargılar Türkiye’nin Arap Baharı öncesinde kullandığı medeniyetleri yakınlaştıran ülke imajına zarar veriyor…
Ukrayna’da süren iç savaş, Rusya’nın bölgede hâkim olma çabaları, Irak ve Suriye’de Batı’nın yeniden şekillenen Kürt siyaseti, İran-ABD yakınlaşması ve daha pek çok gelişme Türkiye’ye dış dünyada da ciddi sorunlar üretebilmektedir.
SEÇİMLER
Özetleyecek olursak Türkiye, tarihinde pek az dönemde yaşadığı bir süreci yaşıyor… Toplumsal kırılma ve kutuplaşmanın istenmeyen düzeyde olduğu bir yılda genel seçimlerin yapılıyor olması hiç kuşkusuz riskleri daha da arttıracaktır. Seçimlerin rekabet ortamı doğal olarak daha az anlayışlı bir topluma ve siyasilere neden olabilir. Bu nedenle Türkiye, en kötü senaryoyu hesaba katarak önlemlerini almak zorundadır. Bu önlemlerin başında ise toplumsal mutabakat alanını genişletmek gelmektedir.