Sokakta yürümeyi ne zaman yasaklayacaksınız?
Mehmet Kamış 01 Ocak 1970
Gaziantep’te bir grup küçük esnafın seslerini duyurabilmek için vilayete kadar yürümek istemesine polisin verdiği tepki, Türkiye’nin psikolojisini göstermesi bakımından çok önemli bir prototip olarak karşımızda duruyor.
Sanayi sitesinde ihaleye girmelerine rağmen dükkan alamayan, devleti ya da hükümeti yıkma(!) gibi hiçbir art niyet taşımadığı her halinden belli olan bir grubun, ses duyurma çabasına kocaman bir gaz makinesiyle ve ‘sık ulan sık’ diyerek karşılık vermek, yeni Türkiye’nin halini gözler önüne seriyor.
Daha demokratik, daha özgür bir ülkenin hayalini kurduğumuz 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi, Türkiye’de tarihin en büyük yolsuzluklarının, hırsızlıkların, anti demokratik uygulamaların, fişlemelerin ve cadı avının yaşanacağı söylense kim inanırdı? Avrupa standartlarında bir demokrasiye ulaşmayı hayal ederken, 12 Eylül Anayasası’nı mumla arayacaksınız, deselerdi kesinlikle inanmazdık. En küçük itiraza ‘sık ulan sık’ diye karşılık verildiği, küçücük çocukların attığı ‘tweet’ten dolayı tutuklandığı bir ülke haline geldik. Korkarım yaşanan kötü gidiş, burada da durmayacak. Görünen o ki her geçen gün işler sarpa sarıyor, içinden çıkılmaz bir hale dönüşüyor. Bugün geldiğimiz noktada neredeyse aklını yitirmiş, sadece refleksleriyle tepki veren birileri tarafından yönetiliyor ülke. Ve o yöneticiler, neredeyse sokakta yürümeyi bile yasaklayacak.
Başbakan Davutoğlu, hem İstanbul’un tarihî alanlarının talan edilmesine göz yumuyor hem de mikrofonlara hamasi nutuklar atıp bu kentin medeniyetimiz için ne kadar önemli olduğundan dem vuruyor. Bir yandan yeni iç güvenlik paketini çıkartmaktaki kararlılığını dile getiriyor bir taraftan da demokratik, insan merkezli bir anayasa yapmak istedikleri sözüne inanmamızı bekliyor.
Bizim gördüğümüz her geçen gün baskıyı artıran, her fırsatta sopayı çıkartan devletin eski günlere rahmet okuturcasına yeniden hortlamış olduğudur. Ancak daha çok baskı yaparak, daha devletçi yasalar çıkartarak, en küçük itiraza kurşun sıkarak yönetmeyi kolaylaştıramazsınız. Ne kadar çok baskı yaparsanız millet o kadar size itaat eder hale gelmeyecek. Tam tersine yetkilerinizi artıran yasalar yaptığınızda daha yönetilmez bir ülkeye dönüştüreceksiniz Türkiye’yi.
Bu iş böyle gitmez! Milletin bankasına çöküyorsunuz, hırsızları yakalayanları, bu ülkede ne oluyor diye soranları tutukluyorsunuz, sonra bu yaptıklarımızı nasıl protesto edersiniz diye insanları gözaltına alıyorsunuz. Yağmur, kar demeden mazlumlara yapılanları protesto etmeyi suç sayıyorsunuz.
Vatandaşları fişlediğiniz için, mallarına çöktüğünüz için, insanları kanunların yazmadığı sebeplerden suçlu ilan ettiğiniz için, cadı avı yaptığınız için, siyasi hesaplarınız yüzünden hakkı, adaleti, hukuku, kanunları askıya aldığınız için yargılanacaksınız. Hem hak katında olacak bu yargılanmanız hem de hukuk karşısında. İnsanları fişleyerek açıkça anayasal bir suç işliyorsunuz. Bugün fiilî durum meydana getirerek yaptıklarınız size ve yandaşlarınıza normal gelebilir ancak şartların ilk normalleştiği vakitte bütün bunların hesabı sorulacak. Hırsızlığı, yolsuzluğu ve zulmü örtmek için mümin insanlara söylediğiniz çirkin sözlerin, gayri kanunî, gayri ahlakî uygulamalarınızın yanınıza kâr kalacağını mı düşünüyorsunuz? Siz öyle zannetmeye devam edin. Tarih farklı şeyler anlatıyor bize.
İçinde vicdan kırıntıları taşıyanlar; dönüp bir kere nereye gittiğinize bakın, bir de ülkeyi nereye götürdüğünüze...