« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Şub

2015

Askerle yer değiştiren yeni vesayetçi yapı…

Lale Kemal 01 Ocak 1970

İktidarın, Gezi olaylarından başlayıp 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarını kapatmak adına devam eden toplumu zapturapt altına alma politikaları, tüm muhalif kesimlerde doğal olarak bir korku iklimini çoktandır yaratmış bulunuyor.Korkular, sahici, yanlış algılardan kaynaklanmıyor.

Çok tartışmalı iç güvenlik paketi daha çıkmadan dahi, bir kameraman, polisin yol kesip arama yapması sırasında, haberlere göre, tansiyon hapını bile almasına izin verilmemesi sonucu ölüyor. Dün internet sitelerine düşen, bugün de gazetelerde yer alan bir fotoğrafa baktınız mı? Bir polis, Gaziantep’te, belediyeyi protesto eden esnafa, biber gazı sıkıp sıkmamakta tereddüt eden bir diğer polisi, ensesinden yakalamış, “Oğlum sıksana, sık lan sık” diye bağırıyor. Meslektaşının, vatandaşa gaz sıkması için ensesine yapışan polis ile tam karşısında fotoğraflanan polisin yüz ifadesine bir bakın, çok açık bir nefret, öfke duygusu hakim, hem de meslektaşına. Bu nefret duygusunun, vatandaşa bin beter yansımakta olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Polisin, iç güvenlik paketi çıktığında daha neler yapacağını varın siz düşünün.

Bir TV kanalındaki Arka Sokaklar dizisinde, polis rolündeki oyuncunun, olası suçlu rolündeki oyuncuya, “lan” diye hitap ediyor olması, nasıl bir kültüre sahip olduğumuzu da gösteriyor.

Diğer yandan, dönemin başbakanı iken şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Gezi eylemlerinde, orantısız güç kullanan polisleri, “destan yazdılar” diye taltif ettiği bir Türkiye’den bahsediyoruz.

Oysaki polisin, şiddet kültüründen arınması, gerçek suçluyu ayırt edebilecek kapasiteye ulaşması, medeni ülkelerde olduğu gibi bireylerin temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermesi gerektiğine dair onlarca yılı bulan eğitimden geçtiklerini biliyoruz. Şimdi amir konumunda olan ve genç nesil polislere, aldıkları bu eğitimlerle yol gösterici olduklarını düşündüğümüz polislerin çoğu, yaratılan hayali bir düşmana karşı mücadele bahanesiyle ya tutuklandılar, ya mesleklerinden atıldılar ya da gözaltı tehdidiyle sindirildiler.

Polis, tıpkı ordu gibi kontrol edilemeyen bir güce dönüştürülüyor. Kontrol edilemeyen güç, üzerinde hiçbir demokratik denetim mekanizması olmadığından dolayı keyfi uygulamalara açık bir güç anlamına gelir. Oysaki görevi gereği silah taşıyan bu güçler üzerinde, demokratik toplumlarda olduğu gibi denetim mekanizmalarının çok iyi çalıştırılması gerekir. Aksi, kontrolsüz güç haline getiriliyor olmalarından dolayı asayiş olayları tırmanır, ülke güvenliği riske girer.

Polisin aşırı güçle donatılıyor olması buna mukabil üzerindeki yargı denetiminin, Gezi davalarında da gördüğümüz üzere çalıştırılamıyor olması, keza yargı erkinin yürütmeye bağlanmış olması, istihbarat örgütünün denetimsiz bırakılması gibi yasal tedbirlere bakıldığında, Türkiye’de artık askeri vesayetin yerini çoktandır iktidarın aldığını söylemek mümkün.

Polis, yani güvenlik güçleri, istihbarat, yani MİT, yargı, işadamları, bürokratlar, ordu ve gazetecileri içine alan ve hepsinin tek bir merkezden yani tek kişi tarafından sıkı kontrol altına alındığı, “sadakat” temelli dikey bir yapı ya da piramit oluşuyor. Ne var ki, geçmişte olduğu gibi böyle bir yapının, devlet içinde devlet haline gelecek potansiyeli içinde barındırıyor olması gibi bir risk var.

Batılı müttefikler, Türkiye’deki yapıyı yarı otoriterliğe kayış olarak tanımlıyorlar. Ancak böyle bir sistemin, NATO üyesi Türkiye’nin Batı ile kaynaşmış ilişkileri ve halkın, kesintilere uğramış olsa da demokrasinin kimi nimetlerinden az çok yararlanıyor olması gibi faktörlerden dolayı ilelebet sürmeyeceği kanaatini taşıyorlar.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 127423

ulkucudunya@ulkucudunya.com