« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Şub

2008

Ulus Devlet aşındırılırken...

HASAN ÜNAL 12 Şubat 2008

Sorunlar oldukça fazla ve bir kısmı içinden çıkılmaz hale geliyor. Özellikle bölücülük tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. AB adına yapıldığı söylenen ‘reformlar’ (!) devam ederse ‘Allah Türkiye’nin sonunu hayır etsin’ demekten başka çare kalmayacak.


Adına ‘reform’ ya da ‘demokratikleşme’ (!) denilen girişimler ulus devleti tahrip etmek amacıyla önümüze getiriliyor. AB müktesebatı ile alakası ya yok ya da zorlama. Vakıflar Yasası bunlardan biri. Patrikhane ve azılıklara ilişkin talepler bir başkası. Bütün bunlar yan yana getirilip, ulus devleti tahrip etme girişimleriyle birleştirilirse, çok tehlikeli bir kırılma noktası üzerinde olduğumuzu daha iyi görürüz.

Bölücülük Azdı

TÜRK Silahlı Kuvvetleri PKK’yı hırpalamak için canhıraş bir çaba içerisinde. Irak’ın kuzeyine yapılan hava akınları sürdürülüyor. PKK teröristleri sinmişlik psikolojisi içerisine girmiş durumdalar. Telefonla konuşmaktan korkan teröristlerin, bir yandan ABD’nin öte yandan da Irak’ın kuzeyindeki kukla yönetimin kendilerini sattıklarına inanmaları boşuna değil.

Hava harekâtının Lantern sistemi ile zifiri karanlıkta icra edilmesi, ay ışığı dahi olmayan gecelerde yapılması teröristlerin hem psikolojisini bozuyor hem de güvendikleri dağlara kar yağdığı duygusunu geliştiriyor.

Ancak bütün bunlar bölücülüğün siyasi alanda kuvvetlenmesine mani değil. Özellikle AB ‘reformları’ adıyla devreye sokulan paketler ve uygulamalar sonucunda bölücülük kelimenin tam anlamıyla azdı. Son olarak DTP’lilerin, TSK’nın operasyonlarını durdurmak maksadıyla giriştikleri tahrik eylemleri bunun bir göstergesi.

Kaldı ki, bölücülüğün tek kaynağı DTP ve PKK değil. Kendilerine İslami demekle birlikte İslami bir tarafları kalmamış gruplar da yaygın bir şekilde bölücülüğe çanak tutuyorlar. İslami dayanışma ruhunun etnik terörü ortadan kaldırmak için kullanılması lazım gelirken, bazı güya İslami yayın organları PKK ağzına yakın yayın yapıyorlar.

Öte yandan

ULUS devlet bir yandan bölücü projelerle bir yandan da AB paketleriyle aşındırılıyor. AB’nin İlerleme Raporlarına giren Vakıflar Yasası talebi tekrar Meclis gündeminde. Daha önce Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bir daha görüşülmek üzere Meclis’e gönderilmiş olan yasa, noktasına virgülüne dokunulmadan Meclis Komisyonu’ndan geçti ve Genel Kurul’a geldi. Bu hafta yetişmezse önümüzdeki hafta Genel Kurul’da ‘kabul edenler’, ‘etmeyenler’ usulüyle oylanıp yasalaşması bekleniyor.

Vakıflar Yasası’na neden ihtiyaç duyulduğu önemli bir soru. Bunun neresine ‘reform’ denilebileceği ise ayrı bir soru. Aslında Türkiye’de medeni kanunun kabulünden bu yana vatandaşlık esasına göre kurulan vakıfların mensuplarından böyle bir talep gelmediği ortada. Bu kanunun, Osmanlı’dan devralınan vakıflardan Müslümanlara ait olanlara bir faydası olmayacağı da açık. O halde bunu kim istedi ve yasa neden çıkarılıyor?

Bir önceki Cumhurbaşkanının hukukçu titizliği ile ele alıp, Lozan’a aykırı hükümler içerdiğini belirterek Meclis’e yeniden görüşülmek üzere gönderdiği dikkate alınmadan, taslağın, noktasına virgülüne dokunmadan Komisyon’dan parti disipliniyle geçirmek ve Genel Kurul’a göndermekte sergilenen acelenin gerekçesi ne?

Konuyu yakından takip eden Eski Bakanlardan Sadi Somuncuoğlu Beyefendi’nin dünkü Yeniçağ’da bu yasayla ilgili olarak hükümete ve AKP polit bürosuna yönelttiği soruların hepsi konunun uzmanı Doç. Dr. Ali Akyıldız tarafından da dile getiriliyor. Bu, kelimenin tam anlamıyla bir tasfiye yasası. Hukuk sistemimizin yani devletin tasfiyesi yolunda önemli bir girişim olacak.

Bu yasa ile ne trafik sorununun çözümü konusunda her hangi bir olumlu gelişme yaşanacak ne işsizliğin çözümüne pozitif bir katkı sağlanacak. Türkiye’nin hayati dış politika konularında Türkiye’nin lehinde bir gelişme elde edilmesi de mümkün değil, bu yasanın kabulüyle. O halde neden, neden ve neden?

Patrikhane ile ilgili olarak Karamanlis’in Türkiye’de iken dile getirdiği taleplerle, AB İlerleme Raporları’nda yer alan azınlıklar yaratma girişimleri yan yana getirildiği zaman, birkaç yıl sonra şöyle bir Türkiye ile karşılaşmamız kuvvetle muhtemel.

Patrikhane AKP hükümeti tarafından ‘Ekümenik’ olarak kabul edilmiş. Ruhban Okulu, Patrikhane’nin istediği ve devlet içinde devlet anlamına gelen yeni bir mevzuatla öğretime başlamış. Öte yandan Vakıflar Yasası’nın uygulamaya girmesiyle Patrikhane ve diğer azınlık vakıfları milyar dolarlık mal varlıklarına ulaşmışlar.

Yabancı vakıflar Türkiye’de misyonerlik ve bölücü faaliyetlere destek vermek amacıyla fink atıyorlar. Ve bölünme süreci ulus devlet kavramının anayasada epeyce sulandırılmasıyla resmileşmiş veya resmileşme yolunda. Bu gidişatın bu millete, İslam dinine ve hatta AKP’ye ne kazancı olacak? Nedir bu iş? Bu toplu çılgınlık mı? Yoksa bilmediğimiz işler mi var?

Ziyaret -> Toplam : 125,07 M - Bugn : 95709

ulkucudunya@ulkucudunya.com