“Gecekondu”nun kral daireleri
Saygı Öztürk 01 Ocak 1970
Recep Tayyip Erdoğan, devletin milyonlarca lirasına, Atatürk‘ün millete armağan ettiği Atatürk Orman Çiftliği’nin arazisine kıydı ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı yaptırmakla kalmadı, kanun-nizam dinlenmeden en az 250 odalı olduğu belirtilen ikametgah daha yaptırdı. Bunları gölgelemek için yanına cami ve kütüphane yaptırılıyor.
Bakmayın oraya resmi adıyla “saray” denilmesine… Kanuna uyulmadan yaptırılan yer tam anlamıyla “gecekondu” statüsünde… Yani, ülkenin cumhurbaşkanı yasalara uymadı, kendisine devasa bir gecekondu yaptırdı. Bu konuyu en iyi TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ertuğrul Candaş anlatıyor:
Böyle gecekonduyu sevsinler
“Mevzuata göre ‘kaçak yapı’, kanuna ya da ruhsat ve eklerine aykırı bir şekilde kendi arazisinin üzerine yapılan yapılara denilir. ‘Gecekondu’ ise mevzuata bağlı kalınmaksızın, başkasının arazisine, sahibinin izni alınmadan yapılan yapılara denir.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın inşa edildiği taşınmazda, Atatürk Orman Çiftliği’nin (AOÇ) mülkiyeti de var. Yani taşınmazın tamamı devletin değil. AOÇ kendi kendine, mülkiyetinin devrini devlete veremiyor. Çünkü AOÇ Yasası’nın 10. maddesine göre devir izni ancak ve ancak TBMM’den çıkarılacak kanunla verilebilir.
‘Gecekondu’, ‘kaçak yapı’dan daha alt seviyedir. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın gecekondu olmaktan kurtulup kaçak yapı statüsüne çıkabilmesi için bu arazide AOÇ ye ait olan alanın da devlete mülkiyet devrinin bir yasa ile yapılması gerekir. Ancak o zaman, bu yapı gecekondu olmaktan kurtulup, kaçak yapı statüsüne çıkar.”
Yasaları incelediğimizde
1966 yılında yürürlüğe konulan 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 2. Maddesi’nde gecekondu tanımı şöyle yapılmış: “İmar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde sahibinin rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar.”
Mahkeme kararlarıyla iptal edilen planlar ortadayken, “imar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınarak” böyle bir yapı yapılması mümkün değil. Tapusu Orman Genel Müdürlüğü’ne, bir bölümü belediyeye ait olan araziler saray için verilebilir. Ama bu alanda AOÇ’ye ait mülkiyet vardır. Yani, bu alanın tamamı hazineye (devlete) ait değildir.
AOÇ’ye ait bir mülkiyetin devlete geçmesi, AOÇ’nin kuruluş yasası olan 1950 tarihli 5659 sayılı Kanun’un 10. Maddesi’ne göre, ancak ve ancak özel bir kanun ile TBMM’den “izin” alınmasına bağlıdır. Böyle bir yasa henüz çıkmamış olduğuna göre, “izin” alınmamış, mülkiyet devri de yapılmamıştır.
Dolayısıyla, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda yapılan gecekondu tanımı, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı”nın kanuni statüsünün bu haliyle bir gecekondu olduğunu ortaya koyuyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün, “bu arazide, AOÇ’nin mülkiyeti olup olmadığını açıklaması” Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hukuki statüsüyle ilgili tartışmalara açıklık getirebilecek .
Başka ne yapılabilir? AOÇ arazisi kanunla saray yapımına devredilmediğine göre, AOÇ yönetimi, sarayın “şu kadarlık bölümü benimdir” diye anlaşma yapabilir. Böyle bir anlaşma da yok. Belediye mevzuatını iyi bilen Recep Tayyip Erdoğan, gecekondunun nasıl gecekondu olmaktan çıkarılacağını iyi biliyor olabilir. Ama Atatürk Orman Çiftliği’nin ayrı ve özel bir yasası olduğunu unutmamalı.
Sarayın eklentilerinin yapımı da tamamlansın, anlaşılıyor ki onlar için gerisi kolay. Atatürk‘ün mirasını da, adını da yok ediyorlar. Hem de kanun, nizam dinlemeden…
Yüzme havuzlu, hamamlı, saunalı
Mimarlar Odası Ankara Şubesi yöneticileri, meslek onuruyla hareket ediyor, kolay kolay bir çok kuruluşun cesaret edemediği konulara giriyor. Bugün, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın durumuyla ilgili ne öğrenilebilindiyse hemen hepsi odanın Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve arkadaşlarından öğrenildi. Hemen her çarşamba günü “vay be!” dedirten yeni bir bilgiye daha sahip olduk.
Kuşkusuz oda başkanı ve arkadaşlarının bu cesur adımları “yüksek katlarda” büyük rahatsızlık yaratıyor. O yüzdendir ki, Koruma Kurulu toplantılarına alınmıyorlar, toplantıda alınan kararları bile öğrenemiyorlar. Kaçak ve gecekondu statüsünde olan sarayın hemen her şeyi için dava açtılar.
Bugüne kadar açılan dava sayısının 47 olduğunu öğreniyorum. Ama son dönemlerde oda yöneticilerine karşı öyle bir tutum takınmışlar ki, yazılarına cevap verilmiyor, sarayın ruhsatının iptali için açtıkları dava için bile “sizin ehliyetiniz yok” deniliyor. Oysa, Anayasa’dan kaynaklanan yetkilerinin olduğunu, Danıştay kararıyla ortaya koyuyorlar.
Siz, Cumhurbaşkanı’nın sarayının yanında yapılan konutunun en az 250 odalı olduğunu, içinde kral daireleri, 80 metrekarelik yüzme havuzu, buhar odaları, saunalar, hamamlar, suit odalar bulunduğunu, alabildiğine lüks donatılmaya başlandığını açıklarsanız tabii ki sizi susturmak isterler…
Suskun toplumun susmayan, gerçekleri ortaya koymak için candan çalışanlarını unutmayalım. Böyle dönemde sessiz kalan, dönem değiştiğinde kahramanlığa soyunanları biliyoruz…