« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Şub

2015

Sahte diplomalı ekonomi bakanı

Soner Yalçın 01 Ocak 1970

Bloomsbury Grubu…
Bazı İngiliz yazarlar, sanatçılar, filozoflar ve aydınların oluşturduğu bir gruptu.
Çoğu Cambridge Üniversitesi mezunuydu.
Burjuva ailelerinin çocuklarıydı ama çürüme olarak değerlendirdikleri burjuva hayat tarzını toptan reddeden solculardı. Fakat eylemci/aktivist değillerdi.
1912’de perşembe günleri bir araya gelen ekip, daha sonra birlikte yaşamaya başladı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ünlendiler. 1930’lardan sonra dünyayı derinden etkilediler.
Grubun 10 kişilik çekirdek üyesi vardı:
Yazar Virginia Woolf, Siyaset Kuramcısı Leonard Woolf, Sanat Eleştirmeni Clive Bell, (Virginia Woolf’un kızkardeşi) Ressam Vanessa Bell (Oğulları Şair Julian Bellİspanya İç Savaşı’nda 1937’de faşistler tarafından öldürüldü), Yazar E. Morgan Forster, Ressam Roger Fry, Ressam Duncan Grant, Gazeteci-Yazar Desmond MacCarthy, Yazar Lytton Strachey ve ekonomist John Maynard Keynes (lakabı Pozzo idi)…
İçlerine kimseyi pek almaya gönüllü değillerdi. Bu nedenle Keynes’in eşi Rus balerin Lydia Lopokova isteksizce kabul edildi. (Picasso resimlerini yapmıştır.)
John M. Keynes (1883-1946)…
Adını anımsamışsınızdır; son günlerde AKP çevrelerinin ismini sıkça telaffuz ettiği iktisatçı. K.Marks ve A.Smith‘ten sonra dünyada en çok bilinen ekonomist. İkisinin de yolundan yürümedi; iktisat biliminde bir “orta yol” buldu…
Evet, yazıya bu girişi yapmamın nedeni de Türkiye’deki Keynes gündemi:
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, faiz-enflasyon ilişkisi konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt verirken, “O zaman Keynes’in kitaplarını yakalım” dedi.
Yanıt AKP’nin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’den geldi: “O hâlâ Keynes’te mi kalmış, hâlâ yakmamış mı o kitapları.”
Bir polemik olacak ve Erdoğan olmayacak! Gerçi ne dediği pek anlaşılamadı ama şöyle konuştu: “Keynes’le, Smith’i vurdurmak suretiyle bir yere varamazlar!”
Herhalde… Mealen demek istiyor ki, “bırakın bu gavur iktisatçıları, ekonomiyi en iyi ben bilirim!”
Sen neymişsin be abi!..

“Kapitalizmin tamircisi”

Bloomsbury Grubu’nun üyesi Keynes’in dünyada tanınır olmasına ilk, 1929 büyük ekonomik krizi neden oldu. Ve…
Bugün olduğu gibi, ekonomide ne zaman durgunlukla mücadele gündeme gelse akla hep Keynes geldi!
Çünkü o, ekonomiye para ve maliye politikalarıyla müdahaleyi savundu.
Çünkü o, krize giren-durgunlaşan ekonominin kendiliğinden eski haline gelmesinin imkansız olduğunu belirterek, “devlet müdahalesini” savundu.
Yani; istihdamın, paranın ve faizin yeniden “genel teori”sini yaparak klasik iktisatçılardan yolunu ayırdı.
Yani; vahşi kapitalizmin bir aldatmaca olduğunu ispatladı. (Nitekim”her şeyi piyasa belirler” diyen vahşi kapitalizmin/neoliberalizmin “Kabesi” ABD, 2008 kriziyle batan banka ve finans kurumlarını kurtararak Keynes’in haklılığını yine ispatladı!)
Keynes, sosyal demokrat ekonomistlerin piri’dir! Kapitalizm içine gömülmüş “sosyalizm”dir!
Uzatmayayım; 2008 kriziyle birlikte Batı tekrar “kapitalizmin tamircisi” Keynes’e sarıldı. Bu konuda Batı’da çok tartışma yapılıyor; “devletin tekrar serbest piyasaya girdiğini” yazıyorlar… (AKP’nin Ekonomi Bakanı Zeybekci ise Keynes’in kitaplarını yakmayı savunuyor! Aslında Zeybekci bir ezberi tekrarlıyor; “Keynesian Revolution”(Keynes Devrimi) 1950’li ve 60’lı yıllarda Batı’nın altın günler yaşamasına neden oldu. 1970’lerde (özellikle petrol kriziyle) ekonomileri durgunluğa girince, (sosyal demokratlar da dahil) Batı, 1929 krizini unuttu ve tekrar “muhafazakar devrim”dedikleri vahşi kapitalizm/neoliberalizm ipine sarıldı. Fakat hayat 2008 kriziyle, Keynes’i tekrar gündeme getirdi! Şimdi… AKP’nin Bakanı Zeybekci’ye yanıt vermeye gerek var mı; İngiltere South London College’de ekonomi eğitimi aldığını özgeçmişine yazdı; sonra bunun gerçek olmadığı anlaşılınca, özgeçmişinden çıkarttı!..)
Devam edelim…

Hırsızlık çeşitleri

Başkanlık Sistemi ve Merkez Bankası tartışmalarının bilinçli olarak Erdoğan tarafından çıkarıldığını; ekonomik krizin suçunu “çok başlılığa” (Ahmet Davutoğlu‘na ve Ali Babacan-Mehmet Şimşek itibarıyla Erdem Başçı’ya) atacağını yazmıştım. Göreceğiz…
Bu meselenin siyasi yönü…
Bir de meselenin ekonomik yönü var:
Eğer bir ülkede Merkez Bankası tartışması varsa o ülkede ekonomik kriz vardır. Çünkü…
Merkez bankaları dünyanın gündemine ne zaman geldi biliyor musunuz; 1929 büyük ekonomik kriziyle!
Biliyoruz ki; 2008’deki dünya ölçeğindeki finansal kriz genel olarak 1929’dan bu yana kapitalizmin yaşadığı en ciddi kriz.
Biliyoruz ki; 2008 krizinin, 1929 kadar ciddi bir depresyona yol açmamasının asıl sebebi, merkez bankalarının finansal sistemin çökmesine izin vermemeleriydi. Gerekli likiditeyi yaratarak çöküşü durdurdular. Bu, merkez bankalarının işlevinin eli kolu bağlı olamayacağını gösterdi.
1929 krizinde ise, merkez bankaları bugüne kıyasla çok önemsiz bir role sahipti. Zor durumdaki bankaları kurtarmayı reddederek krizi derinleştirmişlerdi.
Bugün anlaşılıyor ki; finansal krizden kurtuluşun en son çaresi merkez bankasıdır ve eğer ülkenin güçlü bir merkez bankası yoksa, kurtuluş yoktur.
Merkez bankasının zayıflığı, kime, hangi tutarda, hangi vadeyle ödünç verileceğini belirleme konusunda yetkilerinin sınırlandırılmasıdır.
Merkez bankasının en önemli ve birincil görevi, finansal sistemin istikrarını sağlamaktır. Nokta…
Peki…
Bugün siyasetin gündeminde merkez bankası olmasının bir başka sebebi olabilir mi?Erdoğan’ın sözlerini önceden bilerek kimler dolar aldı acaba? Kimler borsa’dan çıktı?
17-25 Aralık hırsızlıkları başka yöntemlerle de yapılıyor olabilir mi?
Bilemedim..!

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 125973

ulkucudunya@ulkucudunya.com