Durmak yok, zulme devam!
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Hayatta paralellikler çok da…
En büyüğü zalim ile zulüm arasında…
Bunu en iyi ifade eden söz “zulmün artsın ki zevalin tez gelsin.”
Aynı konudan, davadan defalarca beraat etmiş insanları tekrar tekrar içeri aldırmak zulümdür fakat daha çok zalimin niteliğini ifade eder.
Neyse, Allah büyüktür.
Bu sürecin dersi de büyük.
İçeri alınan polis eşinin söylediklerini duydunuz mu?
“Bize ancak bu dünyayı zindan edebilirler. Zaten biz bu dünyaya talip değiliz.”
İşte irade bu.
- Bu iradenin karşısında ne var:
- Hırs, kin, nefret, intikam.
- Ne için?
- Dünya için!
Dünya öyle bir meta ki, sen ona ne kadar sahip çıkarsan, o seni daha fazla terk eder!
Nitekim öyle de oluyor.
Durmak yok zulme devam.
Nasılsa, zulüm ile abad olanın ahiri berbat oluyor!
Hey siz uçaktakiler! Bırakın çanak soruları, esasa gelin…
Devletluların uçağına binip onlarla poz vermek moda oldu.
Bu durum, eskiden de böyle oluyordu ama hiçbir zaman bugünkü gibi tek taraflı ve çirkin olmuyordu.
Her seferinde aynı tipler, her seyahatte aynı pozu veriyorlar.
Güya düşman çatlatıyorlar!
Çoğu da nasıl bir psikolojik savaşın aleti olduklarının bilincindeler ha…
Reis ortada, masanın iki yanına dağılmış fakat tek tip 8-10 gazeteci hep beraber objektife bakarak “cheese” diyerek aynı pozu veriyorlar.
Patron kendi mensuplarıyla yazı işleri toplantısı yapıyor.
Söyledikleri de ertesi gün kendi gazetelerinde aşağı yukarı aynı cümlelerle manşet oluyor.
Kendin çal kendin oyna!
Hey uçaktakiler, sizden biriniz Sayın Cumhurbaşkanı’na “Efendim, neden hep böyle biz bizeyiz? Neden burada diğer gazeteciler yok.
Yoksa onların karşısına çıkmaktan korkuyor musunuz” diye sorsun.
Uçağa binme sevdalısı değiliz elbette.
O uçakta bizim vergilerimizin de payı var fakat buna rağmen uçak sizlerin olsun, biz yeryüzünde de sorabiliriz soracaklarımızı…
Yeter ki embedded arkadaşlardan başkasının karşısına çıkma cesareti gösterilebilsin.
Yoksa Cumhurbaşkanı’nın uçağına binip her seferinde aynı pozu verip hiç haber vermemek bizim mesleki kariyerimize bir şey kazandırmaz, bundan emin olabilirsiniz! Ayrıca, Kolombiya, Meksika, Küba görmediğimiz yerler de değil.
Patronun gazetesi New York Times eki verince sorun olmuyor da…
Fethullah Gülen dünyaca ünlü bu gazetede bir makale yazınca mı sorun oluyor?
Kaldı ki kim New York Times’da yazmak istemez ki?
Başbakan Davutoğlu New York Times’a yazmış mesela. Tarih 26 Mayıs 2010. Abdullah Gül yazmış. Tayyip Erdoğan yazamamış.
Neyse… Şimdi devletlular kendilerine mubah ya da helal gördüklerini niçin Fethullah Gülen’e haram görüyorlar?
Sözlerine bakılırsa, bunun sebebi onun hoca olması, çünkü “Hocanın ne işi olur New York Times’la” filan diyorlar.
Şimdi soralım: Bir hocaya, din alimine haram olup da bir başbakan, bir cumhurbaşkanına helal olan tek bir şey söyleyebilir misiniz?
Yahu bu nasıl anlayış, laikçiler din ve devlet işlerini ayırıyordu, siz onları da geçtiniz, din ve yazı işlerini bile ayırıyorsunuz.
Türkiye’de New York Times’ın ekini yayınlayan gazete Sabah Gazetesi’dir.
Merak edip bakıyordum Sabah’ın New York Times ekine. Alakasız bir sürü yazı vardı. Şaka yapmıyorum, bir defasında bu gazetenin manşeti “Galapagos adalarındaki ispinoz ya da sümsük kuşlarının geleceği”ydi.
Neyse… İnsanlar işte böyle adım atıyorlar zalimliğe… Kendileri için meşru gördüklerini başkaları için gayrimeşru görmeye başlayarak…