MHP “Vakıfları” mahkemeye götürüyor
METİN ÖZKAN 19 Şubat 2008
AB lokomotifi iki ülke... Fransa ve Almanya... Ağız birliği içinde, “Türkiye AB’ye tam üye olamaz” diyerek şartlı bir imkan bahşediyorlar:
“Belki özel bir statüyle bağlanabilir...”
Neymiş efendim o şart?
Fener Rum Patrikhanesi “Ekümenlik” hakkına sahip olmak istediği için bizlere “Patrikhanenin ekümenikliğini tanıyıp, Ruhban Okulu’nu açın” talimatı veriliyor.
Bu ne demek?
Müslüman olan bir ülkede Hıristiyan Ortadoksları’nın merkez oluşturması demek!
Her şeye rağmen yapılan dayatmaları görmezden gelip kolları sıvıyoruz.
Ne için?
AB’nin talepleri doğrultusunda azınlık tarifi ve azınlık hakları sınırının daha açık hale getirilmesi için...
10’uncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Nejdet Sezer’in devlet ve milletin başına sarılmaya çalışılan yıllar sürecek bir tartışmayı önleyip “Lozan’ı deldiği” gerekçesiyle veto ettiği Vakıflar Yasası için...
AB macerası uğruna Türk Milletinin genleriyle oynama pahasına bu yasayı çıkarmak için....
Kendi ülkemizde
azınlık mı olacağız?
AB dayatmaları ile Türkiye’deki Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıklara ait 160’ın üzerindeki cemaat vakfına yeni yasa ile ‘1923 Lozan Anlaşması’nın ötesinde daha büyük haklar veriliyor.
Yabancı vakıflara çok geniş yetkiler tanıyan yasayla azınlık vakıfları hayır işlerinin yanı sıra dini, siyasi, kültürel ve eğitim faaliyetlerini serbestçe ve denetim olmadan yerine getirebilecek.
Türkiye’de yabancı vakıflar, Bakanlar Kurulu’nun izniyle 30 hektara kadar gayrı menkul alabilecekleri gibi, vakıf kurmak için izin veya onay gerekmeyeceğinden, isteyen istediği kadar vakıf kurup, istediği kadar toprak alma imkanı yakalayacak.
Yani, dışarıdan kaynak aktarımı serbest olduğu için ne 30 hektarla sınırlama ne de karşılıklılık ilkesinin bir anlamı kalacak.
Özetle vakıflar, yalnızca hayır amacıyla topluma hizmet etmek için oluşturulmuş sivil toplum kuruluşları olması gerekirken, ticaret yaparak ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni hak ve ayrıcalıklar tanınan ticari kurumlar olacak.
Endişem açıktır.
AB ve ABD’nin dayatmaları ile çıkartılan yasalar bu gidişle milli kimliğimizi, dini kimliğimizi ve ahlaki değerlerimizi bizden alıp sosyal yapımızı kolaylıkla değiştirebilir.
Neler olacak neler!
BİR kere, gizli kapaklı yürüttükleri misyonerlik faaliyetlerini şimdi çok daha rahat yapabilecekler.
Hayır amaçlı kurulmalarına rağmen ticaret yapıp şirketleşecek, hatta holdingleşecekler.
Yabancı ortaklıklara girip, Türkiye’nin istedikleri noktasında mal sahibi olabilecekler.
Hukuksal açıdan elde ettikleri kazanımlar ile geçmişte üçüncü kişilere geçen mallarına karşı tazminat davaları açabilecekler.
T.C. uyruklu olmasa bile sırf vakıf yöneticisi olduğu için azınlıkları “Vakıflar Meclisi”nde temsil edebilecekler.
AKP Hükümeti’nin devlet hazinesinden 3 trilyona restore ettirdiği Akdamar Kilisesi Ermeni vakıflarına iade edilirken, eskiden kilise olan Ayasofya’da bile hak talep edecekler.
Ayrıca çıkacak yasa ile devletin elindeki tüm azınlık vakıflarına ait gayrımenkuller iade edilirken, özel mülkiyete geçmiş olan taşınmazların iade edilmesi için AİHM yolu da açılmış olacak.
Eskiden kilise, manastır, sinagog olan yerlerin tapusunu alıp, İstanbul’un en güzel yerlerinde azınlık vakıflarına ait gayrimenkulleri tazminat davaları ile ele geçirebilecekler.
Herhalde onun için, “2010’da İstanbul şehri, dünya ülkelerinin başkenti olacak” deniliyor.
Buna kısaca “Devlet içinde devlet olmanın yolu açılıyor” denmez mi?
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden daha şimdiden 121 vakıf, bin 262 taşınmaz için iade talebinde bulunmuş; ancak Patrik Bartholomeos ve AB bununla sınırlı kalmayıp bu sayıyı 2 bin 500 olarak belirlemiştir. Ülkemizi ciddi oranda etkileyecek olan Vakıflar Yasası TBMM Genel Kurulu’ndan geçer geçmez MHP konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürecek.
Anlayacağınız önümüzdeki günlerde Meclis’ten çıkan her yasa soluğu Anayasa Mahkemesi’nde alacak.