Dış Politikada Erdoğan Yaklaşımı
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kolombiya, Küba ve Meksika’yı kapsayan Latin Amerika seyahati dönüşünde, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı... Cumhurbaşkanı’nın sorulara verdiği yanıtlar Türk Dış Politikası’nın seyri açısından hayati önem taşıyor… Dış politikamızı doğru anlayabilmek için bu cevapların not edilmesini çok faydalı görüyorum…
“YALNIZLIĞI UMURSAMIYORUM”
Gazeteci soruyor, “One minute’ gibi çıkışların sizi dünyada yalnızlaştırdığını ileri sürenler var. Ne dersiniz?”.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya nezdinde yalnızlığı umursamadığını, kendisi için halkın nezdindedki durumun daha önemli olduğunu söylüyor...
Cumhurbaşkanı, çok net bir şekilde tercihini ortaya koymuş oluyor, “halk mı, dünya mı”dendiğinde belki dünyadaki yalnızlaşmayı da göze alarak halkı tercih edeceğini söylüyor:
“Dünya nezdinde yalnızlığı umursamıyorum. Bizim için halkın nezdinde bir durumdur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde görüyoruz ki halk bizi yalnızlığa itmemiş. Bağrına basmış. Dünyaya baktığınızda halklar nezdinde de yalnızlık yok. Liderler nezdinde olabilir ama bu durum da kıskançlıktan başka bir şey değil.”
Sözlerine baktığımızda, katılalım veya katılmayalım, dünya nezdinde yalnızlığı umursamadığını, ancak dünya nezdinde yalnız kalındığına da inanmadığını görüyoruz.Erdoğan, yalnızlık gibi görünen manzaranın bazı liderlerin kıskançlığından kaynaklandığı belirtiyor…
Doğrusunu isterseniz bu cümleler bizim tarihimizde pek de duyduğumuz cümleler değil ve bir ayırt ediciliği var. Yani ortada Erdoğan’a has bir bakış açısından bahsetmemiz mümkün… Dünyanın değil de, içerideki insanların ne düşündüğünü tek kriter yapan bir anlayış dahi Erdoğan'ın dış politika anlayışını diğerlerinden ayırmaya yetiyor... Bunun doğruluğu veya yanlışlığı ise ayrı bir tartışma konusudur...
TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ: “İLK DÖNEM ARAMIZ İYİYDİ”
Türk Dış Politikası çalışan biri olarak, benim için bu cevaplarda en çok önemsediğim bir diğer kısım da ABD’ye ilişkin olanıydı. Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama’yla ilişkileri için, “Obama’yla ilk göreve geldiği dönemde aram çok iyiydi. Hatta biliyorsunuz bizi ‘Beyaz Ev’ denilen yerde ailece ağırladılar. Orada birebir toplantılar yaptık. Bütün bu görüşmelerden sonra baktık mesele anlayamadığım şekilde farklı gelişmeye başladı”diyor.
Bu sözlerden anlıyoruz ki Obama-Erdoğan ilişkileri en az iki dönemden oluşuyor ve ilişkilerin ilk kısmı iyi iken, ikinci kısmı istenen düzeyde değil…
Erdoğan’ın sözlerinden anladığımız bir diğer gerçek ise Obama’nın ikinci dönemdeki değişimine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinin de anlam verememesi,“anlayamadığım şekilde farklı gelişmeye başladı” demesi bundan…
“HÂLÂ ESED’LE DEVAM FİKRİNDELER”
Ankara’yı ABD konusunda mutsuz eden gelişmelerin başında Suriye geliyor. ABD, Beşar Esed’i devirmek için yüksek faturaları göze alamıyor… Hatta mevcut durumun devamında bazı yararlar da görüyorlar. IŞİD ve Esad birbirlerini yerken Suriye’nin sorunları belki de Batı’ya ve İsrail’e zarar vermemiş oluyor.
Verdiği demeçten anlıyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da ABD’nin Esed’le devam etme fikrinde olduğuna inanıyor, bu nedenle şunları söylüyor:
“Suriye’de 350 bin kişi öldü. Bu nedir diye sormayacak mıyız? Hâlâ Esed’le devam etme fikrindeler. Bir şey demeyecek miyiz? Ukrayna için gösterdikleri hassasiyeti aynen Suriye için de bekliyoruz, Mısır’da da bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı, ABD’nin Mısır politikasına da hala tepkili:
“Mısır’da darbe oldu, bu ülkeler bu darbecileri desteklediler. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Bunları konuştuğunuzda yalnız kalıyorsunuz. Ama bu durum halklar nezdinde değil. Halklar nezdinde olunca karşılığını buluyor.”
Bu sözlere baktığımızda Erdoğan’ın ABD ve Rusya gibi devletlere açıktan meydan okumaktan çekinmediğini, gelebilecek tepkileri çok da umursamadığını görüyoruz…
Dediğim gibi, bunu doğru veya yanlış bulabilirsiniz, ancak böyle bir dış politika yaklaşımı tarihimiz boyunca sıkça gördüğümüz bir durum değildir...
“ONE MINUTE’ GEREKLİYDİ”
Pek çok yorumcu, Erdoğan’ın ‘one minute’ çıkışını gereksiz, hatta çok tehlikeligörmüştür... Ancak görünen o ki Erdoğan aynı görüşte değil...
Erdoğan, İsrail’e sert çıkış ile birlikte son dönemde ortaya attığı ‘dünya, 5’ten büyüktür’ iddiasını ısrarla savunuyor, bu görüşlerinin Küba ve Meksika gibi ülkelerde de yankı bulduğunu belirtiyor. Buna göre ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyeliklerini terk etmelidirler ve dünya idaresinde daha dengeli bir durum olmalıdır. Belli ki Erdoğan dünyanın bu 5 büyük ülkesinden gelebilecek tepkileri de pek önemsemiyor…
Gazeteci soruyor, “Küba’da ‘one minute’ ile biliniyorsunuz. Bu çıkışınız nasıl bulunuyor bu ülkelerde?”, Erdoğan cevaplıyor:
“Nyeto (Meksika Cumhurbaşkanı) ile bu konuları konuştuk. Örneğin ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözünü söylediğimde, Nyeto bunu onayladığını ifade etti. Meksika’nın yüzde 80 ihracatı Amerika’ya. Nyeto’nun başkanlığına da Amerika destek olmuştu. Benim de Obama’yla ilk göreve geldiği dönemde aram çok iyiydi. Hatta biliyorsunuz bizi ‘Beyaz Ev’ denilen yerde ailece ağırladılar. Orada birebir toplantılar yaptık. Bütün bu görüşmelerden sonra baktık mesele anlayamadığım şekilde farklı gelişmeye başladı. Biz ‘One minute’ derken, ‘Allah’tan başka kimse bize başka bir çizgi çizdiremez’ dedik. Bu çizgi doğruysa gideriz. Ama doğru değilse kimse bizi zorlayamaz. Biz ‘One minute’ derken kime dediğimiz belli. Bu zat (Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres) bana, cumhurbaşkanı olmadan önce bir teklifte bulundu. ‘Burada, Batı Şeria’da bir yapılanmaya gideceğiz, parayı biz bulalım siz de inşaatta iyisiniz’ dedi. Biz de tamam dedik, ‘Parayı siz bulun biz de TOKİ ile yapalım’. Tabii fazla uzun sürmedi, kendisi cumhurbaşkanı oldu. Fakat cumhurbaşkanı makamı ona farklı bir hava getirdi. Ne oldu, Batı Şeria meselesi dediğimizde ‘Görüyorsunuz İsrail’in işleri ile uğraşıyorum’ dedi. İsrail’de cumhurbaşkanının bir fonksiyonu yoktur. Biliyorsunuz başbakan etkilidir İsrail’de. Sonra Davos’ta bir araya geldiğimizde, benim de taşı gediğe koymam gerekirdi. O toplantıdan önce plaj bombalaması olmuş, çocuklar ölmüştü. Sonrasında Gazze’ye yönelik bombardıman yaşanmıştı. Biliyorsunuz biz Olmert (Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert) ile bir araya geldiğimizde aslında İsrail-Suriye arasında sorunun da son raddesine gelmiş, son cümleyi tamamlayıp imza aşamasına kadar gelmiştik. O son cümle edilse Suriye ile İsrail arasında sorun kalmayacaktı. ‘Cumaya erteleyelim’ dediler. Cuma da Gazze’yi bombaladılar. O bombalamadan sonra 15 gün Olmert’e ulaşmaya çalıştım. Tabii Olmert’ten daha bir üst akıl, güç vardı. Tüm bunlar olunca Davos’ta karşı karşıya geldiğimizde böyle bir durum oluştu.”
Kısacası Erdoğan, ne ‘one minute’den pişman, ne de İsrail ile yaşanan sertlikten. Yaptıklarını doğru buluyor, maliyetini de “katlanılması gereken bir durum” olarak görüyor.
ERDOĞAN DOKTRİNİ Mİ?
Yukarıdaki sözleri dikkatle incelediğimizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın klasik Cumhuriyet Dış Politikası’ndan çok farklı bir çizgi önerdiğini söyleyebiliriz. Buna siz Erdoğan Doktrini de diyebilirsiniz, Erdoğan Yaklaşımı da…
Okurlarım bilirler, ben dış politikada daha ihtiyatlı bir yaklaşımdan yanayımdır. Güç ile orantılı bir dış politikayı savunmuşumdur. Bu bağlamda Erdoğan’ın tarzında benim gibi düşünenlerin eleştirebilecekleri hususlar olabilir. Ancak Türk Dış Politikası’nı belirleyen ve uzun süredir yürüten en önemli aktör olarak Erdoğan’ın dış politika yaklaşımın daha iyi analiz edilmesi ve anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Yaşananları tesadüf veya ‘kaza’ olarak değerlendirmek mümkün değil. Cumhurbaşkanı yapmak istediklerinde son derece kararlı ve bundan sonraki adımlar da geçmiş adımlar ile uyumlu gelecek…
‘PARALEL YAPI’YLA MÜCADELE
Erdoğan’ın dış politika yaklaşımında son dönemde ortaya çıkan bir diğer unsur ise ‘paralel’ konusu. Erdoğan, Cemaat için ‘paralel’ kelimesini tercih ediyor ve son birkaç aydır Cemaat’in dış dünyadaki kişi ve kurumlarıyla mücadeleyi de Türk Dış Politikası’na sokmuş durumda…
Latin Amerika dönüşünde Erdoğan, ‘paralel’ mücadelesinin sonuna kadar devam edeceğini ve bunu dış politikanın da önemli bir boyutu haline getireceğini tekrar vurguluyor:
“Bu Paralel örgütü Kolombiya ve Meksika başkanlarına anlattım. Meksika Başkanı ‘Ben bilmiyordum’ dedi. Anlatılınca hemen bilgileri istedi. Anlattık, orada verdik ama ayrıca büyükelçilik ve Dışişleri kanalıyla tüm bilgileri de vereceğiz. Cevapları şu oldu: Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılanları kendimize yapılmış gibi alırız. Türkiye’ye karşı olanlar bize karşı olmuşlardır. Nyeto bu meseleyi ayrıntılı bilmiyor ama yanındaki elemanlarından bilenler vardı. Ona söylediler.”
Hatırlayacaksınız, Erdoğan Latin Amerika’dan önce Afrika’da da cemaat okullarının kapatılması için özel bir çaba sarfetmişti. Bu da gösteriyor ki cemaatle mücadele sadece kişisel bir ısrar olmaktan çıkıyor ve devletin dış siyasetine bir hedef olarak oturtuluyor…
Yukarıdaki düşüncelere katılabilirsiniz veya katılmazsınız, ancak Türkiye'nin dış dünya ile olan ilişkilerinin bu yaklaşım üzerine inşa edildiğini ve söylenen sözlerin artık tesadüf sayılmayacak kadar sık tekrarlandığını ve açık olduğunu kabul etmek zorundasınız. başka bir deyişle, karşımızda tesadüfler sonucu oluşmuş bir yaklaşımdan ziyade, bilinçli tercihlerin toplamı var. Buna ister 'doktrin' dersiniz, isterseniz yaklaşım, isterseniz ya da 'ideolojik bakış'. Tercih sizin...
--------------
Doktrin (Öğreti/Doctrine): Kendine özgü özellikler taşıyan ve düzenli bir görüşü oluşturan ilke ve dogmaların bütünü; Belli bir anlayışa, düşünceye dayalı olan ilke veya ilkeler dizisi; Bir siyasinin, filozofun veya bilim insanının yapıp etmelerindeki yaklaşımını oluşturan ilke ve kurallar.