Bozkır’ın trajedisi
Ali Yurttagül 01 Ocak 1970
Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerden sorumlu Volkan Bozkır’ın trajik konumunu izlediğimde AB süreci ile ilgili umutsuzluğum giderek derinleşiyor.
Trajedi biliyorsunuz bireyin iki çıkmaz arasında seçime zorlanmasıdır. Bozkır 12 Şubat’ta Brüksel’de idi. Sadece AB sürecini değil, Ankara’yı da savunmaya çalıştı. Fukara ne yapsın, görevi. Hükümetini eleştirecek değil ya. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’deki basın özgürlüğü hiçbir yerde, ABD de bile yoktur.” tezini savunmadı. Ama gazetecilerin terör, cinayet gibi sebeplerden ötürü hapiste olduklarını savundu. Meslek suçundan değil. Ekrem Dumanlı, Hidayet Karaca üzerine sorular geldiğinde, selefleri gibi, yargının bağımsızlığına vurgu yaparak, çıkış yolu aradı. Yargının bağımsız olmasını Brüksel’in de ısrarla istediğini ve yargı bağımsızlığının yolsuzluk soruşturmaları kapsamında derin yaralar aldığını da tabii biliyor. Bozkır bu tavrı ile Brüksel’de kimseyi ikna edemediğini biliyor ama ne yapsın? Bozkır Brüksel’den şikâyetçi, “Bizi aramadan eleştiriyor, sonra arıyorlar.” diyor.
Bozkır’ın Ankara çıkmazı ise daha derin. Brüksel’de aldığı mesajları, müzakere sürecinin halini, Ankara’nın AB normlarını hiçe sayan tutumunu, Brüksel’in hiçbir konuda görüşünün alınmadığından şikâyetçi olduğunu biliyor. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’na “durum vahim” demesi gerekiyor. Aslında sadece Bakanlar Kurulu’nu değil, TBMM ve kamuoyunu da bilgilendirmekle yükümlü. Ama kolay değil. AB sürecinin Türkiye ekonomisi için önemli olduğunu ve AB karşıtı söylemlerin Türkiye’nin çıkarları ile örtüşmediğini yüksek sesle dillendirmesi gerektiğinin farkında. Ama kolay değil. Kim olduklarını bilmediğimiz, torba yasalarına oylamadan birkaç saat önce teklif sunanlara ‘bu tasarı AB normlarına uygun değil, Brüksel’de önüme koyarlar’ demesi gerekiyor. Ama kolay değil. AB, genel olarak Batı’yı kastederek “inanın bizi sevmiyorlar” diyen, AB sürecine inanmayan Cumhurbaşkanı’na ters düşmeden Ankara’da AB’yi savunmak. Kolay değil. Ne diyordu Cumhurbaşkanı’nın baş danışmanı? “Türkiye yıllarca ‘Batı’dan kopmayacağım’ diye Avrupa ve uzantılarının yükünü, pisliğini, külfetini çekti. Kendini kullandırdı, aşağılandı, hor görüldü. Bugün artık buna ihtiyacımız yok.” Türkiye “Avrupa ile vakit kaybetmeyerek ilişkiyi bitirip önüne bakacak...” Bozkır’ın adam saçmalıyor diye düşündüğünden eminim. Ama “saçmalıyor” demek kolay değil.
Volkan Bozkır herhangi bir politikacı veya bakan değil. Alaydan yetişme. Dışişleri’nin en etkin diplomatlarından idi. Sadece AB’den sorumlu büyükelçi olduğu için değil, Ankara’da AB Genel Sekreterliği’nin başında olduğu dönemlerde AB dosyası masasındaydı. AB sürecinin “dış ilişkiler” değil “iç mesele” olduğunu bilen az sayıda diplomatımızdan biri Bozkır. Ankara’da yıllarca asker vesayetinin ne anlama geldiğini kurumsal, politik olarak yakından biliyor, yaşadı. AKP yasağının bir oyla Anayasa Mahkemesi’nden dönmesi ile AB sürecinin iç içe olduğunu birinci elden bilenlerden. Milletvekilliği, Dışişleri Komisyonu başkanlığı ile siyasi birikimi de önemli. AKP’de AB ile müzakerelerden sorumlu bakanlık makamı için Bozkır iyi bir seçim. Ama Bozkır büyükelçi olduğu günlerde daha etkindi. Bakan olarak durumu trajik.
Bozkır Brüksel’e AB’den sorumlu büyükelçi olarak geldiği 2005 tarihinde Türkiye’nin AB hedefi ciddi bir politik hedefti. AB süreci “devlet politikası” idi. Bugün Türkiye’nin çıkarları ekseninde şekillenen bir “devlet politikası” yok artık. Ak Saray, MİT ve kim olduklarını bilmediğimiz “torba yasalara” ekleme yapan veya eğitim bakanının haberi olmadan 4+4+4 gibi köklü düzenlemeler hazırlayan ekipler var. Bozkır asker vesayetini ne kadar yakından tanıdıysa, yeni Ak Saray vesayetini de birinci elden biliyor. Bozkır’ı üzgün bir mimar gibi AB ile çökmüş ilişkiler enkazında izlerken trajik durumuna üzülmemek mümkün değil. Ama selefi gibi efendisinin kötü kopyası, popülist değil. AB’nin, Gümrük Birliği’nin, müzakerelerin ülkesi için kurumsal ve politik önemini biliyor. Ama üyesi olduğu siyasi partinin AB projesi yok artık.