Başbakan neden kabadayılaştı?
ESFENDER KORKMAZ 19 Şubat 2008
ÖFKE bir hitabet sanatıdır... Bu sözü başbakan söylüyor... Hitler de öfkeli konuşurdu. Hem de çok öfkeli konuşurdu.
"Öfkeyle kalkan... Zararla oturur..." bu da bir atasözüdür.
Aslında Başbakanın öfkelenmesinin ve kabadayılaşmasının arkasında yatan psikolojik nedenleri iyi tahlil etmek gerekir. Herhalde psikologlar bunu tahlil ederler. Ancak bizim bildiğimiz, aşırı öfke bilinç altında yatan korku ve endişenin dışa vurmasıdır.
Başbakan aynı endişesini bir başka şekilde ortaya koyuyor... Diyor ki,
"Biz o beyaz çarşafla yola çıktık... Biz bu konuda bedel ödemeye hazırız"
Bu güne kadar Başbakan'ın siyasette, sosyal yapıda ve ekonomide yaptığı tahribat, gün ışığına çıkmaya başladı. Başbakan'ın korku ve endişesi bu nedenle oluştu.
Başbakan'ın yola çıktık dediği bu yol hangi yoldur? Ülkeye yeniden demokrasi mi getirdi? Siyasete demokrasi mi getirdi?
İşsize iş mi sağladı? Terörü mü önledi? Kıbrıs sorununu mu çözdü? Değilse dediği yol hangi yoldur?
Bu yol, yol değil...
NEREDEN bakarsak bakalım, bu yol türbanla kırılan ve arkası, imam hatiplere meslek dışında üniversite yolunu açan, yargıyı kuşatan, cemaat vakıflarını merkezi devlet yönetimine katan, Lozan'ı rafa kaldıran, ulusal politikaları dışlayan bir yoldur... Zihniyet değişikliği talep eden bir yoldur. Arkası da gelecektir.
Başbakan gerek belediye başkanlığı sırasında ve gerekse başbakanlığı sırasında bu yol için çok çalıştı. Yalnızca siyasi açıdan değil, ekonomik ve sosyal açıdan da Türkiye'yi bu kırılma noktasına getirdi!
AKP, paralı asker gibi, maaşlı türbanlılar tutarak senelerdir türbanı tanıttı ve halkın gözünü alıştırdı. Kara devrimin altyapısını hazırladı.
Sosyal olaylar, siyasi olaylar kadar net görünmez. Uzun dönemde ve yavaş yavaş ortaya çıkar. Bir gün iş işten geçmiş olabilir.
Ulusal politikaları yozlaştırdı
EKONOMİDE Ulusal politikalar, ulusal yaklaşım, ümmetçilik gibi akımların karşısında en güçlü engeldir. AKP iktidarı bilerek ulusal politikaları engelledi. Ulusal politikalar, toplumun daha bilinçli ve tepkili olmasına imkan verir.
AKP iktidarında, Türkiye Dünyanın en çok cari açık veren ülkesi oldu. AB ve IMF gibi çıpalara muhtaç oldu. Halk ve özel sektör borç- harç içinde kaldı. Özel sektör "kur artarsa zora girerim" korkusuyla sesini kesti.
Özet olarak AKP karşı devrimi, siyasi- sosyal ve ekonomik alanda ulusal değerlerin tahribi ve türban dahil, 85 yıldır oluşan değerlerimizin yozlaştırılması üstüne kurdu.
Milletvekilleri göreve başladıklarında, "Laik cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına" yemin ettiler. Türbana oy verenler bu yemine aykırı davranmış oluyorlar... Çünkü türban kararından önce, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, türbanın laikliğe aykırı ve siyasi hayatta bir dini sömürü aracı haline geldiği ifade edilmişti.
Türbanı dünya ve toplum, laikliğe ve cumhuriyete vurulan bir darbe olarak yorumlarken, AKP ve MHP'nin "Türban laikliği zedelemez" demesinin hiçbir dayanağı kalmıyor. Kaldı ki, MHP de kazık yediğini anladı.
Her şey ortaya çıktı
TÜRBAN kararının burada da kalmayacağı ve toplumda anarşi yaratacağını herkes biliyor. Başbakan da anladı.
Topluma bu kötü mirası Başbakan getirdi. Tayyip Erdoğan başbakan olmadan yargılandığı bir şiiri nedeniyle toplum nezdinde mazlum duruma düştü. Toplumun bu iyi niyetini şiddetin mükafât görmesi olarak yorumladı. Başbakanlıkta da hep şiddet yarattı. Vatandaşa "ananı al git" dedi. Rektörleri "otur oturduğun yerde" diyerek haşladı.
Son olarak türban kararı bu toplumda şok etkisi yaptı. Ekonomik, sosyal ve siyasi alanda yaptıkları da kırılma noktasını geçti. Sosyal anarşiye dönüştü.
Ne var ki, ülkelerin sosyal yapısına bağlı olarak sosyal anarşi ters de tepebilir. Birçok ülkede sosyal anarşi yaratanların bu anarşinin altında kaldığı görülmüştür... Bizim toplum bıçak kemiğe dayanınca, daima ülke geleceğini ön planda tutan çözümler üretmiştir. Halkın tepkileri her zaman Atatürk'ün "Mevzuu bahis vatan olunca gerisi teferruattır" sözünde özetini bulmuştur.