Kılıçlar kınlara
Taha AKYOL 19 Şubat 2008
MEDYA ve iktidar ilişkileri Türkiye'de sağlıklı geleneklere oturamadı. Kendim bir medya çalışanı olduğum halde, "basın özgürlüğü" kavramını, basın ne yapsa haklıdır diye anlamıyorum. Hakaret, tahrik, sansasyon, çarpıtma gibi dünyanın her tarafında medyada görülebilen davranışlar meslek ilkelerine de aykırıdır zaten.
Medyada, değişik siyasi ve felsefi tercihlerin olması tabiidir. Özelleştirmeyi ülke yararına buluyorsanız bütün iktidarların bu icraatını desteklersiniz. Özelleştirmeye karşı iseniz bunu yapan iktidarlara da karşı çıkarsınız.
Herkesin fikri kendine göre doğrudur ama mutlak yanlış olan, hakaret, tahrik ve çarpıtma gibi davranışlardır.
Türban hakkında da aynı şey...
Öbür yanda iktidarların, herkesten daha hoşgörülü olması lazım. Başbakan'ın da bu öfkeli ve ölçüsüz üslubu bırakması gerekiyor. Gerilimin tırmanması ülkeyi yönetilemez hale getirir ve bu en çok iktidarın işini zorlaştırır. Onun için iktidarların herkes kadar kızmaya hakkı yoktur!
Menderes ve basın
1950-60 dönemi herkes için derslerle doludur. Sosyal demokrat araştırmacı Tevfik Çavdar, "Türkiye'nin Demokrasi Tarihi" adlı kitabında, CHP'nin yıkıcı ve tahrikçi bir muhalefet yaptığını, Menderes iktidarının da ölçüsüz tepkilerle kavgayı kızıştırdığını yazar. Doğrudur.
Sadece CHP muhalefeti değil... Kısa bir balayı döneminden sonra, Türkiye'deki Jakoben aydın geleneği basında da Menderes'e karşı savaş açmış, dehşet verici kışkırtıcılıkla yayınlar yapmıştı.
Rahmetli Metin Toker, yıllar sonra "Kantarın topunu kaçırmıştık" diyerek bu ölçüsüzlüğü dile getirmişti. Rahmetli Metin Ağabey, daima DP muhalifi olmuştur ama "İsmet Paşa ile On Yıl" adlı kitaplarının 1960'lardaki baskıları ile 1990'lardaki baskıları arasındaki üslup farkında "kantarın topu"nu görmek mümkündür.
Bugün de, benzer şekilde kılıçlar çekilmiş gözüküyor; hem de hayat tarzı gibi insanların hepsi için son derece duyarlı, elektrikli bir konuda!
Kimin başlattığı, kimin ne ölçüde haklı ya da haksız olduğu sorusunun cevabı, böyle savaşlarda taraflara göre değişir! Buna bakmadan, öncelikle kılıçların kınlarına sokulması gerekiyor. Herkesin normal "eleştiri" ve "bilgilendirme" diline dönmesi gerekiyor.
Yoksa soğukkanlı düşünceyle sorunlara çözüm üretmek mümkün olmaz.
'Düşman'a dokunmak!
Türban meselesi insanların hayat tarzlarıyla, felsefi tercihleriyle ilgili olduğu için, iki taraf açısından da son derece duyarlı bir sorundur.
"Başımızı zorla örttürecekler" diye korkanlar, çeyrek asırdır başları zorla açtırılanların ne kadar incinip ıstırap çektiğini anlayacak bir empati yeteneğine sahip olmalıdır. "Zor"un acısını yaşayanlar da öbür tarafın korkusunu anlamalıdır. Sağlıklı çözümler ancak böyle üretilebilir.
İç barış yumrukla sağlanabilir ama çok şükür bunun çağı geçmiştir! Bugünkü Türkiye'de iç barış ancak, kitlelerdeki mağduriyet duygusunu ve korku algısını giderecek, birlikte yaşamayı geliştirecek bir liberal demokrasiyle mümkündür.
Kılıçları kınlarına sokarak, kabarmış öfkeleri bastırarak, girilmiş siperlerden çıkıp 'düşman' zannettiğimiz vatandaşlarımıza dokunarak onları biraz 'anlamak' yeterlidir; bazılarının "iç savaş"tan bahsettiği bu kutuplaşmayı aşarak kalkınma ve demokrasi istikametinde yola yeniden koyulmak için...