« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 Mar

2015

DEFTERDAR SARI MEHMED PAŞA (ö. 1129/1717)

Abdülkadir Özcan 01 Ocak 1970

Osmanlı devlet adamı ve tarihçisi.

İstanbul’da doğdu. Bazı kaynaklarda Bakkalzâde (Bakkaloğlu) ve Hacı (el-Hâc) lakaplarıyla da anılmaktadır. İlk öğrenimini yaptıktan sonra küçük yaşta Rûznâmçe-i Evvel Kalemi’ne girdi. Burada Kılıç (Kıncı) Ali Efendi’nin yanında malî usulleri öğrendi. Onun himayesiyle ve kabiliyeti sayesinde defterdar mektupçuluğuna getirildi ve uzun yıllar burada çalıştı. Râmi Mehmed Paşa’nın sadrazam olmasından sonra başdefterdarlığa tayin edildi (5 Mayıs 1703). Sarı Mehmed Paşa kısa aralıklarla bu makama yedi defa getirilmiştir.

İlk defterdarlığı 1703 Ağustosunda çıkan Edirne Vak‘ası’na kadar sürdü. Çünkü bu sırada II. Mustafa’yı tahttan indirerek III. Ahmed’i tahta çıkaran âsiler defterdarlığa Muhsinzâde Abdullah Efendi’yi getirtmişlerdi; isyan sırasında Edirne’de bulunan Mehmed Paşa ise saklanmak zorunda kalmıştı. Fakat Abdullah Efendi, III. Ahmed’in tahta geçişi münasebetiyle askere verilecek cülûs bahşişi için gerekli parayı tedarik edemeyince âsiler Mehmed Paşa’yı tekrar defterdarlığa tayin ettirdiler.

Kısa sürede kapıkuluna cülûs bahşişi dağıtmasına rağmen yine görevinden alınan Mehmed Paşa, eski vazifesi olan rûznâmçe-i evvel memuriyetine döndü. Ancak birkaç ay sonra 29 Şubat 1704 tarihinde tekrar defterdarlığa getirildi. Daha sonra da Haziran 1705, Şubat 1708, Ocak 1712 tarihlerinde başdefterdarlık görevinde bulundu. Ocak 1713’te Tersâne-i Âmire emini oldu. Aynı yıl içinde Prut Antlaşması’nın tâdilinde Osmanlı-Rus sınırının tesbiti için gönderilen heyette görev aldı. Ertesi yıl yedinci defa başdeftardarlığa tayin edilen Mehmed Paşa, Sadrazam Damad Ali Paşa’nın etrafındaki ilim ve fazilet sahibi devlet adamlarından biri oldu.

1715’te yapılan Mora seferinde Eğriboz’dan orduya zahire nakliyle görevlendirildi. 1716 yılında Osmanlı-Avusturya savaşına katıldı. Savaş sırasında Damad Ali Paşa’nın şehid olması üzerine ordu dağılmış ve Belgrad’a çekilmişti. Sadrazamlık mührünü bekleyenler arasında Sarı Mehmed Paşa da vardı. Fakat III. Ahmed’e yakınlığıyla bilinen Mevkufatçı Nevşehirli İbrâhim’in (Paşa) tesiriyle mühür yaşlı vezir Koca Halil Paşa’ya verildi. Bu sırada Prens Öjen (Eugène) kumandasındaki Avusturya orduları Tımışvar’a kadar gelmişti. Mehmed Paşa yaşlı sadrazama yardım etmekle görevlendirilmiş ve padişah tarafından kendisine sadrazamlık vaadinde bulunulmuştu. Gerek bu vaad gerekse çevresindekilerin dalkavuklukları ve mührün gecikmesi onun sabırsızlığını arttırmış, hatta sadrazamlık mührünü açıktan isteyecek kadar hırslandırmıştı. Fakat bu tutumu ve ayrıca III. Ahmed hakkında ileri geri sözler söylemesi aleyhine oldu. Bu davranışları ile asıl sadrazam adayı Nevşehirli İbrâhim Paşa’nın eline yeni kozlar veren Mehmed Paşa ordu Edirne’ye gelinceye kadar bir süre daha oyalandı ve 1717 yılında Selânik muhafızlığına tayin edildi. Ardından, gönderilen bir fermanla, birkaç ay içinde her türlü masrafı kendi kesesinden karşılanmak üzere 3000 askerin teçhizatlandırılarak Niş ovasında hazır bulundurulması emredildi. Zor durumda kalan Mehmed Paşa, padişah hakkında söylediği sözlerle Damad İbrâhim Paşa gibi rakiplerinin eline yeni fırsatlar vermeye devam etti. Buna Selânik’te halka zulmetme, Tımışvar’ın düşman eline geçmesine sebep olma gibi suçlamalar da eklenince Kavala Kalesi’ne hapsedildi, İstanbul’daki mallarına ve parasına el konuldu ve 1717 yılı Mart başlarında idam edildi; cesedi Kavala’daki Ulucami’nin avlusuna gömüldü.

Devletin en buhranlı devirlerinde elli yıla yakın bir süre başarılı hizmetlerde bulunan Mehmed Paşa, bazı tedbirsizlikleri ve sabırsızlıkları olsa da sarayın ve özellikle Nevşehirli İbrâhim Paşa’nın entrikalarına kurban gitmiştir. Mehmed Paşa’nın Şehzade Camii civarındaki Firuzağa mahallesinde ve evinin bulunduğu Kumkapı’da iki çeşmesi vardır.

Eserleri. 1. Zübde-i Vekayiât. 1714-1716 yıllarında kaleme alınan ve 1656-1704 yılları arasında cereyan eden olayları bir vekayi‘nâme tarzında nakleden eser, sadece Kahire nüshasında bulunan ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan IV. Mehmed’in tahta çıkışına kadar gelen muhtasar kısım hariç tutulursa iki ana bölüme ayrılabilir. 1656-1671 yılları arasını ihtiva eden birinci bölüm bir nevi giriş niteliğinde olup çok kısadır. Müellif bu bölümde IV. Mehmed’in tahta geçişini ve hükümdarlığının ilk yıllarında ülkenin mâruz kaldığı felâketleri anlattıktan sonra çok beğendiği Köprülü Mehmed Paşa’nın ve oğlu Fâzıl Ahmed Paşa’nın sadrazamlıkları sırasındaki olayları ve fetihleri nakleder. Eserin asıl metnini teşkil eden, 1671-1704 yılları arasındaki olayların yıl yıl anlatıldığı ikinci bölümde ise müellif bizzat içinde yaşadığı ve müşahede ettiği vak‘aları anlatır. Her padişah döneminin sonunda zamanın sadrazamları, şeyhülislâmları, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, İstanbul kadıları ve nakîbüleşraflarının sadece tayin ve azil tarihleri belirtilerek listeleri verilir. Zübde-i Vekayiât’ın konu başlıkları şöyle özetlenebilir: Fetihler, muhasaralar, yenilgiler, özellikle II. Viyana Muhasarası’nın ayrıntıları; çeşitli ülkelerle yapılan barış antlaşmaları, bu arada madde madde Karlofça Antlaşması; cülûs, arza girme, elçi kabul törenleriyle şehzade doğumları, sünnet ve evlenme şenlikleri, hil‘at giyme, bayramlaşma ve mevlid merasimleri, mevâcib ve zahire dağıtımı; azil, nasb, katil, vefeyât ve müsadere olayları; IV. Mehmed ve II. Mustafa’nın hal‘i hadiseleri ve bundan önce görülen iç karışıklıklar; müellifin bizzat içinde yaşadığı Edirne Vak‘ası’nın sebepleri, safhaları ve sonucu; eyaletlerde ortaya çıkan ihtilâl ve karışıklıklar, Orta-Macar Kralı Tököly İmre’nin Osmanlı Devleti’ne ilticası; zelzele, fırtına, yangın, yağmur felâketleriyle inşa ve tamir faaliyetleri; maliye ve para durumları ve devrin diğer sosyal olayları. Zübde-i Vekayiât devrine göre oldukça sade bir dille kaleme alınmıştır. İlim dünyasının pek dikkatini çekmeyişi, müellifinin kötü âkıbeti yanında Vak‘anüvis Râşid Mehmed Efendi’nin (ö. 1735) eseri dolayısıyla olmalıdır. Çünkü Râşid, tarihinin 1703 yılına kadar olan kısmını hemen tamamen Zübde-i Vekayiât’tan faydalanarak yazmış, hatta intihal derecesinde onu aynen aktarmıştır. Eserin on ikisi İstanbul kütüphanelerinde, biri Viyana Millî Kütüphanesi’nde, biri de Kahire Hidiviyye Kütüphanesi’nde olmak üzere on dört nüshası bilinmektedir. Hemen tamamı XVIII. yüzyılda istinsah edilen bu yazmaların en iyileri, Süleymaniye Kütüphanesi (Esad Efendi, nr. 2382), Viyana Millî Kütüphanesi (nr. H.O. 85), Kahire Hidiviyye (nr. 160/8956) ve Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanelerinde (Revan, nr. 1226) bulunan nüshalardır. Sarı Mehmed Paşa’nın başlıca kaynakları Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-tevârîh’i, Kara Çelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l-ebrâr’ı, Peçuylu İbrâhim, Ramazanzâde Mehmed Paşa, Vecîhî Hasan Efendi’nin tarihleri, Nişancı Abdi Paşa’nın Vekayi‘nâme’si ve Îsâzâde Târihi’dir. Eserin esas kısmını oluşturan olayları ise müellif daha ziyade gözlemlerine dayanarak yazmıştır. Zübde-i Vekayiât üzerinde Abdülkadir Özcan tarafından doktora çalışması yapılmış, eserin tenkitli ve transkripsiyonlu metni neşre hazırlanmıştır. Türk Tarih Kurumu yayınları arasında çıkacak olan bu kitap baskıya hazır durumdadır. Ayrıca eserin başlangıçtan 1684 yılına kadar gelen kısmı aynı kişi tarafından Olayların Özü adı altında sadeleştirilerek üç cilt halinde yayımlanmıştır (İstanbul 1977-1979). 2. Nesâyihu’l-vüzerâ ve’l-ümerâ. Tam bir siyâsetnâme* niteliğinde olan ve devletin önemli mevkilerinde uzun yıllar hizmet etmiş bir kişi olarak Mehmed Paşa’nın faydalı öğüt ve temennilerini ihtiva eden eser, yüksek mevkilerde bulunanlara rehber olması dileğiyle yazılmıştır. Müellif kitabını yer yer âyet ve hadislerle süslemiş, ayrıca Lutfî Paşa’nın Âsafnâme’sinden nakillerde bulunmuştur. Eser imparatorluğun yapısı hakkında orijinal bilgiler ihtiva etmekte ve XVIII. yüzyıldaki durumuna tenkitçi bir görüş açısından bakma imkânı vermektedir. Nesâyihu’l-vüzerâ dokuz bölüm ve iki zeyilden ibarettir. Bu bölümlerde sadrazamın ahlâk ve davranışlarından; makam sahiplerinin hallerinden ve rüşvetin zararlarından; hazine defterdarının niteliklerinden; Yeniçeri Ocağı’nın o sıradaki durumundan; reâyânın hallerinden ve halka eziyetin kötü sonuçlarından, düşmanın ve serhat boylarının durumundan; cimrilik, cömertlik, hırs, tamah, haset, tevazu, gurur ve iki yüzlülük gibi iyi ve kötü huylardan; sâdık dostlardan; gıybetin kötülüklerinden; timar ve zeâmet meselelerinden bahsedilir. Zeyillerde ise “bid‘at-ı hasene” ve “bid‘at-ı seyyie” ile timar tevcihlerinden söz edilmektedir. Defterdar Mehmed Paşa gerileme döneminin başlangıcında çevresindeki bozuklukları eleştirirken Osmanlı Devleti’nin en parlak dönemini düşünmekte ve devleti Kanûnî devrindeki yapısıyla karşılaştırmaktadır. Bu sebeple sistemi değil onun işleyiş tarzını tenkit etmektedir. Devlet idarecilerinde en başta zekâ, bilgi, dürüstlük ve tecrübenin bulunması lâzım geldiğini belirtmekte, devlet memuriyetine yapılacak tayinlerde de mutlaka bu niteliklerin aranması gerektiğini vurgulamaktadır. Nesâyihu’l-vüzerâ’nın orijinal metni Walter Livinston Wright tarafından bir önsöz, giriş, İngilizce değerlendirme ve tercümesiyle birlikte Amerika’da yayımlanmıştır (Princeton 1935). Eserin ayrıca Devlet Adamlarına Öğütler adıyla Hüseyin Ragıp Uğural tarafından yapılan ve sadeleştirilmiş metinle beraber orijinal metni de ihtiva eden yeni harflerle bir neşri de vardır (Ankara 1969; İstanbul 1987). Şehid Ali Paşa’ya izâfe edilen Ta‘lîmâtnâme’nin Nesâyihu’l-vüzerâ’nın tam bir hulâsası olduğu tesbit edilmiştir (Özcan, TED, s. 191-192).

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 73

ulkucudunya@ulkucudunya.com