ESÎRÎ MEHMED EFENDİ (ö. 1092/1681)
Mehmet İpşirli 01 Ocak 1970
Osmanlı şeyhülislâmı.
Pravadili Bıçakçızâde Abdülhalim Efendi’nin oğludur. Babasının sonradan gelip yerleştiği Bursa’da doğdu. Bu sebeple Bursalı Efendi lakabıyla da tanındığı belirtilir (Şeyhî, I, 478). Dönemin kaynaklarında ise daha çok Bursevî şeklinde anılır. Muîdzâde ve Şeyh Hâfızzâde’den ders okuduktan sonra İstanbul’a giden Mehmed Efendi bir süre Ayasofya civarında Şeyh Erdebîlî Zâviyesi’nde kaldı; ardından Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’ye intisap ederek ondan mülâzım oldu. Bir müddet onun fetva eminliğini yaptı ve 40 akçe yevmiye ile tedrîs hayatına başladı. 1040 Ramazanında (Nisan 1631) Mısır’a gönderildi, oradan İstanbul’a döndükten sonra 1634-1644 yılları arasında Beşiktaş Sinan Paşa, Zekeriyyâ Efendi, Pîrî Paşa, Mustafa Ağa, Sahn-ı Semân, İstanbul Çorlu, Gevherhan Sultan, Kalenderhâne, İstanbul Vâlide Sultan medreselerinde müderrislikte bulundu. 1644 Temmuzunda Mekke kadılığına tayin edildi ve müderrislikten ayrıldı. Dârüssaâde ağalığından mâzul olup Mısır’a gitmek üzere olan Sünbül Ağa’nın kiraladığı gemi ile yola çıktı. Ancak Rodos adası açıklarında gemi korsanların saldırısına uğradı. Çarpışmalarda Sünbül Ağa ve adamları öldürüldü. Esir düşen Mehmed Efendi dört yıllık esaret hayatından sonra kurtularak İstanbul’a döndü. Bu sebeple “Esîrî” lakabıyla da tanındı.
Mehmed Efendi 1649-1650 yıllarında Mısır, 1652-1653’te Edirne kadılığında bulundu. Bu sırada ulemâ adına, Şeyhülislâm Ebû Said Efendi’den şikâyet maksadıyla kaleme alınmış imzasız bir arzuhal hükümdara takdim edilmişti. IV. Mehmed şeyhülislâm ve kazaskerlerle beraber huzuruna çağırdığı sadrazamdan bu asılsız arzuhali yazanların bulunup cezalandırılmasını istedi. Yapılan araştırmada arzuhali Memekzâde Mustafa Efendi ile Esîrî Mehmed Efendi’nin yazdığı kanaatine varılarak her ikisi de sürgüne gönderildi. Bir süre sürgün yeri olan Bozcaada’da kaldıktan sonra affedilen Mehmed Efendi Mayıs 1655’te İstanbul’a döndü ve Uzuncaova - Hasköy arpalığına gitti. 1066 Şevvalinde (Temmuz - Ağustos 1656) İstanbul kadısı oldu; bu görevden azledilince kendisine Kuşadası ve Bayındır kazaları arpalık olarak verildi. 1068 Şabanında (Mayıs 1658) Anadolu kazaskerliğine tayin edildi; 25 Cemâziyelâhir 1069’da (20 Mart 1659) Bolevî Mustafa Efendi’nin Köprülü Mehmed Paşa ve Padişah IV. Mehmed’i tenkit etmesi sebebiyle azli üzerine de şeyhülislâmlık makamına getirildi (Silâhdar, I, 160). Bu görevi sırasında kendisine Gelibolu kazası ayrıca arpalık olarak tahsis edilmişti. Üç seneye yakın bu makamda bulunan Mehmed Efendi, Abdurrahman Abdi Paşa’nın naklettiğine göre, Sadrazam Fâzıl Ahmed Paşa’nın sadârete tayin edildiği gün onunla birlikte padişahın huzurunda bulundukları sırada eski vezîriâzam Köprülü Mehmed Paşa’nın aleyhinde konuşup ölümünün isabetli olduğunu, çok kan döktüğünü söyleyince Fâzıl Ahmed Paşa da her kimi öldürdüyse kendisinin verdiği fetvalarla öldürdüğünü ifade etmiş, bunun üzerine Mehmed Efendi şahsiyet zaafı göstererek şerrinden korktuğu için fetva verdiğini belirtince Ahmed Paşa hiddetlenerek, “Allah’tan korkmayıp mahlûktan korkmak ilim ve diyanete lâyık mıdır” sözleriyle şeyhülislâmı azarlamıştı (Vekayi‘nâme, s. 131-132). Bu olay üzerine IV. Mehmed Fâzıl Ahmed Paşa’yı tekrar huzuruna çağırarak fetva makamına ulemâdan dindar bir zatın getirilmesini isteyip Mehmed Efendi’yi azletmişti (13 Cemâziyelâhir 1072/3 Şubat 1662). Esîrî Mehmed Efendiazledildikten sonra önce Gelibolu, ardından da Rodos arpalıklarına gönderildi. 1671’de hacca gitmesine izin verildi. Dönüşünde Kudüs kadılığında bulundu (1672 1674). Bu görevden ayrıldıktan sonra Bursa’da oturdu ve kendisine Birgi ve Mudanya, 1677’de de Gemlik kazası arpalık olarak verildi. Yirmi yıla yakın süren mâzuliyet hayatını geçirdiği Bursa’da 22 Safer 1092’de (13 Mart 1681) vefat etti. Kabri, Bursa’da Pirinç Hanı arkasında yaptırmış olduğu mescid yanındaki türbededir.
Esîrî Mehmed Efendi’nin Câmi?u’d-de?âvî ve’l-beyyinât (Süleymaniye Ktp, Amcazâde Hüseyin Paşa, nr. 242) adlı eseriyle fetvalarını ihtiva eden Hulâsateyn fi’l-fetâvâ (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 941) adlı bir fetva mecmuası bilinmektedir.